100. Yılında laik Cumhuriyet

100. Yılında laik Cumhuriyet

25.10.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Türk devleti laiktir... Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin, çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır… Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletin çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı etkeni görür.” (Atatürk, 1930)

Dört gün sonra Cumhuriyetimiz 100. yaşına girecek; dile kolay! İngilizlerin, “İki yıl yaşamaz” dedikleri Türkiye Cumhuriyeti, içeriden ve dışarıdan saldırılara rağmen, 100 yıldır yaşıyor. Evet, görünürde Cumhuriyetimiz 100 yıldır yaşıyor ancak, özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra toplumsal ve siyasal muhalefetin susturulmasıyla önü açılan siyasal İslamcılığın pençesindeki Cumhuriyetimiz bugün “özünü” kaybetmekle karşı karşıyadır. Cumhuriyetimizin özü, devlet ve toplum yaşamının akla ve bilime dayanmasını sağlayan laikliktir.

LAİKLİK

En yaygın tanımı ile “din ve devlet işlerinin ayrılması” diye bilinen laiklik, aslında toplum ve devlet yaşamının herhangi bir dine değil, akla ve bilime dayanmasıdır. Prof. Ahmet Taner Kışlalı’nın deyişiyle, “Toplumun, din adına ve binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Aklın, iman karşısında özgürleştirilmesidir.” Laiklik, teolojik olarak dinin değil, devlet ve toplum üstündeki “dinsel vesayetin” ortadan kaldırılmasıdır. Laiklik, farklı inanç ve düşünceye sahip insanların, bir arada ve barış içinde yaşayabilmelerinin de güvencesidir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ÜÇ TEMEL AYAĞI

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti üç temel ayak üstünde yükselmiştir; “tam bağımsızlık”, “ulusal egemenlik” ve “çağdaş uygarlık.” Bu ayaklardan birinin zarar görmesi ve aksaması Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmasına, dengesini yitirmesine neden olacaktır.

“Tam bağımsızlığın”, “ulusal egemenliğin” ve “çağdaş uygarlığın” güvencesi ise laikliktir. Çünkü ancak akla, bilime uygun çağdaş bir anlayışla yönetilen devletler uzun vadede tam bağımsızlığını koruyabilirler. Ancak egemenliğin kaynağını dünyevileştirip uluslaşan toplumlarda ulusal egemenlik söz konusu olabilir. Ancak aklı özgürleştirmeyi başaran ve Kant’ın ifadesiyle “kendi aklını kullanma cesaretini gösteren” toplumlar çağdaşlaşabilirler.

ATATÜRK’ÜN LAİK CUMHURİYET ISRARI

Atatürk, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ederken Türkiye - Osmanlı modernleşmesine rağmen-hâlâ bir din-tarım toplumuydu. Şeriat hukukuyla, mecellesiyle, halifesiyle, tekke ve zaviyeleriyle, medreseleriyle sistem dinsel temelliydi. Kadının en temel haklarından yoksun olduğu, okuma yazma oranın yüzde 10’u bile bulmadığı, sanayileşmenin gerçekleşmediği ve dinsel vesayetin sürdüğü bir ortamda Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni akılla, bilimle şekillendirmek istiyor; her fırsatta akla ve bilime vurgu yapıyordu. Örneğin, 1924’te “Dünyada her şey için; maddiyat için, maneviyat için, hayat için başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır” demişti. 1933’te 10. yıl konuşmasında da halka, “Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir” diye seslenmişti.

Toplumu akıl ve bilimle şekillendirebilmek, devleti çağdaşlaştırabilmek için Cumhuriyeti mutlaka laikleştirmek gerekiyordu. Çünkü akıl, mantık ve çağın gerekleri laik Cumhuriyeti zorunlu kılıyordu.

TÜRK DEVRİMİ’NİN LAİK KARAKTERİ

Atatürk’ün ilke ve devrimleri devleti ve toplumu laikleştirmeyi amaçlıyordu. Prof. Ahmet Tener Kışlalı’nın şu değerlendirmesi çok önemlidir: “Laiklik, devletçilik dışındaki diğer ilkelerin hepsinin de önkoşulları içinde yer alır: Demokrasinin önkoşuludur; çünkü laiklik olmadan gerçek bir düşünce özgürlüğü de olamaz, gerçek bir özgür seçim de. Milliyetçiliğin önkoşuludur; çünkü laiklik olmayan yerde önem taşıyan öğe ulus değil, inananların oluşturduğu ümmettir. Devrimciliğin önkoşuludur; çünkü laikliği kabul etmemiş bir toplumda, bilimin ve çağın gereklerinin gerisinde kalmış kurumları değiştirmenin tartışması bile genellikle yapılamaz. Halkçılığın önkoşuludur; çünkü bir din devletinde halkın istekleri değil, dinsel seçkinlerin düşünceleri önemlidir.” Kışlalı çok haklı, ancak bence devletçiliğin de önkoşulu laikliktir. Çünkü devletçilik, bir ekonomik modeldir ve ekonomik modelin “naslara” göre değil, piyasa koşullarına, ülkenin ve dünyanın durumuna göre belirlenmesi akılcı, bilimsel, dolayısıyla tamamen laik bir yaklaşımdır.

Devrimlere gelince; 1920’de üzerine padişah/halife gölgesi düşmeyen TBMM’nin açılması, 1921’de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen anayasanın kabulü, 1922’de saltanatın kaldırılması, 1923’te Cumhuriyetin ilanı ve 1924’te halifeliğin kaldırılması ile dinsel kaynaklı saray (sultan/halife) egemenliğinin yerini laik temelli “millet egemenliği” aldı. Böylece sarayın kulları Cumhuriyetin eşit yurttaşlarına dönüştü. Dinsel-mezhepsel bağa dayanan ümmet bilincinin yerini aidiyet duygusu, birlikte yaşama arzusu, ortak tarih, ortak dil gibi değerlere dayanan ulus bilinci aldı. (Ulusçuluk; din, mezhep, etnik köken ayrımı gözetmeden tüm yurttaşların hukuki eşitliğini esas alır. Nitekim 1924 Anayasası’nda Türk milleti “din ve ırk farkı olmaksızın yurttaşlık bağı” olarak tanımlanır. (Madde 88) Bu hukuki eşitlik, toplumsal ayrıcalıkları ve ayrışmaları önleyerek ulusal bütünlüğü sağlar. Bu nedenle ulus devletin çimentosu laikliktir.)

1924’te dinsel mahkemelerin kaldırılması, Din İşleri Bakanlığı’na son verilmesi, 1925’te Ankara Hukuk Mektebi’nin açılması, 1926’da Türk Ceza Kanunu’nun kabulü, vergi ve toprak reformlarının yapılması. 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ve kadınlara en temel sosyal haklarının verilmesi ile çağdaş ve evrensel hukuk benimsendi. Böylece hukuk sistemi laikleştirildi.

1924’te Tevhidi-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi, medreselerin kapatılması, okulların Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ve karma eğitime geçilmesi, 1928’de yeni Türk harflerinin kabul edilmesi, 1929’da halka yeni harfleri öğretmek için Millet Mektepleri’nin açılması, Arapça, Farsça derslerine son verilmesi, 1933’te üniversite reformunun yapılması, 1940’ta Köy Enstitüleri’nin kurulması ile akılcı, bilimsel, ulusal ve çağdaş eğitime geçildi. Böylece eğitim sistemi laikleştirildi.

1925’te tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, şapka (kılık kıyafet) devriminin yapılması. 1926’da ve 1931’de yeni takvim, saat ve ölçü birimlerinin kabul edilmesi, 1930 ve 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulması, yine 1932’de din dilinin Türkçeleştirilmesi, 1934’te Soyadı Kanunu’nun kabul edilmesi, 1935’te hafta tatilinin pazara alınması ile toplumsal, siyasal ve kültürel hayat, çağdaş ve ulusal değerlerle biçimlendirilmeye başlandı.

1928’de “Devletin dini İslamdır” maddesi anayasadan çıkarıldı. Dinsel yemin yerine laik yemin kabul edildi. “Meclis dinsel hükümleri yerine getirir” maddesi anayasadan çıkarıldı. 1931’de CHP’nin altı ilkesinden biri olarak kabul edilen laikliğin 1937’de diğer beş ilkeyle birlikte anayasaya girmesiyle Türkiye Cumhuriyeti resmen laik bir nitelik kazandı. Çağdaş Türk demokrasisi bu laik siyasal dönüşümün (laik Cumhuriyetin) eseridir.

LAİKLİK VE DEMOKRASİ

1923-1946 arasındaki “tek partili” Cumhuriyetin Türkiye’de demokrasiyi engellediği iddia edilir. Oysa birincisi, tek parti bir amaç değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni laikleştirecek devrimleri yapabilmek için bir araçtı. Çünkü Türkiye’de gerçek demokrasiyi kurmak için önce siyaset, eğitim, sağlık, ekonomi ve kültür devrimine ihtiyaç vardı. İkincisi, laik karakteriyle tek partili cumhuriyet, demokrasinin önündeki en büyük engele; dine dayalı devlet düzenine son verip, toplumu çağdaşlaştıracak devrimleri yaparak, kadınlara siyasal haklar vererek ve parti içi tartışmalarıyla Türkiye’de demokratik dönüşüme zemin hazırladı.

Yine Ahmet Taner Kışlalı’nın deyişiyle “Laikliği kabul etmeyen, dine dayalı bir devlet düzeninde, gerçek anlamda düşünce ve inanç özgürlüğü olamaz. Demokrasi olamaz. (…) Demokrasilerde sorunların çözümü, farklı düşüncelerin karşı karşıya gelmesiyle, tartışa tartışa oluşturulur. Oysa dine dayalı bir devlette, ‘tek doğru’ vardır. Hatta o ‘tek doğru’nun, sadece ‘tek yorumu’ geçerlidir. (…) Batılı ülkeler, ancak din temeline dayalı devlet anlayışından uzaklaştıktan, laikliği kabul ettikten sonra demokratikleşebilmişlerdir. İnsan haklarına dayalı yönetim biçimleri oluşturabilmişlerdir. Bugün, temelde insan haklarını kabul etmiş, demokrasi ile yönetilen tek Müslüman ülkenin Türkiye oluşu bir rastlantı değildir. Çünkü Türkiye, İslam dünyası içinde, açıktan ve kurumsal olarak ‘laik devlet’ anlayışını benimsemiş tek ülkedir.” (Bkz. Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi)

Atatürk, demokrasinin önkoşulunun laiklik olduğunu iyi biliyordu. Bu nedenlerdir ki 1930’da çok partili sisteme geçiş denemesi yapıp CHP’nin karşısında SCF’yi kurdururken, SCF Genel Başkanı Fethi (Okyar) Bey’e “Memnuniyetle görüyorum ki laik Cumhuriyet esasında beraberiz. Benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur” demişti.

Tarih boyunca yapılan “din savaşları” göz önüne alındığında, Atatürk’ün, Cumhuriyetin temeline yerleştirdiği “Yurtta barış dünyada barış” felsefesinin de laik bir öz taşıdığı kolayca anlaşılacaktır. Kısacası bizim Cumhuriyetimiz, laik karakteriyle, Türkiye’de sadece bir rejim değişikliğine değil, aynı zamanda çok köklü bir düşünce, anlayış ve hayat değişikliğine yol açmıştır.

Sonuç olarak Türkiye’de tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin, çağdaş hukukun, yurttaşlığın, ulus bilincinin, özgür aklın, birey olmanın, fırsat eşitliğinin, adaletin, liyakatin, kadın haklarının, kültür-sanatın, akılcı ve bilimsel eğitimin, ekonomik kalkınmanın, demokrasinin, uygar yaşamın ve barışın güvencesi laik Cumhuriyettir. Türkiye’de laik Cumhuriyeti savunmak bütün bu değerleri savunmaktır.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Nice 100 yıllara…

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025