Sungu Çapan

Gökte inanılmaz bir gösteri

13 Mart 2009 Cuma

Bir süredir kafayı sinemacılığa takmış, şarkıcı Mahsun Kırmızıgül’ün ağdalı bir duygusallıkla bezeli ilk filmi Beyaz Melek’in geçen yılki beklenmedik gişe başarısının ardından çektiği, yıllar yılı terör, çatışma ve tehlikelerin mayınlı arazisinde hayat mücadelesi verirken yerinden yurdundan olup zoraki göçmenliğe zorlanan, güneydoğulu bir ailenin dramını ülkenin çeşitli toplumsal sorunlarını harmanlayarak anlatan ikinci filmi Güneşi Gördüm’ün basın gösterisini kaçırınca mecburen bugün gösterime giren bir başka yeni filme değinelim dedik bu hafta: Man on Wire-Teldeki Adam.

2008 Sundance Festivali’nde jüri büyük ödülünü ve bu yılın En İyi Belgesel Oscarı’nı kazanan Teldeki Adam, 35 yıl öncesinin ünlü Fransız ip cambazı Philippe Petit’nin 11 Eylül 2001’de İslami terörün dehşetengiz saldırısına uğramış olan, çağımızın dünya egemeni ABD’nin büyük gücü ve görkeminin sembolü olarak vaktiyle New York’ta inşa edilen, devasa Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri arasında gerilmiş tel kablo üstünde, 1974’te yaptığı, bir saat kadar süren, inanılmaz gösteriyi konu ediniyor. Soul şarkıcısı Marvin Gaye ve kral Elvis Presley üstüne 1990’lı yıllarda çektiği belgesellerle ve The King (2005) adlı ilk kurmaca filmiyle adını duyurmuş, İngiliz yönetmen James Marsh’ın Philippe Petit’nin anılarını yazdığı Bulutlara Erişmek adlı kitabından yola çıkıp Petit’nin ince ince, bütün ayrıntılarını önceden tasarlayıp planladığı bu benzersiz masalsı performansını bir gören bir daha unutamaz gibi geldi bize.

Yönetmen James Marsh’ın, Fransız ip cambazının benzersiz havada yürüyüş eylemini birlikte hazırladığı arkadaşlarıyla yapılmış çeşitli röportajları, fotoğrafları ve arşivden seçilmiş, siyah beyaz, eski haber görüntülerini de kullanıp yeniden canlandırma sahneleri de ekleyerek gerçekleştirdiği, bu heyecanlı, sıra dışı otobiyografikimsi belgeselin, yer yer mizah öğesiyle de destekli, belirgin bir gerilim temposuna bürünerek seyircisini baştan sona ele geçirdiği söylenebilir. Polis, güvenlik, yasalar, vb. tüm engelleri aşıp havada, 50 dakika süresince bulutlara eşlik ederek ikiz kuleler arasında gidip gelen, yerdeki seyircilerine selamlar gönderip danslar ederek çocukluk hayalini sonunda gerçekleştiren narsist Petit’nin kendinden emin azmi ve sarsılmaz güveniyle heyecanlı ve etkileyici bir eyleme dönüşen bu performansı, beyaz perdede de olsa kuşkusuz görmelere değer!

Günümüzde yüksek binalara örümcek gibi tırmanmayı meslek haline getirmiş bir başka Fransız aktivist Alain Robert’i de kuşkusuz derinlemesine etkilemiş olan Petit, gençken evinin arka bahçesinde başlayıp Notre Dame kilisesinin tepesinde, Sidney liman köprüsünde filan sürdürüp pratik yaparak geliştirmiş ip cambazlığını. 7 Ağustos 1974 sabahı saat 7.15’te, Manhattan kaldırımlarındaki her seyirci Amerikalının yüreğini ağzına getirerek o dönemde dünyanın en yüksek iki gökdeleni arasında, çocukluğundan başlayıp yıllarca her ayrıntısını düşüne taşına hazırlandığı, gökyüzündeki yasadışı uzun yürüyüşüyle tarihe geçen, aslında ip cambazı, jonglör ve gözbağcı olduğu kadar karizmatik bir sanatçı cazibesine de sahip, 1949 doğumlu Philippe Petit’nin esprili anlatımıyla hikâye edilen ve sahte kimliklerle kulelere girmeyi başaran ekip arkadaşlarının tanıklıklarıyla perdeye taşınan bu unutulmaz gösterisi ölümü bile göze alarak tutkusunun (yoksa saplantısının mı demeli?) peşinden sonuna kadar giden, yaptığı işi alabildiğine önemseyip ciddiye alan bir cüretkâr hayalperestin şapka çıkartılacak bir marifeti sayılabilir sonuçta.

Deneysel sanat ve performansın yeşerip ortaya çıktığı, 1970’li yılların New York’unda, ‘ölümcül bir tehlikeyi sanatsal ifadeye’ dönüştürmenin üstesinden gelen Petit’nin aşırı risk taşıyan, suç teşkil eden ve mutlak delilik (ya da 20. yüzyılın sanatsal suçu!) olarak nitelenen efsanevi eylemini, İslami terörün yerle bir ettiği ikiz kuleler dekorunda (çeşitli hazırlıklar gerektiren öncesi ve sonrasıyla) karşımıza getiren ve (Teldeki Adam) adını, havadaki görülmemiş yürüyüş eyleminin sonunda çıkagelip Petit’le arkadaşlarını tutuklayan iki polisin tuttuğu zabıt ifadesinden alan bu sürükleyici belgesel, tek sözcükle kaçmaz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları