Özgür Mumcu

Aleviler, Yine İyisiniz

21 Mart 2015 Cumartesi

Başbakan Davutoğlu’nun dün yaptığı bir açıklamayı uzun uzun düşündüm. Şöyle demiş:
Ana muhalefetin genel başkanı Diyanet İşleri Başkanı’na ‘nankör’ diyor. Dünyanın neresinde bir siyasi parti başkanı Diyanet İşleri başkanına hakaret eder? Bunu söyleyenden daha nankör birisi olabilir mi?”
Ana muhalefet genel başkanı Diyanet İşleri Başkanı’na hakaret etti mi, bilmiyorum. Şayet nankör demesi hakaretse, Davutoğlu da Kılıçdaroğlu’na nankör diyerek hakaret etmiş mi oldu?
Nankör bir hakaret ifadesi midir?
Gerçi Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın art arda açtığı hakaret davalarına bakılırsa kendilerinden mesela “Ey devletin günüyle rûşen cemâli âlem / Pîrûz tâli’inle ferhundefâl âdem” diye başlamayan bir yazıda bahsetmek pek tehlikeli.
İşin hakaret kısmı üzerine düşünmekten bu sebeple hemen vazgeçtim.
Bu iki beyefendiyi de “Gül yüzünün gülşenine ermesin bâd-ı hazân” diye selamlayarak önlerinde eğiliyorum.
Hakaret meselesini yeni yeni cilaladığım Osmanlıcamla geçtikten sonra şuna takıldım. Davutoğlu, dünyanın neresinde bir siyasi parti başkanı, Diyanet İşleri başkanına hakaret eder diye serzenişte bulunmuş.
Çok da haklı. Bu vaziyet sadece ülkemizde geçerli. Dünyanın başka yerinde Diyanet İşleri Başkanlığı bulunmadığından ancak Türkiye’deki bir parti başkanı Diyanet İşleri Başkanı’na hakaret edebiliyor. Bu imkânlarından kıvanç duymamaları da başka bir nankörlük.
İmdi, kabul edilmeli ki Diyanet İşleri Başkanlığı mühim bir müessese. 2012-2016 Stratejik Planlarından da bunu anlamak mümkün. Bakın müessese tehditler başlığı altında neyi kendine tehdit görmekte:
İslami gelenek içinde yer alan kimi görüş ve yorumların sübjektif anlayışlar doğrultusunda açıklanmasına yönelik çabalar.
Demek ki bir objektif İslam var. Onu da Diyanet İşleri biliyor. Bir de İslami gelenek içinde bazı sübjektif anlayışlar var. Bunlar tehdit. Yani kendi kafalarına göre inananlar var.
Demek ki bu sübjektif anlayışa sahip olanların objektif Diyanet İslamı çizgisine getirilmesi gerekiyor. Devlet eliyle yani.
Bir hafta önce Milli Eğitim Bakanımız İstanbul Küçükçekmece’de bir Alevi lisesinin temelini attı. Bu lise, Alevilere dede ve baba yetiştirecekmiş. İmamı devlet yetiştiriyordu, dedeyi neden devlet eğitmesin. Hem böylelikle İslami gelenek içindeki kimi “görüş ve yorumların sübjektif anlayışlar doğrultusunda açıklanmasının” da önüne geçilir. Herhalde bu lisede Aleviliğe ilişkin verilecek derslerde Diyanet İşleri vaziyete nezaret edecektir.
Devletin imamından sonra devletin dedesi.
Aleviler için iyi haber. Cemevleri ibadethane sayılmıyor ama bir liseleri var.
Milli Eğitim Bakanı temel atma töreninde, Alevi lisesi fikrinin İslamcı entelektüel Fethi Gemuhluoğlu’na ait olduğundan bahsetti. Üstadın fikirlerini hatırlayalım:
Namık KemalveTevfik Fikreti şimdi anlatmak isterim size. Fikret’ten Bülent Ecevite kadar olan zevatı -zevat-ı kiram demiyorum, onlar da küfür vazifelerini, nifak vazifelerini yapmışlardır- bilmezseniz, tarihe de dost olamazsınız.
Dolayısıyla Tevfik Fikret’e dost olan da tarihe dost olamaz. Tevfik Fikret’in ölümünün üçüncü yıldönümünde Aşiyan’a çıkıp “Ben inkılap ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette Aşiyan gelir” diyen o paşa tarihe dost olacak değildi ya.
Hem ne demişti Gemuhluoğlu: “Şeb-i yeldâdan geçtik, küfür bitti. Küfür bir zatta kemâlini bulmuştu, bitti. Şimdi onun önünde duruyorlar, şimdi putperestliği onun önünde icrâ ediyorlar. Nifâk bir zatta idi, o da bitti.
Aleviler! Hakkımızı hukukumuzu verin diye ortalığı bulandırmayın. Devlet size el attı. Önce dedelerinizi yetiştirecek, sonra İslamı kafanıza göre yorumlamanızın önüne geçecek. Devlet eliyle cennetliksiniz, hadi yine iyisiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları