Özgür Mumcu

Sorun yapısal

30 Haziran 2016 Perşembe

Seçim meydanlarında, balkon konuşmalarında hep İslam coğrafyasının şehirleri sayılıyordu. Kalıbı hatırlarsınız, “Sadece Türkiye değil, bugün Bağdat da, İslamabad da, Beyrut, Saraybosna, Üsküp de kazanmıştır. Bugün Şam, Halep, Hama, Humus, bugün Ramallah, Nablus, Gazze, Kudüs de kazanmıştır.”
İttihad-ı İslam hayali, neo-Osmanlıcı fantezi, Emevi Camii’nde namaz kılma söylemi. Ülke, devrik başbakan Davutoğlu’nun şahsında iyice somutlaşan stratejik derinlikte vurgun yedi. Ne yapar vurgun? Felç, istemsiz kas kasılması, duyu anormallikleri, uyuşma, kişilik değişimi. Zannederim bugün bunların hepsi mevcut.
Önceki günkü dehşet verici havalimanı saldırısından sonra da bazı şehirler sayıldı. Ancak bu defa Ramallah’ı, Nablus’u, Beyrut’u hatırlayan yoktu. Ne dedi sayın Cumhurbaşkanı: “Herkes şundan emin olsun ki, terör örgütleri için İstanbul ile Londra’nın, Ankara ile Berlin’in, İzmir ile Şikago’nun, Antalya ile Roma’nın bir farkı yoktur.”
En gururlu anında İslam coğrafyasından kendine şehir seçen akıl, saldırıya uğradığında Batı’nın şehirlerini sıralamayı tercih etti. Terör saldırılarıyla inleyen Bağdat, Şam, Felluce, Rakka ya da Rojava akıllara gelmedi. Buraya kadarmış sevgili İslam coğrafyası. Darda kalınca sizi değil eski platonik aşkımız Batı’yı hatırladık.
Bize bu saldırıları büyütmememiz ve hatta böyle yaşamaya alışmamız telkin ediliyor. Oysa alışmanın sonu şiddetin giderek artması ve zamanla tam teşekküllü bir Ortadoğu ülkesine dönüşmek. Bu yolda da kararlı adımlarla ilerleniyor.
Alışmamanın yollarından en önemlisi ise hesap verilmesi. Herhalde 7 Haziran seçimlerinden bu yana 17 bombalı saldırıda 293 insanın öldürüldüğü bir memleketin yönetiminin başarılı olduğu söylenemez. Ancak bu süreçte hiçbir siyasi sorumluluk üstlenilmediği gibi, iktidarı eleştirenlerin benzer patlamalarda ölmesini temenni eden iktidar milletvekilleri dahi var.
Senelerce Selefi örgütlenmesine göz yumulmasına, Suriye sınırının bulanıklaştırılmasına, Suriye iç savaşında destek olunan unsurların ilişki ve hedeflerine yönelik uyarılarda bulunuldu. Bu uyarılarda bulunanlar vatan haini ilan edildi, haklarında davalar açıldı, hapse atıldılar.
Kürt meselesinde açılımın doğru yürütülmediğini, her şeyin bir şahsın siyasi ikbaline bağlandığını ve bunların muhtemel sakıncalarını anlatanlar da benzer bir muameleye maruz bırakıldı.
Netice ortada. Yürütülen dış ve iç politika devasa boyutlarda bir iflasa sürüklenmiştir. Bugün bu saldırıları yapan terör örgütleri şayet ülkeyi bir av sahası gibi kullanabiliyorsa bunda söz konusu politika tercihlerinin de önemli bir payı var.
Memlekete vurgun yedirttiler. Kokteyl terör gibi laubali açıklamalarla kamuoyuyla dalga geçebilecek kadar küstahlaştılar. Antenleri, kameraları kapattık diye hava atacak kadar şuursuz, sonraki hendek savaşlarında kendilerini önceden uyaranları hedef gösterecek kadar akılsızlaştılar.
Bu iktidar kadrolarının memlekette herhangi bir şeyi denetleyebildiğine dair bir emare bulunmamakta. Kayalıklara doğru hızla ilerleyen bir gemide, herkesi azarlayan şaşkın bir kaptan güvertede sağa sola koşturuyor. En fazla yapabildiği yolcuları hapse atıp miçosunu değiştirmek.
Memleketi terörün av sahası haline getiren bu iktidardan hesap sorulmadan, terörle mücadele ancak şansa ve şahsi kahramanlıklara kalmış demektir.
Sorun yapısal. Bu yapıyı demokratik yollarla dönüştürmek şart. Aksi ihtimalde inanılsın ki kazanan olmayacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları