‘Büyük durgunluk’ bitiyor mu?

11 Ocak 2018 Perşembe

“Tarih en belirsiz dönemdir, çünkü her gün yeniden yazılır.”
Yılın ilk haftasında gelen ekonomik yorumlar bu deyimi anımsatıyor. Bu yorumlarda ekonomik büyüme verilerine, borsa indekslerine bakanlar, “uzun durgunluğun” kimilerine göre 2010’da, kimilerine göre de 2016’da bitmiş olduğunu açıklıyorlar: “yakın tarihin en uzun ekonomik toparlanma dönemi momentum kazanıyor”muş.
 
Ya kredi olmasaydı
Bu “olumlu” verilerin başında, borsa indekslerindeki, Dow Jones’u 25.000 düzeyine kadar iten canlılık geliyor. Ancak, genelde aşırı iyimserliğiyle bilinen The Economist, ABD mali piyasalarındaki yıllık ortalama kâr haddinin yüzde
32.4 çıkmasına bakarak kaygılanıyor. Bu orana, bir kez 1929 Eylül’ünde (çöküşten bir ay önce), bir de 1990’ların sonunda internet şirketlerinin hisselerindeki balon patlamadan az önce ulaşıldığına dikkat çekiyor. Bank of America-Merrill Lynch’in fon yöneticileri arasında yaptığı son araştırmaya katılanların yüzde 45’i borsanın; yüzde 83’ü de hazine bonolarının aşırı değerli olduğunu düşüyormuş. Financial Times’dan Gavin Davies de bu “uzun toparlanma” izlenimini yaratan verilerin devrevi ve geçici bir durum olabileceğini düşünüyor. Finansal piyasaların en büyük oyuncularından, Citigroup, Pacific Investment Management Co. ve Pimco da müşterilerini, dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin kaygı duymaya devam etmek için hâlâ yeterli neden olduğu konusunda uyarıyor.
Prof. James Galbraith de son büyüme oranlarının tüketici talebinin gücünden, Dow Jones’daki dramatik artışların da şirketlerin, düşük faiz, mali genişleme ortamında eriştikleri fonları kendi hisselerini satın almakta kullanmalarından kaynaklandığını düşünüyor. Tüketim harcamalarına dayalı büyümenin sürdürülemeyeceğini vurgulayan Galbraith, prodüktivite ve özel sektör yatırım artış oranlarının hâlâ çok düşük olduğuna dikkat çekiyor.
Dünya ekonomisinde toplam borç stokunun 2016-2017 döneminde 16 trilyon daha artarak, 233 trilyona ulaşmış olması da, “büyük durgunluk” bitiyor izlenimini veren olguların bu büyük borç dağının üzerinde şekillendiğini düşündürüyor. Global türev piyasalarının (spekülasyon araçlarının) toplam hacmi de hâlâ, bir hesaba göre 600 trilyon dolar, bir başkasına göre 1.2 katrilyon dolar düzeyinde...
Şimdi, merkez bankaları mali genişleme dönemine son vermek isterken, The Economist’in deyimiyle “dünya ekonomisini tatsız sürprizler bekliyor olabilir”. Bu yüzden olacak Atlanta Fed başkanı da pazartesi günü, mali genişlemeden çıkışın çok yavaş ve dikkatli bir biçimde ilerlemesi gerektiğini söylüyordu.
 
Teoriye dönersek
Bir sermaye birikim rejimi tükendiğinde, kârlar düşerken sermaye, birikim sürecini, bir taraftan yeni avlanma “alanlarına”, diğer taraftan da krediye ve giderek spekülasyona, sanal (fiktif) yatırım araçlarına yönelerek sürdürmeye çalışır. Bu sırada, bazen ekonomik büyümede görülen toparlanmalar, krizin aşılmasına değil ötelenerek yönetilmesine ilişkindir.
Krizden çıkışın ilk işareti büyük borç yükünün ve spekülatif balonların temizlenmesi, ikincisi de yeni bir sermaye birikim modelinin doğmaya başlamasıdır. Bu iki süreç başlamış olsa bile bir 3. süreç daha var.
Keynes, 1932’de yazarken “bu kez ucuz para döneminin uzun durgunluktan çıkmaya yeteceğinden emin değilim... yeni yatırımları teşvik etmek için devlet müdahalesi gerekecek... Eskiden bu ancak savaş dönemlerinde gerçekleşirdi.... Geçmişte, sık sık bizi durgunluktan çıkarması için bir savaşı beklemek zorunda kaldık...” diyor, bu kez işbirliğinin, düzen kurucu iradenin öne çıkmasını umut ediyordu. Ne yazık ki, ekonomik süreçlerin zamanı ile siyasi süreçlerin zamanı çoğu kez birbiriyle uyumlu olmuyor.
Martin Wolf’un Financial Times’daki “Dünya ekonomisi iyileşiyor ama jeo-politik durum hâlâ gergin” saptamasıyla başlayan “Yeni dünya düzensizliği ve parçalanmış Batı” başlıklı yorumu tam da bu durumu yansıtıyor.
Bence, bu kapitalizm bu krizden çıkamaz! Başka bir kapitalizm ya da kapitalizmden başka bir şey gerekiyor. İkisi de şimdilik ufukta görünmüyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları