Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dünyanın çıldırdığı noktadayız
19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Schaubühne Berlin vardı
Bugün, doğal kaynakları tekellerce ele geçirilmiş ve kirletilmiş, kimyasal maddelerin her alanda sorumsuzca kullanımı nedeniyle sağlığımızın tehlike altında olduğu, nükleer silahlarla, aşırı yapılaşmayla ve ‘güç’/‘para’ uğruna çeşitli yöntemlerle alt üst edilmekte olan bir yeryüzü düzeninde yaşıyoruz. 19. İstanbul Tiyatro Festivali’ne bu yıl Ibsen’in ‘Bir Halk Düşmanı’yla katılan Schaubühne Berlin, festivalin iki yıl önceki onur ödüllü yönetmeni Thomas Ostermeier’in yorumuyla oyunu bugünün dünyasına taşıyor.
İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt, 2. Dünya Savaşı’nın noktalandığı dönemde insanlığı, frenleri tutmayan bir araçta baş döndürücü bir hızla, bilinmeyen bir sona doğru sürüklenen, bilinçsiz bir kitle olarak görüyordu. ‘Güç’ ve ‘para’nın ‘doruk’ sayıldığı bir değerler düzeninin kıskacındaydı dünya. Daha sonra yaşanacak ve günümüze ulaşacak dönemler, kapitalizmin yarattığı diktatoryaya ve diktatorya eliyle semirtilen kapitalizmin oyunlarına sahne olacaktı.
Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen, ‘Bir Halk Düşmanı’nı, Dürrenmatt’ın bu saptamasından yaklaşık 60 yıl önce, 19. yüzyılın son çeyreğinde, kapitalizmin iyice palazlandığı aşamada yazmıştı. Turist çekme yoluyla sıradan bir kasabayı zenginleştirecek kaplıcanın suyunun sağlığa zararlı olduğunu kanıtlayan ve bu sakıncayı giderme yollarını gösteren idealist Dr. Stockmann, karşısında toprak sahiplerinden kaplıca yöneticilerine ve çeşitli kademelerdeki basın üyelerine uzanan bir çıkar ilişkileri zincirini bulacaktı.
‘Rant merkezli dünya düzeni’
Bugün, doğal kaynakları tekellerce ele geçirilmiş ve kirletilmiş, kimyasal maddelerin her alanda sorumsuzca kullanımı nedeniyle sağlığımızın tehlike altında olduğu, nükleer silahlarla, aşırı yapılaşmayla ve ‘güç’/‘para’ uğruna çeşitli yöntemlerle alt üst edilmekte olan bir yeryüzü düzeninde yaşıyoruz. 19. İstanbul Tiyatro Festivali’ne bu yıl Ibsen’in ‘Bir Halk Düşmanı’yla katılan Schaubühne Berlin, festivalin iki yıl önceki onur ödüllü yönetmeni Thomas Ostermeier’in yorumuyla oyunu bugünün dünyasına taşıyor.
Ibsen tiyatrosunun öngördüğü ‘gerçekçi’ oyunculuğu, ‘uzam’ ve ‘zaman’ kullanımında ‘eklektik’ (başka tür sahne anlatımlarını da içeren) ögelerle buluşturan yönetmen, gerçekçi tiyatronun –alışılagelmiş- ‘serim-düğüm-doruk-sonuç’ bölümlerini, oyuncular tarafından seyircinin tanıklığında hızla değiştirilen dekor aracılığıyla, kesiksiz -ara verilmeden- süren bir gösteriye dönüştürmüş. ‘Gösteri’ sözü yadırganmasın, çünkü oyun kişilerinin önemli bir bölümü de prova süreçlerinin ya da ön hazırlıkların yansıtıldığı bir orkestranın üyeleri olarak çizilmiş. Böylece, oyunla iç içe oluşan müziksel devinim, hem diyalogların bunaltıcı biçimde uzayıp gitmesini engelliyor, hem de oyunculara rollerinin çerçevesi içinde hareket esnekliği sağlayan genel bir uyum çizgisi sağlıyor.
Oyun tam da su gibi akıp giderken, doruk noktasına varıldığında bir mola alınıyor ve oyuncular seyirciyle buluşuyor. Ibsen’in yarattığı ‘tartışma tiyatrosu’ böylece ‘gerçekçi tiyatro’nun ‘yanılsama’ yöntemini bir yana bırakarak seyircinin sahne olayı ile güncel olarak yaşanmakta olan arasındaki bağlantıyı irdelemesi sağlanıyor. (Üç kez sunulan oyunu izlediğim son gecede ‘seyirci ile kurulan iletişim’ öyle dallanıp budaklandı ki, sahne olayı vuruculuğunu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Üstelik, uzayan seyirci gevezeliği dinleyenlere ya da oyunculara pek bir katkı sağlamadı.)
Çevresini saran tüm çıkar çevreleri (toprak sahipliği, işletmecilik, medya…) tarafından ikiyüzlülükle çökertilen idealist Dr. Stockmann’ın ‘doruk’ noktasında yer alan son konuşması, bir Norveç kasabasındaki ‘kaplıca olayı’nı bugünün dünyasında genelleştiriyor ve ‘bireysel çıkar’lar adına, dünyada yaşanan acıları görmezden gelen, talan edilmiş bir yeryüzünde alınacak aslan payından başka hiçbir şey düşünemeyen, bencil, duyarsız, vicdansız insanlığımıza ağıt yakılıyor. İzlediğimiz, Ibsen ile Ostermeier’in kusursuz buluşmasıdır…
‘Rolle içsel bütünleşme’
İçeriği ve biçimiyle seyirciyi baştan sona sarıp sarmalayan, ‘inceliği yalınlıkta yakalayan’ bu ustalıklı sahne olayının en vurucu yanı her bir oyuncunun, rolünün gerektirdiği tüm görsel-işitsel anlatım zenginliğini dizgeleştirip (sistematik bütünlük içine yerleştirip) içselleştirmiş olması ve böylece oluşan ‘enerji’nin karakteri/oyuncuyu, oyunun akışı boyunca -söz söylemediği ya da hareket etmediği zamanlarda bile- ‘devingen’/’soluklu’ kılmasıydı. Oyunculuk hünerini ‘gerçekçi anlatım’ ile buluşturmak bu olsa gerek.
Teşekkürler Schaubühne Berlin, teşekkürler Ostermeier, teşekkürler İKSV’nin Tiyatro Festivali düzenleyicileri!
Düzeltme ve Özür
A.S.T.’ın 50+1. Yıl Etkinliği ile ilgili olan iki hafta önceki yazımda kullandığım ‘yaşayan en eski özel tiyatromuz’ belirlemesi dil sürçmesidir. ‘Politik’ sözcüğü yerine ‘özel’ sözcüğü kullanılmıştır. Yaşayan en eski özel tiyatromuz Kent Oyuncuları’dır. Özür diler, düzeltirim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama