Ayşegül Yüksel

Yaz okumaları (03.09.2019)

03 Eylül 2019 Salı

Çehov’un “Uzun Hikâyeler”iyle çıkıyorum yaz döneminin okuma yolculuğuna. Usta ile birlikte Ukrayna steplerini arabayla geçerken doğanın ve o topraklarda yeşermiş kültürün farklı görüntüleriyle karşılaşıyor, Çarlık Rusyası”nın çeşitli insanlarını tanıyor, zaman içinde sıcaktan bunalıyor, fırtınadan ürküyor, yağmur altında sırılsıklam oluyoruz (“Step” Seçme Öyküler 4, Yordam Edebiyat Yay., 2019). Anasının zoruyla, “bilgili insan” olmak için okuyacak küçük Yegoruşka’yı “jimnazyum”a götürüyoruz. 1888 yılında bireysel “aydınlanma”nın koşulu, doğabilimden matematiğe, her konuda bilgiyi özümsemek. Yegoruşka’nın önünde, sıradan bir insan olmanın ötesine geçmek için, ana kucağından uzak, upuzun bir yol var. Çarlık Rusyası çöküşe geçmiş. Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik kol geziyor.
Oysa, H.G. Wells’in yalnızca 7 yıl sonra (1895’te) yayımlanmış -ütopyaları alt üst eden distopyası- “Zaman Makinesi” (Eksik Parça Yay., 2019) başlıklı bilim kurgu yapıtı, “aydınlanma” sürecine 18. yüzyılda (isterseniz, daha da önce, Rönesans’la diyelim) girmiş, “endüstri devrimi”ni 19. yüzyılın başında gerçekleştirmiş, emperyalist İngiltere’nin geleceği konusunda alabildiğine karamsar bir resim çiziyor. Uygarlık insanlara adalet ve eşitlik getirmek yerine, sınıfsal uçurumu derinleştirmiş, sonuçta yeryüzü cennetinde yaşayan amaçsız Eloiler ile yeraltı cehenneminde köle gibi çalışan ve üreten, ama insanlıktan çıkmış Morlock’ların İngiltere’si oluşmuştur.
Şimdi de bizim ülkemizin 1940’lı yıllarındayız. Geç başlamış “Aydınlanma” hareketimizin izlerini sürüyoruz. Aşiyan Müzesi 1945’te kurulmuş. Sait Faik (“Az Şekerli”, İş Bankası Yay., 2017). Hamit ve Namık Kemal’den başlayıp Tevfik Fikret’e uzanarak, 19. yüzyıl Türk edebiyatının önemli isimlerinin portreleri, mektupları, eşyalarıyla tanıştırıyor bizi. “Belki en büyükleri bile Fuzuli kadar iyi şair değildi,” diyor. “Dahi, büyük şair, ulu şair, büyük romancı olup olmadıkları” düşünülebilse de, sorulması gereken, “onların cemiyetin bugünkü bünyesinde oynadıkları büyük ve siyasi ve içtimai roldür” diye sürdürüyor düşüncesini.
Sait Faik’le gezimiz bitmiyor. Asmalımescit’teki, onun deyişiyle, “şirin” bir kahvedeyiz. Burada dönemin genç edebiyatçılarıyla tanışacağız. “Günlerden bir salı, sene 1946, 31 Aralık” diyerek tarih düşüyor. “Bugünkü edebiyat nesli, Sabahattin Aliler, Orhan Veliler, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhipler içinde bu akşam kırkına basacaklar var,” diyor. Kahvede oturanların bir bölümü daha genç. Kimler mi var? Yaş sırasıyla, Behçet Necatigil, Cemil Meriç, Oktay Akbal, Naim Tirali…
Demeye kalmıyor, Mine Söğüt elimizden tutuyor ve bizi Beyoğlu’nda bir başka sokağa, ilk Türk sanat galerisi olan Maya’ya (“Adalet Cimcoz Bir Yaşamöyküsü Denemesi”, Yapı Kredi Yay., 2019). 1950’li yıllarıdayız. Mine Söğüt’ün “cilveli” olarak nitelediği “ses”iyle, Yeşilçam sinemasının güzeller güzeli kadın oyuncularına can vermiş olan, televizyondaki eski filmlerden bize bugün de seslenen, “dublaj kraliçesi” Adalet Cimcoz’un kurduğu ve büyük özveriyle bir dönem yaşattığı Maya Galerisi’nde dönemin sanatçılarının yapıtları sergilenirken, bu daracık uzam “aydın”ların buluştuğu bir kültür merkezi konumu da kazanıyor. İşte Sabahattin Eyüboğlu, Aliye Berger, Teoman Aktürel, Füreya, Mengü Ertel, daha kimler. Aydınlanma’mızın güzel insanları…
Günümüze yaklaştıkça, insanlığın gün gelip yalnızca güzellikler yaratacağına ilişkin inancın buhar olup uçtuğunu görüyoruz. Erendiz Atasü’nün son romanlarından “Baharatlar Ülkesinin Hazin Tarihi”nde (Can Yay., 2017) dünyaya örnek olacak kurtuluş ve bağımsızlık savaşımlarından başarıyla çıkmış ülkelerin bile, zaman içinde, ekonomik çıkarları insan esenliğinin üstünde gözeten emperyalist güçler ile bağnazlıktan çıkar sağlayan gericilik arasında sıkışıp kaldığını gösteriyor. “Aydınlanma” karartılıyor.
Amin Maaluf da bir zamanlar “uygarlıklar çatışması” adı verilen, aslında gelişmiş Batı’nın, “küreselleşme” ikiyüzlülüğüyle, eski uygarlıkların yeşerdiği topraklardaki doğal kaynaklara göz dikmesinden kaynaklanan gerilimi “Çivisi Çıkmış Dünya” (Yapı Kredi Yay., 2014) olarak belirlemiş olması da insanlığın “aydınlanma” yönünde çok yol alması gerektiğini gösteriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları