Cüneyt Arcayürek

Değişimin Yadsınamaz Örnekleri

12 Ağustos 2011 Cuma

Sabrın sonuna geldik diyerek ne demek istedi Başbakan?

Suriye’de ordu halkın üzerine ateş

açıyor, öldürüyor. Artık bu vahşete dayanamıyoruz, gereği neyse yerine getireceğiz mi demek istedi?

Yoksa sabrın sonu selamettir diye Suriye’deki kardeşlerine seslenecekken ağzından sabrın sonuna geldik mi çıkıverdi?

Yorumlar değişik.

Örneğin ana muhalefet Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; Suriye bizim iç işimizdir, sabrın sonuna geldik deyince Başbakan; hah, bir bu eksikti. Şimdi Suriye seferi hazırlıyor diye yeri göğü ayağa kaldırdı!

Başbakan, içerideki yangını söndürdü de Suriye’nin içişlerine burnunu sokuyor demeye getiriyor.

Gün geçmeden siyasal edebiyatta yeni sayfalar açıldı.

Dış sorunların masaya yatırıldığı Başbakanlık’a, toplantı biter bitmez Hillary Clinton’ın Suriye uzmanı gelivermez mi?

Bu gelişme ana muhalefetin tepesini attırdı.

Hükümeti başka bir ülkenin (ABD’nin) taşeronluğunu yapmakla suçladı.

***

Vay sen misin böyle diyen; RTE, küplere bindi.

Zaten günlerdir çatacak bir yerler arıyor, ana muhalefet başkanını Şifa bulmaz bir cahildiye suçladı.

Oysa ana muhalefet liderine dış siyasette cahil demek, abesle iştigal!

Zira Suriye eleştirilerine Dış siyaset romantizm değildir diye RTE’ye ders vererek başladı.

Nedir dış politikada romantizm?

Ana muhalefet genel başkanı, şimdilik bu yeni kavramın içeriğini açıklamıyor.

Ama merakları da kışkırtmıyor değil.

Ne demek istedi ana muhalefet genel başkanı Dış politika romantizm değildirderken?

Şam’la çok muhabbet tez ayrılık getirir mi demek istedi?

Aşkın birden düşmanlığa dönüşmesini mi kastetti?

Fazla meraklanmaya da gerek yok.

Kılıçdaroğlu, bir söylediğini daha sonraki gün değiştirerek ne demek istediğini açıklama alışkanlığıyla, yarın bir gün dış politikada romantizm söylemiyle ne demek istediğini açıklayacaktır kuşkusuz!

***

Geçmiş dönemlerde iktidarlar içeride sıkıntıya girdikleri bir sorunun üstesinden gelemedikleri, muhalefetin baskısından kurtulmak istedikleri zaman bir dış sorun icat eder, büyütür ve gözleri başka bir yöne çevirmeyi sağlarlardı.

Şükürler olsun, AKP iktidarının böyle düzenlemeler yapmasına gerek yok.

Zaten hemen her gün öyle olaylar izleniyor, öyle sonuçlar alınıyor ki; AKP hükümetinin kamuoyunun dikkatini Suriye’ye çevirmesine ihtiyaç kalmıyor.

Yaşanan olaylara bakarak, Türkiye’de gerçekten büyük değişimler olduğunu kabul etmeliyiz.

Yargımız yalnız bağımsız değil, aynı zamanda nazik mi nazik!

Artık şüphelilere, sanıklara tutuklamanın saatini, zamanını bildiriyor. 

İşte eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız örneği.

Hakkında nerede görülürse derhal yakalama emri çıkarılmış.

Ne kaçmanın ne de delilleri karartmanın peşinde.

Polisin evine bir zahmet gelmesinden önce sabah geliyor adliyeye. Mahkemeden, öğleden sonra gel de seni tutuklayalım yanıtı alıyor.

***

Akşam yazarı Yazgülü Aldoğan bir başka örnek. Elbette anımsayacaksınız; gazetesinin artık siyaset yazmasını istemiyorlar diye uyardığı hanımefendi köşe yazarı gazeteci...

Bir dava nedeniyle aylar sonra verilen günde adliyeye gidiyor.

Mübaşir, hâkimin gelmeyeceğini, davaların da o gün görülemeyeceğini söylüyor.

Duruşma aylar sonraya erteleniyor.

Hiç değilse bugün ilgili yargıç dün olduğu gibi mahkeme kapısını davalının davacının suratına kapattırmıyor; mübaşiriyle gelemeyeceğini davalılara davacılara duyuruyor.

Yargıç şüpheliye tutuklama saatini bildiriyor.

Bu örnekler eskiye oranla yargıda da büyük değişimi kanıtlamıyor mu?

Değişimi yadsıyabilir misiniz?

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Viraj ustası 10 Mayıs 2015
Ya sen nesin? 9 Mayıs 2015
Anlamaz 8 Mayıs 2015

Günün Köşe Yazıları