Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cizre’nin çocukları
79 gün süren çok kanlı, çok ölümlü çatışmaların sona ermesinden sonra Cizreliler “evlerine” geri dönüyorlar. “Evlerine” demek gerçeği yansıtmıyor aslında çünkü o evler enkaz yığınlarına dönüşmüş. Cizre’nin Sur, Nur, Cudi, Yafes gibi eski yasaklı mahalleleri 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz uçakları tarafından yerle bir edilen Dresden’i andırıyor.
Dönenler enkaz yığınları arasında giderken geride bıraktıkları eşyalarını arıyorlar umutsuzca...
İnsanlar çaresiz, bin bir emekle sahip oldukları yuvaları artık kullanılamaz durumda.
Televizyonlar çaresizliklerin görüntülerini getiriyorlar ekranlara.
İzliyoruz. İzlerken insanın yüreği burkuluyor.
Hele o çocuklar, o çocuklar…
İçlerindeki acı masum yüzlerine vuruyor.
***
Ekranda 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu… Annesinin elinden kurtularak beton, taş, demir yığınlarının içine dalıyor; bir beton kalıbın altından kumaş bebeğini bulup çıkartıyor. Salt onun için değil, annesi için de evlerinden geriye kalan son şey o bez bebek.
Aynı yaşlarda bir erkek çocuk; bir taşın üzerine oturmuş dalgın gözlerle karşısındaki delik deşik olmuş bir harabeyi seyrediyor. Artık olmayan yuvası olmalı…
***
Bu çocuklar yaşadıkları acıların nedenlerini, niçinlerini kavrayacak yaşta değiller henüz. Onlar için “direniş”, “savaş”, “çatışma”, “özyönetim”, “kamu düzeni” gibi kavramlar hiçbir anlam taşımıyor. Onlar ancak gördüklerini anlamlandırabiliyorlar.
Zaman ilerledikçe “Geri döndüğümüzde evimiz niçin yıkılmıştı, kim yıkmıştı” sorusu üzerinde düşünmeye başlayacaklar.
Mahallelerine kısa bir ayrılıktan sonra döndüklerinde karşılaştıkları görüntüler mutlaka belleklerine kazınacak, gözlerinin önüne gelecek.
Belleklerine kazınan o görüntüler, yüreklerinde duydukları sızılar, döktükleri gözyaşları çok büyük olasılıkla yaşam çizgilerinin belirlenmesinde etkili olacak.
Onlar kendi çocuklarımız, kendi torunlarımız kadar bizim çocuklarımız, hepimizin çocukları.
***
Öyleyse…
Bu çocuklara karşı, devlet olarak, toplum olarak, yurttaş olarak sorumluyuz.
Sayıları binleri bulan bu çocukların kendi çocuklarımız kadar iyi yaşam koşullarında yaşamaya, iyi bir eğitim almaya hakları vardır.
Bu sorumluluğu duyalım. Başta devlet olmak üzere eski yanlışlarımızı tekrarlamayalım. Dünkü “taş atan çocukların” bugünün “hendek kazan gençleri” olduğu gerçeğini gözden kaçırmayalım.
Unutmayalım ki her çocuk bir masumiyet simgesidir. Ne yapıp edip onların masumiyetlerinin kirlenmesine izin vermeyelim.
Çocukları sevelim.
Ne demişti Sait Faik Usta?
“…bir insanı sevmekle başlar her şey.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt