Deniz Yıldırım

Bağımsızlıkçı bir çağdaşlık

18 Ağustos 2021 Çarşamba

2001 senesiydi. 11 Eylül’de ABD’ye dönük terör saldırıları gerçekleşti. Sonra Bush yeni hegemonya stratejisini uygulamaya koymak için “Haçlı Seferi” benzetmeli savaş ilan etti. İlk cephe Afganistan’dı. Sözde hedef, El Kaide’yi, genel olarak da radikal İslamcılığı silmekti.

Şimdi bir ara not: Radikal İslamcılığı yok etmek isteyen ABD, bu muhalefetin doğuşuna bizzat yardım etmedi mi? Etti. Hem doğrudan hem dolaylı yolla. Doğrudan etti; Soğuk Savaş sürecinde, Sovyetler Birliği’ne karşı mücahitleri besledi. Silah, para, lojistik, istihbarat desteği verdi. Dolaylı yoldan da etti. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede, emperyalizme ve sömürü ilişkilerine karşı yükselen laik, sol, halkçı, milli siyaset biçimlerini darbelerle tasfiye ettirdi. 31 Ekim 2004 tarihli Vatan gazetesinde, eski CIA Ortadoğu İstasyon Şefi Graham Fuller’in şu sözleri yer alıyordu: “Çünkü Türkiye’de çok kuvvetli bir sol vardı. Aynı şekilde İran’da da... Hem 1950, 1960’larda hem 70’lerde... Komünizm hareketi çok kuvvetliydi. Ve Türkiye’de İslam, komünizme karşı çok efektif değildi. İslam zayıf ama solculuk güçlüydü.”

Niçin söylüyordu bu sözleri? ABD’nin solun (aslında daha geniş anlamda halkın uyanışının, aydınlanmanın) yayılmasına karşı İslamı siyasallaştırma ve bir duvar örme stratejisi çerçevesinde. Suudi Arabistan’ın da katkısına gönderme yaparak. Emperyalizm ile Körfez gericiliğinin ittifakı, ortak tehditler karşısında hep kol kola gitmedi mi?

Özetle bu bir Yeşil Kuşak projesiydi. Afganistan’dan İran’a, Türkiye’ye kadar, ilerici, milli bağımsızlıkçı, halkçı hareketlerin iktidara gelmesine karşı İslamcı hareketleri destekleme, güçlendirme stratejisiydi.

Ara notu bitirelim, 2001’e dönelim. Amerikan emperyalizmi 2001 sonunda Afganistan’ı işgal etti. Taliban’ı devirdi ama bitiremedi (bitirmedi). Strateji şuydu: Bir yandan radikal İslamcı hareketlere karşı duran bir Amerika; diğer yandan da Batı’yla iyi geçinen, demokrasiyi içselleştirmiş “ılımlı İslamcı” hareketleri destekleyen Amerika. Havuç ve sopa siyaseti. AKP böyle bir dönemde, “Ilımlı İslam” vurgularıyla, “Büyük Ortadoğu Projesi” hesaplarıyla iktidara geldi. Irak’a Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden girmesi için Meclis’e tezkere getirdi. Neyse ki halkın ve Meclis’teki halkın vekillerinin sezgisiyle bu büyük utanç engellendi.

TALİBAN YENİDEN

Geldik 2021’e. Taliban neredeyse savaşacak rakiple karşılaşmadan, günler içinde Afganistan’da kontrolü yeniden ele geçirdi. Amerika çekildi, Amerikan destekli yönetim apar topar kaçtı. Ortada parçalanmış, ulusal bütünlüğünü sağlayamamış bir ülke; yozlaşmış yönetimler, savaş lordları, aşiretler ve emperyalizm ittifakı karşısındaki huzursuzluğu kendi lehine bir toparlanma, birlik stratejisi için kullanabilen bir Taliban kaldı. Acısını ise çocuklar, kadınlar çekiyor, çekecek yine. Mustafa Kemal devrimciliğinin kıymeti anlaşıldı mı?

Medeniyet mi? Akif ne diyordu? “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.” Herkes kendisini kurtarmanın derdinde, telaşında şimdi. Amerika kaçıyor. Batılı ülkeler apar topar personelini Kâbil’den çekiyor. O çok medeni ülkeler, işgal sürecinde kendileri için savaşmış, kendilerine destek sunmuş Afganistan yurttaşlarıyla ailelerini kabul etmek dışında bir çözüm sunmuyor. Geriye kalanlar? Geriye kalanlar için de maddi gücü zayıf ya da iktidarları zorda ülkelerin yönetimlerine sığınmacıları alsınlar diye rüşvet teklif ediyorlar. Ya kaçamayacak olanlar? Kadınlar, çocuklar? Taliban’a terk edildiler, özeti budur.

Bütün bu hikâye nasıl başlamıştı? Radikal İslamcılara karşı Ilımlı İslamcılar zıtlığıyla. “Rol model” AKP, 20 yıl sonra Taliban’a kardeşlik mesajları gönderiyor, “görüşebiliriz” diyor, mesajlarını olumlu karşılıyor. Amerikan emperyalizminin 21. yüzyıl hâkimiyet projesi çözülürken ortada bir hegemonya, güç boşluğu doğuyor. AKP, Suriye’de Yeni Osmanlıcı stratejisinin çökmesinden hiç ders almadan yine o boşlukta kendisine başka başka oyun alanları yaratmaya çalışıyor. İslamcı siyasetleri önüne gelen sıfatlar değil, pragmatizm, koşullara göre sürekli şekil değiştirme esnekliği belirliyor.

Bunları geçelim. Sömürgecilik karşıtı olmamız çağdaş değerlerden vazgeçebileceğimiz anlamına gelmiyor. Afganistan örneğinde de ne emperyalist barbarlığı ne de Taliban türü barbarlığı tercih etmek zorundayız. Aksine, bir zıtlık da yok. İkisi el ele büyüdüler, ortak düşmanlarına karşı birbirlerini büyüttüler. Birlikte ezmeye çalıştıkları ne varsa ezdiler; ezdikleri o zeminde bu sefer kendi aralarında güç savaşına girdiler. 

Öyleyse her türlü barbarlığa karşı akıldan, bilimden, çağdaşlıktan, özgürlüklerden, kadın haklarından, bağımsızlıktan taviz vermeyen bir çizgiyi yeniden yükseltmeliyiz. 100. yılında Cumhuriyeti bu çağdaş, demokratik programla canlandırmak, yenilemek, yeni bir senteze kavuşturmak, bu yönde çalışmak şart.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları