Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Savaş, siyaseti rafa kaldırmaktır
Suriye savaşının sonuçları ortada. Dünyanın neredeyse tüm jeopolitik aktörleri bu savaşa vekâleten dahil oldu. Savaş çok can aldı, can yaktı. Milyonlarca Suriyeli yerinden, yurdundan edildi. Büyük çoğunluğu da Türkiye’ye geldi. Suriye savaşının insani faturasından kaçan emperyal güçler, bizdeki iktidarın yanlış Suriye siyaseti ve yanlış göç politikasından da yararlanarak kendilerini temize çekmeye çalıştı.
Suriye’de yürütülen vekâlet savaşında emperyal devletler Suriye devleti ve ordusuyla kendileri savaşmadı. Savaşı çeteler, terör örgütleri üzerinden yürüttüler. Silahlı grupları Suriye’ye taşıdılar ya da Suriye’deki grupları, örgütleri silahlandırdılar. Vekâlet savaşı böyle verildi.
Artık savaşın sonu göründü. Savaştaki cepheleşme ve güçler dengesi, başladığı gibi değil. ABD ve Batı bloku etkisinin yerini Rusya-İran hattı almış görünüyor. Böyle bir tabloda bizdeki iktidar da en sonunda Rusya ile yeni duruma göre uzlaşmak, anlaşmak durumunda kaldı.
Fakat şimdi sadece bizim açımızdan değil, Suriye savaşının seyri açısından da yeni bir durumla karşı karşıyayız. Doğrudan Türk ordusu ile Suriye ordusu arasında bir savaşın hazırlıkları yaşanıyor. İktidarın yanlış Suriye siyaseti, Suriye savaşı bitmek üzereyken askerimizi Suriye ve arkasındaki büyük blokla karşı karşıya getirmeye yöneliyor. İdlib’de yaşanan son gelişmeler ve gelen şehit haberleri bu açıdan okunmalı. Vekâlet savaşları bitmek üzereyken asalet savaşına geçiş için bu ısrar neden?
Hatırlayalım: İktidarın son üç yılda Suriye’ye dönük sınır ötesi operasyonlarla YPG’yi gerileterek terör koridorunu önleme hedefi iç kamuoyunda büyük oranda destek görmüştü. Ancak İdlib’e dönük askeri yığınağın ve Suriye, dolayısıyla Rusya ile savaş aşamasına gelmenin rasyonel hiçbir mazereti yok. Nitekim bu nedenle geçmiş operasyonlara destek veren siyasal kesimler ve halk arasında da bu konu giderek daha fazla sorgulanıyor. Savaş bitmek üzere; cihatçı çeteler ve terör gruplarının Suriye’de son kale haline getirdikleri İdlib’in Şam yönetimi tarafından kontrolünün sağlanması yönündeki çabalara cepheden karşı çıkış, Türkiye’nin hem Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki söylemlerini boşa düşürüyor, hem de terör yapılarının hamisi suçlaması yönelten jeopolitik kuvvetlerin elini güçlendiriyor. Yanlış hesaplarla başlayan maceracı, Yeni Osmanlıcı Suriye siyaseti, hiçbir ders alınmadan sürdürülüyor.
Yeni göç dalgası mazeret değil
İdlib’den Türkiye’ye yönelecek yeni göç dalgasıyla toplumu korkutmak, tek mazeret olarak bunu sunmak da ikna etmiyor. Suriyeliler göç etmesin diye İdlib’de savaşa gireceksek, konu bu kadar önemli görülüyorsa, bu kadar esnek bir göç politikasıyla 4 milyona yakın Suriyelinin gelişine niye izin verildi? Özetle, içeride gevşeyen ittifakları ve tabanı bir arada tutmak için savaş ve milliyetçilik taktiğine başvurmaya çalışan, o arada “Amerika’yı Rusya’ya, Rusya’yı Amerika’ya kırdırırım” mantığıyla hareket eden, maceracı bir iktidar görüntüsünden fazlası yok karşımızda.
Oysa ülkeyi yönetenler, jeopolitik bloklar arasında bir oraya bir buraya kızgınlıkla savrulmak ve anlık kararlarla ülkeyi savaşa sürüklemek yerine, denge politikası izlemek zorunda. Bütün açıklamalarında “İdlib teröristlerin son kalesi, on binlerce cihatçı terörist orada” diyen ABD, şimdi Türkiye’nin Rusya ile ittifakını parçalamak adına bütün o “terörle mücadele” söylemlerini unutup AKP’nin İdlib politikasını destekliyor, sırtını sıvazlıyor. NATO fırsattan istifade propaganda savaşlarıyla iktidarın yanında olduğuna dair kampanya yürütüyor. Jeopolitik bloklar arası rekabetin üssü yapılmamızın faturasını ise Amerikancılar, Rusçular, NATO’cular, Yeni Osmanlıcılar, şucular veya bucular değil, cephedeki Türkiyeciler, Mehmetçik ödüyor. Ödemesin.
Silah ticaretinden en fazla kazanan, sınırımızda silahlandırdığı gruplara taşıdığı malzemenin sayısını unutan emperyalist devletler, şimdi Suriye’ye savaş için kışkırtıcılık yapıyor ve Türkiye’yi cepheye sürmek için cesaret veriyorsa; vakit o emperyalist projeleri boşa düşürmek; savaş, şiddet ve terör karşıtı bağımsızlık siyasetini adım adım inşa etmek, Türkiye’yi ABD ile Rusya arasında bir oraya bir buraya savuran pinpon çizgisinden uzaklaşmak, bölge merkezli ve dengeli dış politika inşa etmek vaktidir. Bu ise içeride huzur, barış ve demokrasi ile olur. “Yurtta barış, dünyada barış”, sıralama böyledir. Hiçbir sorunu zora, güce, silaha, savaşa dayanmadan çözemeyeceğini düşünmek, siyasi ve diplomatik araçların hiçbirini kullanmadan, en son başvurulacak araçlara ilk önce başvurmak, özünde siyaseti rafa kaldırmaktır. Türkiye’nin içeride de, dışarıda da yeniden siyasete, gerçekten siyasete ihtiyacı var.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi