Deniz Yıldırım

Virüsten sonra emek

02 Mayıs 2020 Cumartesi

Dün 1 Mayıs’tı, kutlu olsun. Emeğiyle geçinen ya da aslında geçinemeyen milyonların sesini duyurabilmesinin yoluydu. Virüse bağlı kısıtlamalar nedeniyle sessiz bir gün daha geçip gitti.

1 Mayıs’ın anlamı elbette büyük, ancak önümüzdeki süreçte emeğiyle geçinen milyonları bekleyen sorunlar daha da büyük. 1 Mayıs’ın emekten yana dayanışma ruhu tam da bu nedenle diğer günlere yayılmalı. Neden mi?

Tüm dünyada ekonomi iyiden iyiye durdu. Bu birçok sektörde kâr oranlarının düşmesi demek. Kapitalizmin tarihi açık; kâr oranlarının düşmesi demek; adı konulmamış bir krize işaret. Kâr oranları düşünce ne mi olur? Genelde büyük balıklar ayakta kalır, küçük balıklar sahneden silinir. Orta tabakalar, kendi hesabına çalışanlar kepenkleri kapatır; tekeller zincirlerini daha da genişletir. Öyleyse virüs sonrası hayatımızda, kendi hesabına çalışırken ekmeğinden olan, dükkânını, atölyesini kapatıp başkalarının yanında ücretli işçi olarak çalışmanın yollarını arayacak insanların sayısının artması güçlü ihtimaldir. Demek ki virüs sonrası dünya genelinde işçileşmenin artacağını, ücretli emek sınıfına dahil olanların sayıca daha da çoğalacağını belirtebiliriz.

Diğer yandan yine tüm dünyada, küçülmeye giden firmalarda işten çıkarılanların olacağını ya da kapanan firmalar nedeniyle işsiz kalanların artacağını bugünden tahmin etmek zor değil. Öyleyse işsizleşme, işsizlik ve buna bağlı bir yoksulluk dalgası da dünyayı bekleyen tehditler arasındadır diyebiliriz.

Bir yandan ücretli işçiler sınıfına yeni katılımların gerçekleşeceği, diğer yandan işçi sınıfının bir bölümünün de işsizler ordusuna ekleneceği koşullarda, “yedek işgücü ordusu”nun da sayısal olarak büyümesi söz konusu olacak. İşsiz, iş arayan sayısı zaten fazlaydı; şimdi bu sayının daha da artmasıyla, çalışan işçiler üzerindeki işini kaybetme baskısı daha da pekişecek. Firmaların kâr oranlarının düşmesiyle birlikte, emeğiyle geçinen milyonlara daha kötü şartlarda çalışmayı kabul ettirecek bir sömürü düzeninin iyiden iyiye yerleşmesinin önünü açacak bu durum. “Dışarıda bu kadar işsiz var, beğenmiyorsan bırak” söylemi, gerçek anlamda sendikal örgütlülükten ve haklardan yoksun bırakılmış işçilerin üzerindeki basıncı çoğaltacak. Gerek daha az kişiye daha çok iş yaptırma ve çalışma saatlerini uzatma, gerek ücretlerde ya da zamlarda kesinti gibi dayatmalar, işini kaybetmekten korkan milyonların omuzlarına binen yük olarak daha fazla hissedilecek. İşçileşme ve işsizleşme dalgasını, artan sömürü oranları tamamlayacak.

Bununla sınırlı değil: Kapitalist sömürü düzeni, sadece ekonomik düzeyde işlemez. Siyasal ve ideolojik açıdan hâkimiyeti pekiştirmek için tüm araçlardan yararlanacaktır yönetenler. İşçilere bu yaşananları “kader” gibi, “ilahi takdir” gibi sunmak ve kabullenmelerini sağlamak; çalışan işçiyle iş arayan işsizi birbirlerine hasım etmek; yaşanan sorunların kaynağını başka milletlerle, kimliklerle, devletlerle açıklayarak dışsallaştırmak gibi klasik dinsel ve milliyetçi hegemonya stratejileri pekişecek. Yönetenlerin faturanın asıl yükünü emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklemenin örtüsü olarak yeni “biz” söylemleri geliştirmeleri, yeniden “aynı gemideyiz” masalları anlatmaları zorunlu olacak.

Zaten yapıyorlar” diyeceksiniz, doğru. Daha fazla yapacaklar. Neyin göstergesi? Bu tabloyu ekonomik olarak düzeltememenin örtüsüdür bütün bu taktikler, elde başka seçenek yok. Dünya genelinde bu yeni duruma ve sonrasına ekonomik olarak nasıl uyum sağlanacağıyla ilgili seçenek duyan var mı?

Bugün size karamsar bir tablo çizdim, ancak ihtimalleri görmek ve bilmek gerek. Dolayısıyla emeğiyle geçinen milyonları ilgilendiren sorunlar 1 Mayıs’ta bitmeyecek. Siyasetlerin, sendikaların, toplumsal örgütlenme ve dayanışma modellerinin bu yeni duruma göre yapılanması, seçenekler üretmesi; geleceğe dair bugünden çıkış programları ve çözümleri geliştirmesi zorunlu. Dünya yeni bir döneme giriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları