Sarıyer Edebiyat Günleri

Sarıyer Edebiyat Günleri

31.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım. İstanbul’un keskin soğuğuna ve yağmura rağmen öykücülüğümüz üzerine düşüncelerimizi nitelikli bir çoğunluk dinlerken neredeyse hepimiz Sadık Aslankara’nın bu alanda hazırladığı çok yakında kitaplaşacak çalışmaya dikkat kesildik. Aslankara çalışmasına dair temel yönelimini tek tek anlatırken özellikle öykü yazarlığındaki çok sayıda çıkış yapan yazarla birleşen parlak dönemlerin ortak özelliklerini sundu bize. Hürriyet Yaşar özenli çalışmasında çağdaş öykü yazarlığımızın Refik Halit Karay, Ömer Seyfettin ve Esendal’la öne çıkan ilk dönemi aktardı. Özcan Karabulut ise kendi içinde olduğu 90’lı yıllar yazarlar kuşağının güçlü çıkışının ardındaki yazar örgütlenmesine yönelik gerçekliği açıkladı. Dinleyiciye, Ankara’da Öykü Günleri ile başlayan, ardından neredeyse tüm ülkeye yayılan öykü günleriyle bağlantılı, birbiri ardı sıra çıkan öykü dergilerini, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün başlangıcı ve gelenekselleşmesini paylaştı.

***

Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar geniş kapsamlı bir başlığı yorumlamanın sıkıntısıyla geçtiğimiz yüz yılımızda öykücülüğümüzü değerlendirmenin en önemli adımı belki de kimi öykülere değinmekten geçiyordu. Kendi adıma yüz yıllık tarihimizden en sevdiğim on öyküyü belirleyerek ilerlemek öznel gibi görünse de geneli görmek adına bir bebek adımı olabilirdi. Metin Altıok’un, “Ben diyorsam bilin ki o sizsiniz” dizesinden hareketle kendi bakışımın açılımını bu yolla sağlamaya çalıştım. Seçtiğim öyküler ise şunlardı:

Mahmut Şevket Esendal’dan “Karısının Kocası” günlük yaşam dilini konuşturma örgüsüyle betimleyerek ve abartıdan uzak bir yaklaşım sunarak anne ve babasının oğulları genç bir mühendisin yanına taşınması sonucu doğan olayları aktarır bize. Esendal muazzam bir ironiyle bitirir öyküsünü. Böylece çağdaş öykücülüğümüzün dinamik ilk örneklerinden biri sunulur.

Sabahattin Ali’nin “Ayran” öyküsü toplumsallığa geçişimizin mucizevi öykülerindendir. Hasan’ın küçücük dünyası, istasyonda ayran satmak ve aç kardeşlerini doyurmaktan ibarettir. Bir gün sattığı iki maşrapa ayranın parasını alamadan tren kalkar. Tipi bastırır. Bir süre sonra aç kurtlar etrafını sarar.

Orhan Kemal’in “Çikolata” öyküsünde bir şekerci vitrini önünde üç çocuk durur: Abla-kardeş ile yoğurtçunun kızı. Abla, berbere götürdüğü kardeşine çikolata almayı teklif eder. Yoğurtçunun kızı daha önce hiç çikolata tatmamıştır. Böylece Orhan Kemal, sadece romancılığında değil öykücülüğünde de ülkemizdeki sınıfsal farklılaşmanın can alıcı noktalarını sunar bize.  

Haldun Taner’in “Şişhaneye Yağmur Yağıyordu” ile başlayan öykü yolculuğunda taşlamacı, buruk ve gülümseten yanını yer yer neredeyse denemeciliğin ağır bastığı bambaşka bir teknikle verir bize. Sütçü beygiri Kalender’in öyküsü karşımıza çıkar. Beygir, bir hamal sırtındaki aynada hayalini görüp kişneyince bir dükkân vitrinini yere indirir. Hayvana çarpmamak için âni fren yapan tramvaya da arkadan bir otomobil bindirir. Böylece arabanın içindeki zenginin iş anlaşması bozulur.

Köy öykücülüğünün bize en güzel örneklerinden birini Fakir Baykurt “Anadolu Garajı”nda verir. Bir köylü olarak sahip olduklarının değerini fazlasıyla bilen Arif, kentliler tarafından sınıfsal olarak dışlanır. Buzağının gerekli bakımı görmesiyle güçleneceğinin farkındadır. İlçeye yerleşmiş olan oğlunun da buzağının değerini bilmediğini fark eder. Değişen dünya köy kalkınmasını göz ardı etmektedir.

Vüs’at O. Bener “Brucella”da genç bir kızın hastane serüvenini iç burkan bir halde bize anlatır. Öyle ki öyküdeki trajediyle Bener’in lirik ironisi birleşir.

Onat Kutlar’ın “Kül Kuşları”nda dünyanın yükünü omuzlanan küçük kızın annesinin ölümünü öğreniş hikayesi anlatılır. Postacı mektubu getirdikten sonra ölüm ne kadar kolayca, çarçabuk dillendiriliverir. Oysa küçük çocuk Gazel büyükannesinin peşinden koşarak gitse de sığırcıklar bile duramaz, havalanır.

Erendiz Atasü, “Kadınlar da Vardır” öyküsünde Servet, rahim kanseri teşhisi konulduğu anda yüzleşmeye girer kendisiyle. Eşine ve çocuklarına bir hayat adamasına rağmen, her birinin yeni sürecinde bencilce bir tavır alacağına emindir. Servet kendini sorgularken doktoru Gülşen de ondan farklı değildir. Bu ülkede kadınların umutları çalınmaktadır. Atasü de kadınların hayatın içinde etkin kılındığı dönemin izini sunmaktadır bize.

Mehmet Günsur çok sevdiğim “Karşılaşma” öyküsünde, hayat ve öykünün adeta iç içe geçtiği bir yerde bırakır okuru. Bir tatilde üç arkadaşın macerası, birinin ayrılmasıyla son bulur. Artık ayrılıklarla düşler yan yanadır.

***

Bu öykülerde aslında dönemsel olarak katman katman bugüne kadar gelişen edebi yönelim kendi içinde bütünleşir ve genel bir izlek çıkar ortaya. O da ülkemizin öykücülüğü dinamik ve gelişkin kıldığı dönemlerde sıkı örnekler vermesini somutlar.

***

Doğrusunu söylemek gerekirse, Sarıyer Edebiyat Günleri bir kere daha, her defasında buluşmanın gücünü, düşünce aktarımının önemini ve örgütlenmenin ilk adımını düşündürdü bana. Söyleşilerde bilgi, deneyim ve akıl paylaşımları zaman zaman sanatsal yaratıcılıkla harmanlandı En önemlisi de geçmişin mirası hatırlanırken geleceğe bakmanın yolları da konuşuldu. Bizim gibi ülkelerde düşünce sözcüğünden koşar adım kaçılır. Melih Cevdet, bir yazısında, “Düşünmek yoruyor bizi, az bilerek de eyleyebileceğimize inanıyoruz” der; inceden dalga geçerek. Toplumsal olaylara, varsıl yoksul çelişkisine, yöneten azınlığın yönetilen çoğunluk karşısındaki davranışlarına bakarken “düşünce”nin önemini vurgular. Düşünselliğin arka planındaki yapı harcı kültür ve birikimdir. Cehaletin alıp başını gittiği dönemlerde ise ilkin bu sözcük rafa kaldırılır ya da içi boşaltılır. Belki de düşünce paylaşmak bu yüzden “suç” oluverir. 

***

Bu nedenle böyle buluşmalara daha çok ihtiyacımız var. Düşünmeye, paylaşmaya, damıtmaya...

İlgili Konular: #Edebiyat

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025