Başbakan Binali Yıldırım “Çözüm mözüm yok” derken bir hayli geç kalmakla birlikte elhak doğruyu söyledi. Açılımmış, Oslo’ymuş, İmralı’ymış falan geçiniz, bunların hiçbiri Kürt sorununu gerçekten de çözmeyi hedefleyen süreçler değillerdi. Aslında yoktular. Çözüm yoktu, sadece adı vardı.
2009’daki kısa sürmüş sözde açılımda, TSK’yi tasfiye için ABD ve genel olarak Batı’dan destek alma çabası yönlendiriciydi. İktidar bakımından “Oslo” ve “İmralı” süreçleri ise kritik önemdeki seçimlerin terörsüz, kazasız belasız atlatılması açısından değer taşıyordu.
“Çözüm Süreci” adlı dizi film, Selahattin Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” deyince sona erdi. HDP yüzde 10’u geçerek AKP’yi Meclis’te azınlığa düşürdü; ardından bugün süren ve nerede biteceği belli olmayan savaş başlatıldı.
Çözüm süreçlerinin ve özellikle de “İmralı” adlı son epizodun bir faydalı tarafı insanların ölmemesiydi; diğer faydası da fikri olana ifade etmek için göreceli bir uygun ortam sağlamasıydı.
Kan akmıyor, analar ağlamıyordu belki ama sözde sürecin zemini kalıcı barış da vaat etmiyordu. Bu yüzden taraflar bir sonraki savaş için birbirlerinin gözlerinin içine baka baka hazırlık yapabildiler.
Öncesinde alınmış bir siyasi karar neticesinde 24 Temmuz’da savaş başlatıldı... Gelinen noktada biz çözümden vazgeçtik, en azından insanların ölmediği, hiç olmazsa fikir beyan etmenin daha az risk içerdiği bir “İmralı” alacakaranlığına bile muhtaç hale geldik.
Binali Yıldırım’ın “Çözüm mözüm yok” şeklindeki veciz cümlesinde geçen “çözüm”ün gerçek hayatta karşılığı zaten yoktu ama sanırım “mözüm”ün var.
“Mözüm” dediği işte bu “İmralı süreci”dir.
Şimdi nereden icap etti de “Çözüm mözüm yok” dedi Binali Yıldırım?
15 Temmuz sonrası şartlarında iktidarın kutuplaşmayı erteleyip ele güne karşı ülkede “milli birlik ve beraberlik ruhu” tesis etme ihtiyacının ortaya çıkması üzerine, fırsat bu fırsattır diye birilerinin “barış ve Çözüm” mevzuunu yeniden dolaşıma sokmaya çalışmaları mı neden oldu buna?
Belki de.
Ama bakınız Yıldırım, “Çözüm mözüm yok” dedikten sonra konuşmasını nasıl sürdürüyor:
“(Terör örgütünü) Şehirlerde büyük ölçüde kontrol altına aldık; şimdi kırsalda güvenlik birimlerimiz bütün gücüyle üzerine gidiyor, gitmeye devam edecek. Bu konuda herhangi bir zafiyet asla kabul etmiyoruz.”
Yıldırım’ın “zafiyet” sözcüğünü kullanması dikkat çekici; akla 15 Temmuz darbe girişiminin güvenlik güçleri üzerindeki muhtemel olumsuz etkisini getiriyor.
Malum, güneydoğudaki muharip tugayların üst komutası darbeci çıktı.
Generallerin yüzde 45’i darbecilikten tutuklu.
Güvenlik güçleri birbirine silah çekti.
Bu faktörler toplamda bir güvenlik zafiyeti meydana getirmeseydi, PKK 15 Temmuz’dan sonra terör ve şiddetini dramatik biçimde tırmandırmak için yeterli açığı bulamazdı.
Yine başa dönüyoruz; iktidarın 7 Haziran’ı izleyen günlerde verdiği tarihi ve trajik karara...
Tek başına iktidarı yeniden tesis etmek maksadıyla Türkiye için cehennemin kapılarını açmak yerine CHP ile koalisyon yapılsaydı, hem 15 Temmuz darbe girişimi olmazdı, hem de İmralı sürecinin tuhaflığı yüzünden güneydoğu şehirlerinde oluşan güvenlik sorunları, oraları yerle yeksan eden bir topyekûn savaşa gidilmeden, tedricen halledilebilirdi.
Fakat hedef ne pahasına olursa olsun başkanlık... Hem seçim hem de gelecekteki muhtemel referandumda gereken yüzde 50 ve üzerindeki milliyetçi muhafazakâr oyu getirmesi arzu edilen mutabakat, bir Binali Yıldırım sloganıyla açıklanıyor: Çözüm mözüm yok!
“Yenikapı ruhu” geldi geçti, “Çözüm mözüm yok” ruhu yaşıyor.
Başkanlık sloganı: Çözüm mözüm yok
Yazarın Son Yazıları
İdlib’de yüzleşmek
Osman Kavala’nın sakin mağduriyeti
Yapay zekâ ABD’yle krizi çözer mi?
Türkiye’nin tam teşekküllü krizi
24 Haziran’daki ‘uçan mürekkepli mühür’ palavrasını en çok kim yaydı
Hızlı ve geçici iktidar
Muhalefetin bir numaralı sorunu medyadır
24 Haziran’ın sürprizi MHP değil, ‘münafıklar’
Bu seçimin galibi halktır
24 Haziran’ın dört kesin sonucu
‘Oylarınızı çaldırmayacağız’
Mantar tabancası patlasa da sandığa
İnce, Erdoğan’ı iktidardayken ‘indiriyor’
Korkan iktidar korkutarak oy istiyor
Erdoğan, ‘Bay Kemal’den neden vazgeçemiyor?
Muharrem İnce fenomeni
24 Haziran’da iktidarın işi artık daha zor
Türk Lirası’nı kim çökertti?
Üç yıl sonra HDP yine anahtar
Dinamizm tamam Umutlar tamam Moraller tamam
Muharrem İnce’yle bozulan mezhepçilik oyunu
Basın özgürlüğü neden alerji yapıyor?
Atı alan Üsküdar’a geçecek mi?
İç ve dış krizlerden önce baskın seçim
Cihatçılar da Türkiye’ye havale
ABD, İngiltere ve Fransa'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği Suriye Operasyonunundan ne anlamalıyız... Sınırlı saldırı Ankar'nın pozisyonunu etkiler mi, Esad rejimini güçlendirdi mi, harekatın zamanlaması manidar mı, harekat Putin'e de bir mesaj mı, İngiltere Başbakanı May kısa yolu mu seçti?
Şimdiki mesele kimyasal silah değil
Hürriyet’e veda ve teşekkür
Doğan Grubu’nun imhası, ana akım medyanın sonu
Afrin ve ötesi
Seçimi boykot, havlu atmaktır
Arkadaşlarımızı hapiste tutarak hiçbir şey kazanamazsınız
İdlib’e dikkat
TSK Suriye’den neden çıkmaz?
Suskunluk sarmalındaki Türkiye
Uğur Mumcu’yu anmak, yalana teslim olmamaktır
Afrin savaşının öteki cephesinde durum
Zor, Suriye’de oyunu bozar mı?
Ölmüş bir gazeteciden ‘Sayın Yetkili’ye mektup:
Türkiye-ABD: Krizin kara yılı başladı