Olaylar Ve Görüşler

Devrimleri tersyüz etme telaşı - Doç. Dr. Hüner TUNCER

28 Kasım 2021 Pazar

Son zamanlarda basından izlediğimize göre AKP iktidarı, Atatürk devrimlerinden bazılarını tersyüz etme telaşı içinde gözükmekte. Bunlardan birini örnek vermek istiyorum: Arap harfleriyle yazılan ve resmi ilan olarak gazetelerde yayımlanan mahkeme kararları. Bu, son derece tehlikeli bir gelişme. İktidar, peyderpey devrimleri tersine çevirme girişiminde.

Bu çerçevede, Atatürk’ün harf devrimi konusundaki görüşlerini dile getirmede yarar olacağı görüşündeyim.

Mustafa Kemal, ilk kez Erzurum Kongresi’nin bittiği akşam (8 Ağustos 1919) arkadaşı Mazhar Müfit (Kansu) Bey’e yazdırdığı bir notta, “Latin harfleri kabul edilecek” demekteydi.

Latin harflerinin alınması ile dilin Türkçeleştirilmesi sırasında iki önemli nokta göz önünde bulundurulmaktaydı. Bu yenilikler, öncelikle köyler ve kentlerle, alt ve üst tabakalar arasında dil nedeniyle ortaya çıkan ve ulusal devlet birliğinin oluşmasını, ulusal bilincin doğmasını engellemiş olan anlaşma güçlüklerini ortadan kaldıracak; sonra da genç kuşakların Osmanlı’nın politik-kültürel geleneklerinden kesin olarak kopmasını sağlayacaktı. Türk halkı, İslam ve Osmanlı tarihinden Anadolu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine kayacaktı.

‘YA ÜÇ AYDA OLUR...’

Atatürk, harf devrimi konusunda şunları söylemekteydi: “Büyük Türk milletine kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lazımdır. Büyük Türk milleti, bilgisizlikten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı, ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe, Latin esasından Türk harflerinin Türk diline ne kadar uygun olduğunu, şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk çocuklarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır.” 

“Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili, dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır... Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

“Öyle istiyorum ki Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.” 

Osmanlı döneminde Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinin bir karışımı olan “Osmanlıca” dili yaratılmıştı. Devlet yazışmalarında, okullarda, sarayda, medreselerde kullanılan dil Osmanlıcaydı. Halkın birbiriyle anlaşma dili ise Türkçeydi. Arap alfabesi, Arapçanın yapısına özgü seslerden doğmuştu. Türk dilinin yapısı ise çoksesliliğe dayanmaktaydı. Bu nedenle Türkçeyi Arap harfleriyle yazmak, Türkçeyi Arap harfleriyle öğretmek çok güçtü. Osmanlıca diye nitelendirilen bu karmaşık yazı dilini ancak çok küçük bir azınlık öğrenebilmişti.

Atatürk devrimi ile Türk dilinin yapısına uygun Latin kökenli yeni bir alfabe ortaya çıkmaktaydı. Milli Eğitim Bakanı Necati Bey’in başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan yeni Türk alfabesi Atatürk’e sunulmuş ve yeni alfabenin uygulanması için en azından üç yılın gerekli olduğu öne sürülmüştü. Mustafa Kemal’in bu öneriye tepkisi şöyle oldu: “Bu, ya üç ayda olur ya da hiç olmaz!”

GEÇMİŞİN HATALARINI TEMİZLEMEK

Mustafa Kemal’in kendisi de bu devrimin gerçekleşmesi çalışmalarına katılmaktaydı. Mustafa Kemal, 9 Ağustos 1928 akşamı Sarayburnu’ndaki bir konserde iken kâğıda bir şeyler yazarak Falih Rıfkı (Atay) Bey’e uzatmıştı. Bu, yeni kabul edilecek alfabeye göre yazılmış Türkçe bir metindi. Mustafa Kemal, Falih Rıfkı’dan bu metni yüksek sesle okumasını istedi. Yazılı metin şuydu: “Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz!” İşte o gece, yeni Türk alfabesi halk topluluğuna böylece duyurulmaktaydı. Mustafa Kemal, konuşmasını şöyle sürdürmüştü: “Bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Bu yeni harfleri behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel surette anlayacağız, ben buna eminim, siz de emin olunuz.

Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz; bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz! Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir içtimai heyetin yüzde sekseni okuma yazma bilmez, bu ayıptır. Milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa hata bizlerde değildir. Hata onlardadır ki Türkün seciyesini anlamayarak birtakım zincirlerle kafalarımızı sarmışlardır. Mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz.”  

HALK, DEVRİMİ ÖZÜMSEDİ

Atatürk, seyahatlerinde her gittiği yerde, açık havada kara tahta getirterek halka yeni Türk alfabesini öğretmeye çalışmıştı. Bu tutumu, Atatürk’ün kendine özgü bir devrim anlayışıydı.

1 Kasım 1928 tarihinde “Türk Harfleri Hakkında Kanun” kabul edildi ve 3 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Devlet dairelerinde bu harflerin uygulanmasına 1 Ocak 1929 tarihinden itibaren başlanacaktı.

1 Ocak 1929; yeni Türk alfabesi ile okuyup yazmayı öğretmek ve bunu halka yaymak için Cumhuriyet tarihinde en güçlü, en yaygın girişimlerin başlatıldığı tarihti. Bu tarihte “millet mektepleri” açılmış; başta Başöğretmen Mustafa Kemal olmak üzere, yeni alfabeyi öğrenen herkes tüm yurtta, köyde, kentte bu okullarda kadın erkek, genç yaşlı bütün yurttaşlara okuyup yazmayı öğretmeye koyulmuştu. Özellikle Mustafa Kemal’in diretmesi ve dayatması sonucunda, kısa sürede okuma yazma bilenlerin sayısı artmıştı.

Atatürkümüzün gerçekleştirdiği devrimleri tersine çevirmek, akla, mantığa ve çağdaş uygarlığa aykırı bir davranıştır; zira Atatürk devrimleri, Türk halkının dimağına ve gönlüne bir daha silinmemek üzere yerleşmiştir!

DOÇ. DR. HÜNER TUNCER



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları