Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Nâzım... 50 Yıl Sonra...

02 Haziran 2013 Pazar

Bugün pazar... Bugün beni ilk kez...

\n

Yüreğim acıyor, içim acıyor... 50 yıl önceydi. Onu Moskova’da evinin daracık merdivenlerinden indirdiler. Tabut sığmaz asansöre. Avluda diz boyu güneş ve güvercinler vardı. Bir de çocuklar... Evinin mutfak penceresi ve çamaşır asılı balkon, bakakaldı ardından... Bu avluda bahtiyar yaşamıştı, kimselerin bilemediği kadar. Buradan uğurlandı son yolculuğuna... “Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize” diye fısıldadı, giderayak...
Bugün pazar. Yarın 3 Haziran 2013.
Nâzım Hikmet 50 yıl önce 3 Haziran 1963’te “Elveda güzelim dünya, merhaba kainat” diyerek aramızdan ayrılmıştı.
Bugün pazar ve siz bu yazıyı okuduğunuzda ben Moskova’ya doğru uçmaktayım... Sabahın erken saatleri... Ve ben uçakta
Nâzım Hikmet’le konuşuyorum.
“Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson/ ... Korkuyorlar Robson/
Şafaktan korkuyorlar,/ Görmekten,/ Duymaktan,/ Dokunmaktan korkuyorlar.../
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan/ Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar/ Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten...”
Ve bunca korktuklarındandır Gezi’de uyguladıkları vahşet! Korktuklarındandır kentimi zehirlemeleri! Korktuklarındandır uyguladıkları bu şiddet!
Sevgili Nâzım, iyi ki görmedin bugünleri... Korktukları için edebiyatı yasakladılar:
William Burroughs’u, Steinbeck’i,... Yunus Emre’yi sansürlediler, Ömer Hayyam’ı mahkemeye verdiler... Şiirden ve sevişmekten korktuklarından, Cemal Süreya’nın “Güvercinka” şiirindeki “sevişmek” sözcüğünü “sevmek”e çevirdiler... Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha”sından “biranın dökülüşünü” kaldırdılar...
Cahit Külebi’nin o hepimizin ezbere bildiği “Hikâye”sindeki “Benim doğduğum köylerde/ Kuzey rüzgârları eserdi/ Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır/ Öp biraz!” dizelerine düşman olup, öpüşmeyi lise kitaplarından çıkardılar...
Canım şairim benim, iyi ki bugünleri görmedin: Türkülerden korkuyorlar ama Allah’tan korkmuyorlar. Okul kitaplarında
Melih Cevdet Anday’ın “Rahatı Kaçan Ağaç” şiirindeki Tanrı sözcüğünü “Allah” sözcüğüne dönüştürmeleri, edebiyata, yaratıcılığa, insana ve Tanrı’ya saygıları, sevgileri olmadığını ortaya koymalarıdır...
Uçak Moskova’ya doğru alçalıyor. Diyordun ki:
“Bakıyorum Moskova’nın pencerelerinden birinden/ Seni düşünüyorum memleketim/ Memleketim, Türkiye’m seni düşünüyorum,/ Zaten bir dakka çıktığın yok aklımdan,/ Hasretin dayanılır gibi değil.”
İşte sana hasret bizler de sana geliyoruz. Uçakta gözlerim,
Zuhal Olcay, Zülfü Livaneli, Güvenç Üstündağ ve ÇELLİSTANBUL grubu üyelerine Çağ Erçağ, Melih Kara, Murat Berk ve Ozan Tunca ile piyanist Orçun Orçunsel’e takılıyor. Bu akşam senin için, Nâzım Hikmet için ve hasretini özlemini duyduğumuz her şey için çalacaklar ve söyleyecekler türkülerimizi... Yarın da mezarının başında olacağız...
Uçağım birazdan Moskova’ya inecek. Kulağımda senin sözlerin:
“Bu millet var oldukça, yeryüzünde Türkçem konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en namuslu şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacağım. Sen üzülme.”

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları