Çehov’un “Uzun Hikâyeler”iyle çıkıyorum yaz döneminin okuma yolculuğuna. Usta ile birlikte Ukrayna steplerini arabayla geçerken doğanın ve o topraklarda yeşermiş kültürün farklı görüntüleriyle karşılaşıyor, Çarlık Rusyası”nın çeşitli insanlarını tanıyor, zaman içinde sıcaktan bunalıyor, fırtınadan ürküyor, yağmur altında sırılsıklam oluyoruz (“Step” Seçme Öyküler 4, Yordam Edebiyat Yay., 2019). Anasının zoruyla, “bilgili insan” olmak için okuyacak küçük Yegoruşka’yı “jimnazyum”a götürüyoruz. 1888 yılında bireysel “aydınlanma”nın koşulu, doğabilimden matematiğe, her konuda bilgiyi özümsemek. Yegoruşka’nın önünde, sıradan bir insan olmanın ötesine geçmek için, ana kucağından uzak, upuzun bir yol var. Çarlık Rusyası çöküşe geçmiş. Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik kol geziyor.
Oysa, H.G. Wells’in yalnızca 7 yıl sonra (1895’te) yayımlanmış -ütopyaları alt üst eden distopyası- “Zaman Makinesi” (Eksik Parça Yay., 2019) başlıklı bilim kurgu yapıtı, “aydınlanma” sürecine 18. yüzyılda (isterseniz, daha da önce, Rönesans’la diyelim) girmiş, “endüstri devrimi”ni 19. yüzyılın başında gerçekleştirmiş, emperyalist İngiltere’nin geleceği konusunda alabildiğine karamsar bir resim çiziyor. Uygarlık insanlara adalet ve eşitlik getirmek yerine, sınıfsal uçurumu derinleştirmiş, sonuçta yeryüzü cennetinde yaşayan amaçsız Eloiler ile yeraltı cehenneminde köle gibi çalışan ve üreten, ama insanlıktan çıkmış Morlock’ların İngiltere’si oluşmuştur.
Şimdi de bizim ülkemizin 1940’lı yıllarındayız. Geç başlamış “Aydınlanma” hareketimizin izlerini sürüyoruz. Aşiyan Müzesi 1945’te kurulmuş. Sait Faik (“Az Şekerli”, İş Bankası Yay., 2017). Hamit ve Namık Kemal’den başlayıp Tevfik Fikret’e uzanarak, 19. yüzyıl Türk edebiyatının önemli isimlerinin portreleri, mektupları, eşyalarıyla tanıştırıyor bizi. “Belki en büyükleri bile Fuzuli kadar iyi şair değildi,” diyor. “Dahi, büyük şair, ulu şair, büyük romancı olup olmadıkları” düşünülebilse de, sorulması gereken, “onların cemiyetin bugünkü bünyesinde oynadıkları büyük ve siyasi ve içtimai roldür” diye sürdürüyor düşüncesini.
Sait Faik’le gezimiz bitmiyor. Asmalımescit’teki, onun deyişiyle, “şirin” bir kahvedeyiz. Burada dönemin genç edebiyatçılarıyla tanışacağız. “Günlerden bir salı, sene 1946, 31 Aralık” diyerek tarih düşüyor. “Bugünkü edebiyat nesli, Sabahattin Aliler, Orhan Veliler, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhipler içinde bu akşam kırkına basacaklar var,” diyor. Kahvede oturanların bir bölümü daha genç. Kimler mi var? Yaş sırasıyla, Behçet Necatigil, Cemil Meriç, Oktay Akbal, Naim Tirali…
Demeye kalmıyor, Mine Söğüt elimizden tutuyor ve bizi Beyoğlu’nda bir başka sokağa, ilk Türk sanat galerisi olan Maya’ya (“Adalet Cimcoz Bir Yaşamöyküsü Denemesi”, Yapı Kredi Yay., 2019). 1950’li yıllarıdayız. Mine Söğüt’ün “cilveli” olarak nitelediği “ses”iyle, Yeşilçam sinemasının güzeller güzeli kadın oyuncularına can vermiş olan, televizyondaki eski filmlerden bize bugün de seslenen, “dublaj kraliçesi” Adalet Cimcoz’un kurduğu ve büyük özveriyle bir dönem yaşattığı Maya Galerisi’nde dönemin sanatçılarının yapıtları sergilenirken, bu daracık uzam “aydın”ların buluştuğu bir kültür merkezi konumu da kazanıyor. İşte Sabahattin Eyüboğlu, Aliye Berger, Teoman Aktürel, Füreya, Mengü Ertel, daha kimler. Aydınlanma’mızın güzel insanları…
Günümüze yaklaştıkça, insanlığın gün gelip yalnızca güzellikler yaratacağına ilişkin inancın buhar olup uçtuğunu görüyoruz. Erendiz Atasü’nün son romanlarından “Baharatlar Ülkesinin Hazin Tarihi”nde (Can Yay., 2017) dünyaya örnek olacak kurtuluş ve bağımsızlık savaşımlarından başarıyla çıkmış ülkelerin bile, zaman içinde, ekonomik çıkarları insan esenliğinin üstünde gözeten emperyalist güçler ile bağnazlıktan çıkar sağlayan gericilik arasında sıkışıp kaldığını gösteriyor. “Aydınlanma” karartılıyor.
Amin Maaluf da bir zamanlar “uygarlıklar çatışması” adı verilen, aslında gelişmiş Batı’nın, “küreselleşme” ikiyüzlülüğüyle, eski uygarlıkların yeşerdiği topraklardaki doğal kaynaklara göz dikmesinden kaynaklanan gerilimi “Çivisi Çıkmış Dünya” (Yapı Kredi Yay., 2014) olarak belirlemiş olması da insanlığın “aydınlanma” yönünde çok yol alması gerektiğini gösteriyor.
Yaz okumaları (03.09.2019)
Yazarın Son Yazıları
Dünya tiyatrosu, son 60 yılın -tartışmasız- en büyük oyun yazarı Tom Stoppard’ı 29 Kasım’da yitirdi. 1937’de Çekya’nın Zlin kentinde doğan Tomas Straussler, Nazi işgalinden kaçan ailesiyle çocukluğunda bir süre Singapur ve Hindistan’da yaşamıştı. Annesi, babasının ölümünün ardından bir İngilizle evlenince 1946’da üvey babasının soyadını alarak yedi yaşındayken İngiliz vatandaşı oldu.
Festival çoğunlukla Çankaya Belediyesi’nin sahnelerinde yer aldı. Toplamda 12 farklı oyun salonu kullanıldı.
Takviminize not edin. 27 Kasım-31 Ocak tarihleri arasında İstanbul Depo’da tiyatro mirasımızın arşivleri sergileniyor. Tophane’deki bu sanat uzamının tam adresi: Depo/Tütün Deposu, Lüleci Hendek Caddesi No. 12 (E-posta adresi: depo@depoistanbul.net Telefon: 90 (212) 2923956)
Kitapların her bir bölümünün sonunda yer alan “ölçme ve değerlendirme”ye yönelik alıştırmalar, öğrencinin, eğitim sürecinde etkin bir katılımcı olmasını sağlıyor.
Ozan Ertuğrul Özüaydın’ı şiir meraklıları tanır. Çoğunlukla şiirlerini içeren 11 kitabı var. Yapıtlarını 4 ve 5 Ekim’de 22. Ankara Kitap Fuarı’nda imzaladı.
Ben bu öyküye ne zaman katıldım? İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda lisansüstü öğrencisiyken tüm bölümlere sınavsız tiyatro dersleri veren Haldun Taner’in gözüne -yaptığım bir ödev nedeniyle- girmiştim. 1964’te, DTCF’de açılacak tiyatro bölümüne başvurmam için bana haber yolladı. Yurtdışında burslu olarak yüksek lisans yapmaya hazırlanıyordum; yolumu değiştiremedim. Ama sonunda da sevgili Taner’in sözüne geldim: 1978’de, çoluğa çocuğa karışmışken DTCF Tiyatro Bölümü’nün doktora öğrencisi oldum. Akademik kadrom ODTÜ ya da (sonra) DTCF İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda olsa da tiyatro bölümünün altın çağını yaşadım. 1981’de başlayan derslerim göz açıp kapayıncaya dek 32 yıla ulaştı
70 yıllık tiyatro seyircisi ve 50 yılı aşkın süredir aralıksız yazan bir eleştirmen olarak tiyatrolarla iletişim kurma üstüne düşündüğümde geçmiş yılları özlüyorum.
12 Eylül döneminin tiyatro eleştirisi çoğunlukla sahne olaylarındaki özensizliğe karşı çıkmaktadır. Bu aşamada gazetelerdeki kültür sanat sayfalarının küçülmeye, eleştiri yazılarının azalmaya başladığı görülür.
Ferhan Şensoy’u 31 Ağustos 2021’de 70 yaşındayken yitirmiştik. Yeni yapılan “Ferhangi Bir Yaşam” belgeseli seyircisiyle buluşmayı bekliyor. Müjdat Gezen ise 82 yaşında ve bir hafta önce hakkındaki soruşturma kapsamında ifade vermeye çağrıldı.
Değerli bilimadamı Prof. Dr. Metin Sözen’i 1 Ağustos’ta yitirdik. Yaşamını ülkemizin doğal, tarihsel, kültürel değerlerine sahip çıkılmasına adamış, yüce gönüllü bir insandı.
Sevgili Genco, Sen gideli bir yıl oldu. Zaman çabuk geçiyor. İlk mektubumda (Cumhuriyet, 13.08.2024) ardında bıraktığın görsel-işitsel belgelerden söz etmiştim: Sanat yaşamın boyunca oluşturduğun sesli kitapları, fotoğraflarınla yorumladığın şiirleri, çevirilerini, plak ve kasetlerinde kayıtlı müzik çalışmalarını...
Okuduğunuz başlığı bir başka yazımda da kullanmıştım. Ölümünün üstünden 20 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın, Memet Baydur’un bizlere diyecekleri sürüyor
17 Haziran’da Metrohan’da ilk gösterimi yapılan “Bir Babıali Zirvesi” başlıklı, Habitat TV yapımı Zeynep Oral belgeselini henüz izleyemedim. Neyse ki Dikmen Gürün izlenimlerini geçen haftaki yazısında bir güzel dile getirmiş. Okurken belleğimde birikmiş, belge tadında Zeynep Oral olayları gözümün önüne gelmeye başladı. Bu yazıda Zeynep’le yaşanmış anlar var.
Gazete ve dergi yazarlığım 50 yıla ulaştı. Özgür basın dergisinde başlayıp çeşitli başka dergilerde ve ayrıca 45 yıl Cumhuriyet’te süren bu uğraşa -30 yıldır gazeteme iki haftada bir “Sahneden” köşesini yazmak da eklenmiş. Kolay iş değil.
Prof. Dr. Oya Başak’ı bir hafta önce yitirdik. Cenazesindeki çelenklerden birinde “çocukların” yazıyormuş.
“Zengin Mutfağı” oyunu neredeyse 50 yıldır sahnelerimizde yer alıyor. İşin hoşu, oyunun başkişisi Lütfü Usta’yı oynayan Şener Şen Usta da 1977’de ilk kez canlandırdığı bu karakteri son üç yıldır yepyeni bir seyirci kuşağına sunmakta.
Bahar ölümsüzlük simgesidir
Ahmet Özer’in 50. kitabı çıktı
Son veda...
Tiyatro biletleri uçuşta
Shakespeare siyaset sahnesinde
Sanat Kurumu 78. yaşını sürüyor
Nevra Serezli: Profesyonel tiyatroda 60 yıl
İzmir D.T’den ‘Karıncalar / Bir Savaş Vardı’
Heiner Müller’den ‘Medea’
‘Vatan Kurtaran Şaban’ günümüzde
Broadway ya da West End biçeminde süper tiyatro
Gonca Vuslateri Shakespeare oynamalı
Özdemir Nutku anlatıyor
Ankara’da tiyatronun renkleri
Festivalde üç Shakespeare oyunu
‘Öteki’nin dramı
Ankara’da yeni bir tiyatro şenliği
Ateş Kuşu Semiha Berksoy
Tiyatromuzun belleği: Türkiye Tiyatro Vakfı beş yaşında
Müşfik Kenter’i anarken...
Genco’ya mektup
Nilüfer Kent Tiyatrosu ile Daltabanlar ayrı düştü
Hocamız Sevda Şener’i yitireli 10 yıl oldu
Tiyatromuzun modernleşme süreci İngilizcede