Felaketin Dersi!..

27 Nisan 2015 Pazartesi

Sistemin işlemesi, düzenin sürmesi için insan yaşamı hiçe sayılır.
İnsanlığın en büyük felaketlerinden Çernobil faciasının yıldönümünde, Japonya’da Fukuşima’da yaşananları da katarsak, yukarıdaki yargımız pekişiyor.
Nükleer enerji karşıtlığı, bu sonuçlar üstüne büyüyor, kamuoyu baskısı artıyor.
Ülkeler, ister istemez politikalarını gözden geçiriyor.
Durumu irdeleyelim.
Yüzde 17’lik kapasiteyle nükleer enerjinin dünya elektrik ihtiyacını en yüksek düzeyde karşıladığı tarih 1993’tü. 2012 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 10’a düştü.
Dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki Almanya, Çin, Hindistan ve Japonya, şu anda yenilenebilir enerjilerden nükleer enerjiye oranla daha fazla elektrik sağlıyor.
Üstelik nükleer enerjinin dünya birincil enerji üretimi içindeki payı, sadece ticari üretim sayılsa bile yüzde 4.5’i geçmiyor.
Ülkelerden örnekler verecek olursak:
Japonya, nükleer santrallarının büyük bir kısmını kapattı.
Almanya hükümeti, 7 santralı kapattı. 2022 yılı sonuna kadar nükleer enerjiden tümüyle vazgeçilmesi konusunda karar alındı.
İtalya’da nükleer santral kurulması konusu referanduma taşındı ve halkın yüzde 95’e yakını nükleere hayır dedi.
İsviçre, 3 yeni nükleer reaktör planını iptal etti ve 2034 yılına kadar nükleer santrallarını kapatacağını açıkladı.
Kuveyt Başbakan Yardımcısı Dr. Mohammad Al-Sabah, elektrik üretmek amacıyla nükleer güce ve nükleer teknolojiye sahip olma isteklerinden vazgeçtiklerini açıkladı.

***

Peki, Türkiye ne yapıyor?
Büyük yenilenebilir enerji kaynaklarına sahipken dünyanın terk etmeye başladığı nükleer enerjiye yöneliyor.
Ders çıkarılmazsa hayat nasıl okunacak?
Felaketlerin, hiç değilse, doğru yol haritaları çizmek konusunda olsun, bir yararı da yok mudur?
Çernobil ve Fukuşima, enerji politikalarının belirlenmesinde, nükleer enerjinin yeri konusunda uyarıcı bir role sahip değil mi?
Enerji stratejisi oluştururken, bu felekatler somut sonuçlarıyla birlikte, bir fark yaratmayacak mıdır?
Dün olduğu gibi bugün de sağ hükümetler, bu konuda ders alma yetisinden yoksun olduklarını sergiliyor.
Üstelik bu alanda iki büyük acıyı yaşamış Rusya ve Japonya’ya, Akkuyu ve Sinop santrallarını sipariş ediyor.
İktidar, yalan reklam kampanyalarıyla halkı ikna etmeye çabasında.
Dün Çernobil’in Türkiye’ye etkilerini halktan saklayanlarla bugünün iktidarı, aynı kafa.
Dün eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, kazanın ülkeyi etkilemediğini, az radyasyonun yararlı olduğunu savunmuştu.
Dönemin Başbakanı Özal, “Radyoaktif çay daha lezzetli” gibi bir saçmalık sergilemişti.
Kenan Evren’e gelince... Darbeci zihniyet, radyasyonun kemiklere iyi geldiğini söyleyebilmişti.
Bugün Akkuyu ve Sinop’u dayatan RTE, “Ha mutfak tüpü, ha nükleer... İkisi de aynı risk” diye buyuruyor.
Buyurun o kafalar nasıl örtüşüyor.

***

Çernobil, binlerce insanın ölmesine, sakatlanmasına, kansere yakalanmasına yol açtı.
Serpinti Avrupa’ya, Türkiye’ye kadar uzandı. Radyasyon, bütün kuzey yarı küreye yayıldı.
Bugün de etkileri sürüyor. Eli kolu, ayakları olmayan, hilkat garibesi çocuklar doğuyor.
Çernobil yakındı, peki Fukuşima uzak mı?
AKP, bu konuyu da duyurmuyor. Oysa internette de bulunan yayınlara göre hava ve denizdeki radyasyon, okyanusu aşıp Kanada’ya, ABD’ye, Meksika’ya, Avrupa’ya, Türkiye’ye kadar ulaştı.
Dünya bu kadar küçük artık.
İnsanlığın yıkımına yol açacak nükleer enerjiye, silahlara hayır demek için daha hangi felaketler beklenecek?
Bırakın kendi topraklarına santral yapmayı, hiçbir kazadan yeterince uzak değiliz.
Bunu iktidarın gözüne sokmak gerekiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları