Birinciyken İkinci Olmak

04 Nisan 2015 Cumartesi

İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimlerinde 908 oyla ikinci olan Prof. Dr. Mahmut Ak, Yüksek Öğretim Kurumu kendisini Cumhurbaşkanı’na sunduğu üç kişilik listede seçimlerde 1202 oy alarak birinci olan Prof. Dr. Raşit Tükel’in yerine ilk sıraya koyunca rektör seçildi.
Üniversitelerimizde rektörler üç aşamalı bir seçim süreci sonucunda seçiliyor. İlk aşamada, üniversite öğretim üyeleri altı aday seçiyor, ikinci aşamada YÖK Genel Kurulu’nda yapılan oylamada, altı aday arasından üç aday belirlenerek liste Cumhurbaşkanlığı’na sunuluyor. Son aşamada cumhurbaşkanı bu üç kişiden kendisine en yakın gördüğünü rektör seçiyor. Bu uygulamada üniversite öğretim üyelerinin verdiği oylarla altıncı olan aday, eğer YÖK’ün üç kişilik listesinde yer alabilmişse rektör seçilme şansına da sahip oluyor.
Dünyanın hiçbir üniversitesinde böyle ucube bir sistem yok! Rektörler ya atanıyor ya da seçim yoluyla belirleniyor. Dünyanın kimi üniversitelerinde yalnızca öğretim üyelerinin değil, üniversite çalışanlarının ve öğrencilerin de oy hakkı bulunuyor.

***

Türkiye’de “demokrasi”, egemenlerin ayakları altında çiğnene ezile paspasa dönmüş durumda, bu nedenle rektörlük seçimlerindeki ucubeliğin olağanüstü bir yanı yok.
Beni, girdiği yarışta ipi göğüsleyemeyen, üçüncülükle, beşincilikle yetinmek zorunda kalan bir bilim insanının demokrasi bir yana atılarak Cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğe atanmasını içine nasıl sindirebildiği ilgilendiriyor.
Örneğin, seçimlerde ikinci olmasına karşın Cumhurbaşkanı tarafından İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirilen Sayın Prof. Dr. Mahmut Ak bu durumu hiçbir şey olmamışçasına nasıl kabullenebiliyor?
Düşünelim: 400 metre yarışında bir atlet ikinci geliyor; elektronik tabelada da adı ikinci sırada gösteriliyor, izleyiciler birinci geleni alkışlıyorlar. Fakat o da ne? Tabelada birden birinci ile ikincinin yerleri değişiyor, biri birinciyken ikinci, öbürü de ikinciyken birinci oluveriyor.
Haksız yere birinci ilan edilen, bir madalya ile ödüllendirilen hangi sporcu birinci olan arkadaşının uğradığı bu haksızlığı içine sindirip o madalyayı boynuna takabilir?
Sporda “fair play” denen bir şey var, rektör seçimlerini düzenleyen 2547 sayılı kanunun 13. maddesinde olmayan…
1992 yılında bu maddede yapılan bir değişiklikle sözünü ettiğimiz bu haksızlıkların yolu açıldı.

***

Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 7 yıllık görev süresinde 123 rektör atamıştı; bunlardan 95’i seçimde ilk sırada yer alan adaylardı. Onun ölçütü adayların laikliğe ve Atatürkçülüğe yaklaşımlarıydı. Ardından gelen Sayın Abdullah Gül’ün ölçütü ise adayların dünya görüşü açısından AKP iktidarına yakınlıkları ve muhafazakâr bir kimliğe sahip olmalarıydı. Recep Tayyip Erdoğan da Cumhurbaşkanı olunca Abdullah Gül’ün ölçütünü bire bir devraldı, uyguluyor.
Bu uygulamaya son verilmediği sürece Türkiye’de ağızlarda sakız gibi çiğnenen “demokratikleşme” havada kalacaktır.
Bu konuda ilk sesini yükseltmeleri gerekenler, üniversitelerindeki seçimlerde öğretim üyelerinin çoğunluğu tarafından o makama layık görülmeyen fakat makam kendilerine Cumhurbaşkanı tarafından “yandaşlık ödülü” olarak armağan edilen rektörler olmalıdır.
Boşa çıkacağı başından belli bir umut işte!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları