Küçük Lucy Yetim Kaldı

14 Mart 2015 Cumartesi

“Şimdi size küçük Lucy’nin öyküsünü anlatacağım...” diye başlıyordu Türk popunun ilk özgün İngilizce bestesinin sözleri. 1961 yılında 45’lik plak olarak piyasaya çıkan şarkı bestecisi ve yorumcusu Erol Büyükburç’a büyük ün kazandırmış, bu şarkıyı yine İngilizce sözlü “Kiss Me”, “Lover’s Wish”, “Memories” adlı besteler izlemişti.
O tarihlerde 25-26 yaşlarındaydı Büyükburç fakat sahneye çok daha önce, lise yıllarında çıkmış, ilerleyen yıllarda her biri çaldığı enstrümanla ülkenin en iyileri arasına girecek olan Şevket Uğurluel (akordeon, piyano), Kanat Gür (gitar) ve Salim Ağırbaş (davul) ile kendi grubunu kurmuştu. Grubun ikinci solisti ise bir süre sonra adı belleklerimize “Kalipso Kralı” olarak kazınacak olan Metin Ersoy’du.
Aynı dönemde Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi dans ve caz orkestralarından biri olan İsmet Sıral Orkestrası’nda solistlik yapmıştı. O yıllarda böyle büyük orkestralarda çalışmak kolay değildi, üstün yetenek sahibi olmak gerekiyordu. Erol Büyükburç’a henüz lise öğrencisiyken bu şansı tanıyan onun bir Wayne Shanklin bestesi olan “Jezebel” şarkısındaki başarılı yorumuydu. 1951 tarihini taşıyan bu besteyi dünyaya tanıtan ünlü yorumcu Frankie Lane idi. Plak, çok kısa zamanda bir milyonun üzerinde satmıştı.
Erol Büyükburç için “Türkiye’nin Elvis’i” denirse de o, sesi ve üslubu açısından daha çok “Türkiye’nin Frankie’siydi.”

***

2 Eylül 1964 yılında düzenlenen 1. Balkan Festivali’nde ilk kez ülkemizden bir ulusal orkestra oluşturulmuştu. Bu orkestrada piyanoda Selim Özer, tenor saksofonda Erol Erginer, gitarda Yurdaer Doğulu, basta Alper Feyman ve davulda Vasfi Uçaroğlu gibi ülkenin yetenekli müzisyenleri yer alıyordu. Yarışmanın solistleri ise Erol Büyükburç, Tülay German ve Tanju Okan’dı. Büyükburç’un repertuvarı, Kara Tren, Kapı Önünde Durdum, Kara Kaş GözlerinElmas, Tamo Tamero ve Little Lucy’den oluşuyordu. Bu yarışmada en iyi şarkıcı seçilen Büyükburç, 1965 yılında yeniden Boğaziçi Müzik Festivali’nde “en iyi şarkıcı” ve “en iyi orkestra” ödüllerini kazandı.
1960’ların ikinci yarısından itibaren tarzı köklü bir değişikliğe uğradı. 1992 yılına kadar futbol takımı şarkıları, illere yönelik şarkılar, çocuk şarkıları, belli vakıflara yönelik hazırlanmış marşlar, kendi hazırladığı kukla karakterleri ve kukla oyunları için hazırladığı şarkıların ağırlıklı olduğu bir üretim sürecine girmişti.
Daha sonraki yıllarda da TRT için tango düzenlemeleri yaptı, yabancı şarkılara Türkçe söz yazıp seslendirdi, turistik programlar yaptı, vecizeler yazdı, çocuk şarkıları ve iller ile ilgili şarkıları bestelemeyi sürdürdü. Tarzındaki köklü değişiklikten sonra Büyükburç için “içinden geleni yapan bir şarkı yazarı” kimliğinden sıyrılıp “ısmarlama bir üretkenliği” benimsemişti diyebiliriz. Artık ne sanatçı kimliğini dolaysız bir biçimde ortaya koyabiliyor, ne de kendisi bu kimliğini hatırlıyordu.
Bu değişimin Erol Büyükburç’un Türk popundaki star konumunu olumsuz etkilediğini söylemek doğru olmaz. O, özellikle bizim kuşağımız için önemli bir müzik kişiliğiydi. Ardında hoş bir sada bırakarak ayrıldı aramızdan.
Biliyoruz ki hiç kimse bize Küçük Lucy’nin öyküsünü onun kadar güzel, onun kadar içten anlatamayacak.
Toprağına ışıklar yağsın.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları