Medyaya saldırıda yeni boyut

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Türkiye’de basın özgürlüğünün ağır yara aldığı, gazetecilerin, gazetelerin, internet sitelerinin, TV kanallarının tehdit altında görevlerini yapmaya çalıştığı tüm dünyanın gündeminde, bilgisindedir. Saklamak, gizlemek, baskıları yok gibi göstermek artık mümkün değil. Zaten ülkeyi yönetenler de gizleme çabasını bir yana bıraktılar. Maliye memurlarını göndererek baskı kurmaktan vazgeçmediler ama miting meydanları da tehdit meydanı oldu. Bir süredir tepki yaratacağı kesin projeleri uygulanabilir hale getirmenin yöntemi olarak benimsenen “biz kapıyı açalım, yandaşlar, bizimkiler gereğini yapar” yöntemi de işbaşındadır. En son örneği, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e bir AKP aday adayının tutuklama talepli suç duyurusudur. Cumhurbaşkanı’nın Ergin’e ve gazetesine yaptığı açık “eleştirinin” arkasından gelmişti. Cumhurbaşkanı’nın “eleştirisi” ise basın tarihine tuhaf bir “polemik” olarak geçmeye adaydır. Cumhurbaşkanı Erdoğan miting meydanında “yüzde 52 ile seçilen Mursi’yi idama mahkûm ettiler” diyordu. Hürriyet gazetesinin yaptığı, Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini haberleştirmekten ibarettir. Gelin görün ki Cumhurbaşkanı kendisinin kastedildiği kanısına varmıştır ve bilinen üslubuyla “ey Doğan Medya” diyerek “eleştirisini” sürdürmüştür. Hürriyet gazetesinin yanıtı ilginçtir. Yanıtta Cumhurbaşkanı’nın “hayatınız korku içinde geçiyor” sözlerine “neden korkmalıyız?” sorusuyla yanıt veriliyordu. Gerçekten de gazeteciler neden korkmalıdır? Korkmalı mıdır?
Gelişmeler, örneğin bir savcının, henüz hakkında bir mahkeme kararı olmasa bile “terör örgütü” olarak tanımlanmaya başlanmış bir gruba, Cemaat’e yakın basın yayın organlarının “kamu hizmetlerinden yararlanmasının önüne geçilmesini” talep etmesi, gelecekte medyayı nelerin beklediğinin bir işareti gibidir. Bu baskının şu ya da bu gruba yapılmış olmasının hiçbir teselli edeci yanının bulunmadığını medya bugüne kadarki deneyimleriyle biliyor ve zaten ilkeli bir tutum “eden bulur” mantığına izin vermez.
Toplumda bir korku havasının yaratılmak istendiği, yaratıldığı ortadadır. Bunun açık saldırılar yanında gazetecilere açılan dava sayısındaki artış, ilgisiz hakaret davaları, miting meydanlarındaki ölçüsüz suçlamalar, kötüye kullanılan tekzip mekanizması ve nihayet üst katların verdiği cesaretle yapılan tutuklama talepli suç duyuruları böyle bir havanın yaratılmasının araçları olarak karşımızda. Meclis’in son işlerinden birisi olarak yasalaştırılan güvenlik yasasıyla yetkileri artırılan Valilerin artık yetki falan da dinlemeden verdikleri ve uygulattıkları kararları da bu kapsamda saymalıyız. Batman Valiliği’nin internet kafelerde kimi muhalif sitelere ve Cumhuriyet internet sitesinin bir haberine yasak koyması bu türden bir uygulamadır. Her ne kadar Valilik, her ne demekse, “toplu denetimlerde” ilgili yönetmelik hükümlerinin uygulanması dışında bir uygulama yoktur, dese de okurların gönderdikleri sayfa fotoğrafları öyle söylemiyordu.
Yukarıda söyledik, artık baskıları gizlemek olanaksızdır. Dünya âlem Türkiye’de neler olup bittiğini biliyor. En son NewYork Times Türkiye’deki durumu bir başyazı ile kınadı. “Türkiye üzerindeki kara bulutlar” başlıklı yazıda, “Türkiye geçmişte de çetin siyasi kampanyalar görmüştü. Ama bu seferki özellikle tehlikeli ve atmosfer alışılmadık biçimde karanlık ve korku verici. Sayın Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı giderek hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefikleri, onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı” ifadeleri yer aldı.
ABD ve NATO’yu boş verelim de Türkiye’de gazetecilerin dayanışması, güç birliği yapması, meslek örgütlerinin etkili yöntemlerle gidişe dur demeye çalışmaları önemlidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Gazetecilere Özgürlük Platformu, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Basın Konseyi de baskıları kınadılar. Bu kınamaların siyaset katında bir etkisinin olmadığını, olmayacağını biliyoruz. Ama hem tarih önünde alnı ak durabilmek, hem de bir dayanışmanın kapılarını zorlamak için gerekli olduğu ortadadır. Ama yeterli midir? Baskılara karşı meslek örgütlerinin, duruma boyun eğmemiş, eğmeye niyetli olmayan gazetecilerin birlikte düşünmeye her zamandan çok gereksinimi var.

Ankaragücü değerli bir takımdır
Yılların ailece Cumhuriyet okuruyuz. Aynı zamanda MKE Ankaragücü taraftarıyım. 13 Mayıs Çarşamba, Birinci lige marş marş! yazınızı üzülerek okudum. 16 Mayıs Cumartesi spor sayfanızda bu hatanızı telafi etmeye çalışmışsınız. 1981 senesinde, Ankaragücü sırayla tüm 1. Lig takımlarını, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Bolu’yu yenerek (o maçların bazılarını canlı izledim) Kupayı almıştır. Yenilmez denilen takım, o senenin lig şampiyonu Trabzon’u da yenerek, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı da kazanmıştır. Üstelik bunlar bir alt ligin ekibi tarafından bileğinin hakkı ile başarılmıştır. Rahmetli olan Kenan Evren’i ve 12 Eylül’ü eleştirmek adına Ankaragücü’nün bu duruma alet edilmesini haksız bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu yasa ile Bursaspor 1985-86 sezonunda birinci ligden küme düşmesine rağmen Türkiye Kupası’nı alması sayesinde kümede kalıp 1. Lige devam edebilmiştir. Saygılarımla. Murat Şahin

Okur - gazete
diyaloğu Daha önce “Soma Faciası” ile ilgili olarak düşüncelerimi yayından sorumlu arkadaşlara iletmeniz nedeniyle size teşekkürlerimi sunarım. Yayın sorumlularına da ayrıca teşekkür ederim.
Bunu okur-yayıncı diyalogu açısından çok önemsiyorum. Çünkü Cumhuriyet hepimizin. Bu şekilde dilek ve görüş bildirmenin “sorumlu okur” anlayışının bir gereği olduğuna inanıyorum. Bildiğimiz gibi önümüzde 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan bir genel seçim var. Eğer zaman ve fırsat bulup okuyabilirseniz ekte bu seçimlerle ilgili bir Cumhuriyet okuru olarak görüşlerimi ve bir önerimi bulacaksınız. Yayın politikanız içinde bir sorun oluşturmayacağı görüşünde iseniz bu yazımı yayınlamanızı, sayfanızın sınırlarının bu yazının boyutuna uygun olmadığını düşünüyorsanız, diğer sayfalarda değerlendirilmesi için yine yayından sorumlu olan arkadaşlara iletmenizi diliyorum. Ali Can Polat

Okur Temsilcisinin notu: Okurlarımız bana gönderdikleri iletilere yayımlanması dileği ile makalelerini, yazılarını da ekliyorlar. Ben bu yazıları ilgili servise ulaştırıyorum ama işin doğrusu ve kısa yolu, makalelerin doğrudan [email protected]. tr adresine iletilmesidir.

‘Haftanın Sanat Çizelgesi”ne kıymayın
Kaç yıldır devam ettiğini hatırlamak bile mümkün değil. Pazartesinin zevkli bir rutiniydi. Hiçbir gazetede benzeri olmayan, belli ki üzerinde çok uğraşılmış “Sanat Çizelgesi”ne bakmak ve o hafta için gidilecek bir etkinlik aramak ya da sadece şehrin sanat adına ne sunduğunu görmek. Önce adı değişip “Sanatta Bu Hafta” oldu ve kısaldı. Birkaç hafta sonra da bir sabah kalktık ve artık çizelgemizin olmadığını gördük. İki satır bir açıklama dahi yok. Şimdiyse bültenlerden seçilen 4-5 etkinlik, aynı bültenlerden alınan yorumlarla ve “Editörün seçtikleri” başlığı altında, çizelgenin yerine konmuş. Magazin dergilerinin yer doldursun diye hazırladıkları niteliksiz ve niceliksiz bir “etkinlik rehberi”. Her değişiklik iyi olmuyor maalesef. Cumhuriyet’in alameti farikalarından “Haftanın Sanat Çizelgesi”ni geri istiyoruz. Bahadır Pak

KISA... KISA
Kitap kampanyanız sürsün
Cumhuriyet gazetesini sürekli takip eden bir okur olarak, 1 Mayıs’ta başlayan kitap hediye kampanyasının devamını bekliyorum. Bu kitap kampanyası devam edecek mi? Ya da 3 kitapla bitti mi? İyi günler, saygılar... Yılmaz Ayvaz

CIA ajanına inanma
Marilyn Monroe’yu öldürdüğünü “itiraf” eden eski CIA ajanı haberi bana çok ilginç geldi, biraz Google araştırması yapınca ilk haberlerin 23 Mart civarında çıktığını ve bir süre sonra bunun tamamen uydurma olduğunun anlaşıldığını öğrendim. Arkadaşlar ilginç gözüken bir habere rastlayınca soğukkanlılıklarını yitirmeseler iyi olur. Saygılarımla. Mehmet Tunca

Haksız mıyım?
Sevgili Gazetemle ne kadar övünsem az! İmkânsızı başardı ve yıllar önce kaybettiğimiz sevgili Hikmet Şimşek’i kabrinden çıkararak Anıtkabir konserini yönetmesine vesile oldu. Keşke imkânsızı biraz daha zorlasaydı da sevgili Atatürk’ü Onur Konuğu olarak konsere davet etseydi. Tansu Ersoy

Manisa nerede?
Bazen o kadar büyük hatalar oluyor ki ne diyeceğimi bilemiyorum. 15 Mayıs 2015 15’inci sayfada Edirne ilimiz de, Manisa ilimiz de temsili haritalarda bambaşka yerlerde işaretlenmiş... Saygılarımla. Berkay Ataol  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları