Mehmet Ali Güller

Alt kimlik - üst kimlik

23 Temmuz 2020 Perşembe

Enver Aysever’in Selahattin Demirtaş’la gazetemizdeki söyleşisini okumuşsunuzdur. AKP’nin iktidarını sürdürmesine kaç seçim harç taşımış kişi sanki o değilmiş gibi, “Dışarıda olsaydık ne referandumda evet çıkardı ne de Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilirdi” diyor. Sadece “evet artı boykot eşittir çözüm” diyerek Türkiye’nin bugüne gelmesinde önemli bir viraj olan 12 Eylül 2010 referandumuna verdiği “dolaylı” destek bile bu konularda ahkâm kesmemesini gerektirirdi! Ne ki Türkiye’nin bugünlerine harç taşıyanların hiçbiri yapmıyor bunu. Baksanıza, AKP’ye ideolojik gladyatörlük yaparak bu iktidarın toplum üzerinde tahakküm kurmasına, iyi kötü var olan bir demokrasinin de ortadan kaldırılmasına aracılık eden liberaller bile “demokrasi” talepli imza kampanyaları düzenleyebiliyor!

Neyse, dönelim Demirtaş’ın söylediklerine...

ABD işbirliğiyle solculuk olur mu?

Ancak önce söylemediğiyle başlamalıyım: Bir söyleşide bu kadar solculuk, sosyalizm kelimeleri kullanan birinin bir kere bile ABD emperyalizmini ağzına almaması nasıl mümkün olabiliyor; hem solculuk deyip hem de ABD’yle işbirliği nasıl yürütülebiliyor, keşke anlatsaydı...

Fakat üzerinde durmak istediğim asıl konu başka. Demirtaş’ın söyledikleri içinde esas sorunlu olanı “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk” denmesine karşı çıkıyor olmasıdır. Gerçi yeni değil, hep karşıydılar, hatta eskiden ortaklık yaptıkları AKP hükümetine de “Türk yerine Türkiyeli” denmesini önerdiler! Karşı çıkışları eski de olsa, Cumhuriyet’in sayfalarına taşındığı için üzerinde durmalıyız.

Yaşar Kemal’in tavrı

Büyük ozan Yaşar Kemal bir basın toplantısında, kendisine “Siz bir Kürt yazar olarak...” diye soru sormaya başlayan İsveçli gazeteciyi, hem de İsveç’te terslemişti yıllar önce ve şöyle demişti: “Ben Kürt yazar değilim... Kürt asıllı bir Türk yazarım!” Demirtaş, büyük ozanın Kürtlüğüne laf edebilir mi bu sözleri nedeniyle? Ya da Cem Karaca, Cem Özer gibi aydınlarımızın “Anam Ermeni, babam Çerkez, ben ise Türküm” demesi üzerinden Demirtaş bu değerli isimlerimize “asimile olmuşlar” diyebilir mi? Dememeli... Zira bu aydınlarımız çok önemli bir gerçeğe işaret ediyorlar; üst kimliğe...

Devrimle milliyetler birleşip millet oldu

Bu topraklarda 1920’de hep birlikte bir devrim yaptık; devrimle Osmanlı padişahlarının kulu olmaktan çıktık, millet olduk. O nedenle büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk şöyle dedi: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Evet, Türkiye halkı olarak çeşitli etnik gruplardandık; Türktük, Kürttük, Çerkezdik, 24 etnik milliyettik... Ve devrimle 24 milliyet, bir millete dönüştü; o milletin ismine de Türk dedik. Tıpkı İngiltere’de, Fransa’da vs. olduğu gibi milliyetler millet olarak birleşirken, içlerinden biri çeşitli nedenlerle millete ismini verdi.

O “çeşitli nedenler” dediğimiz nedenlerin içinde o milliyetin tarihselliğinden nüfusuna, ekonomik gücünden devlet kurabilme yeteneğine kadar pek çok etken var. Ah vah etmenin, keşke benim etnik grubumun ismi verilseydi demenin tarihin akışını değiştirebilmeye bir faydası yok. Her yerde olduğu gibi bu topraklarda da tarihin ve toplumların yasası işledi sonuçta.

Kışlalı’nın işaret ettiği gerçek

İşte bu tarihselliği iyi bilen bir aydın olduğu için, Yaşar KemalKürt asıllı Türk yazarım” diyordu. Kürt kimliği alt kimliği, Türk kimliği de üst kimliğiydi. O üst kimliği, onun Kürtlüğünden bir şey alıp götürmüyordu. İşte Demirtaşlar’ın anlamak istemediği ya da anlamazlıktan geldiği budur. Oysa anlamak isteyenlere ne de güzel anlatmış Cumhuriyet’in ustalarından Ahmet Taner Kışlalı Kürt asıllı Türk olur mu?” başlıklı makalesinde: “Atatürk bu ulusu ne ‘ırk’ ne ‘din’ üzerine kurmuştur. Bin yılda oluşmuş olan bir ‘kültür ortaklığı’ üzerinde kurmuştur. Etnik köken bir ‘alt kimlik’tir... Etnik kültür bir ‘alt kültür’dür. ‘Ulusal kültür’ alt kültürlerle çatışmaz; onların sentezinden oluşur... ‘Ulusal kimlik’ de bir ‘üst kimlik’tir. Alt kimliklerle çatışmaz; onları kendi şemsiyesi altında bütünleştirir! Etnik kimlik, çoğunlukla ‘ırksal’dır... Ulusal kimlik ise ‘kültür bütünlüğü’nün adıdır, bir ‘ırk bütünlüğü’nün değil! ‘Ben Kürt kökenli Türküm’ dediğiniz zaman da bu nedenden dolayı bir çelişkiye düşmüş olmazsınız... Sadece kişiliğinizin iki ayrı boyutunu vurgulamış olursunuz! Tıpkı ‘Ben bir Türk işçisiyim’ derken kişiliğinizin iki ayrı boyutunu vurgulamış olduğunuz gibi...” (Cumhuriyet, Kasım 1995) Bu ülkede alt kimliklerimiz, alt kültürlerimiz bir zenginliktir. O zenginliği ayrışmanın değil, daha da değer kazanan birleşmenin parçası yapmalıyız.

Üst kimlik olarak Türk kimliği, Kürt, Laz, Çerkez kimliklerimizle daha da değer kazanmıştır. Bu değeri, alt kimliği Türk olmayanlar da, alt kimliği Türk olanlar da görebildiği oranda çağdaşlaşacağız...

Soydaş kavramının yanlış kullanımı

Bitirirken bir yanlışa dikkat çekelim: Türk üst kimliği, etnik ya da ırka dayanan değil, kültür birliğine, dil birliğine, hedef birliğine, aynı topraklarda yaşama iradesi birliğine dayanan siyasal bir kavramdır. O nedenle “soydaş” kavramı doğru kullanılmalıdır. Irak’taki, Suriye’deki Türkmen bize ne kadar yakınsa, Irak’taki, Suriye’deki Kürt de, Arap da o kadar yakındır özetle... Bin yıldır iç içe yaşıyor olmanın coğrafyaya dayattığı bir gerçektir bu; binlerce yıl da birlikte yaşamaya devam edeceğiz sonuçta...

Birlikte, birbirimize değer katarak...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları