Hatasız Kul Olmaz

25 Mayıs 2014 Pazar

Tutunduğumuz zemin kayıyor. Siyaset de, diziler de gittikçe arabeskleşiyor. Topraklarımız gibi kültürümüz de erozyona uğruyor. Toplumsal bir zelzeleye doğru hızla yol alıyoruz. Ülkem acılar ve ölümler diyarına dönmüş biz oturmuş dizi izliyoruz. Okmeydanı’nda sıkılan kurşun, 3D ekrandan fırlayan ok gibi gelip kalbimize saplanıyor. Vicdanlarımız kömür karası, oturmuş televizyonda nasıl can çekiştiğimizi seyrediyoruz. Bir toplum kendi ölümüne seyirci kalır mı?
Ortadoğu fatihi Almanya’ya fethe çıkıyor. Siz Köln Arena’da hiç gladyatörlerin medya dövüşünü izlediniz mi? O salonda sadece, Kölner Haie oyuncuları buz hokeyi oynamazdı, aynı akşam bin bağlama eşliğinde bin semah, “Bin Yılın Türküsü”nü söylerdi. Eskiden. Şimdi buzlu zeminde gurbetçi oyları topluyoruz. Her şey çorbaya döndü. Global siyaset bu olsa gerek. Orhan Gencebay’ın güzelim şarkısı, Osman Sınav’ın Amerikanvari polisiyesine isim babası olmuş.
Orhan Baba atv’de
başlayan, “Hatasız Kul Olmaz” dizisini izlemiş midir acaba? İzlediyse ne hissetmiştir sizce?
Osman Sınav TRT’deki Kızılelma dizisiyle meşhur ettiği, Dombıra türküsüyle yerel seçimlerde yeri göğü inletirken Avrupalıları etkileyecek arabesk bir parçayla Almanya sokaklarını titretecek bir seçim şarkısı niye düşünememiş? Şaşırdım. Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin startını Avrupa’dan veriyor. Bu küreselleşme değildir de, nedir sizce? “Zafer Yahut Hiç”. Evet, “Hatasız Kul Olmaz” adıyla gösterilen dizi Mustafa Kutlu’nun, “Zafer Yahut Hiç” adlı eserinden esinlenmiş. “Yurtta sulh cihanda sulh” şiarından “Ya küresel zafer ya da hiç”e evrilen siyasi anlayışımızın kurgusal yansımasını izliyoruz ekranda. Lakin dizinin Mustafa Kutlu’nun eseriyle yakından uzaktan alakası yok. Osman Sınav’ın Türkçümilliyetçi bir zeminden gelen yapımcı kimliğine rağmen, yerel ve öz değerlerimizi es geçip küresel muhafazakârlıkla prim yapmaya çalışması çelişkili. “Hatasız Kul Olmaz” arabesk bir dram değil. Tür olarak tam bir çorba. Dizide komedi de var, define arayan maceraperestler de var, mafya da var, cinayet de. Senaristler daldan dala atlayan kuşlar misali sürekli tür değiştiriyorlar hikâyede. Tabii bu da komik kaçıyor. Ülkem insanı ekran başında Orhan Baba’nın şarkısıyla acılı bir dram seyrederek hüngür hüngür ağlamak isterken, dakika başı duygu değişimi yaşıyor. Düğünde tam evet derken vazgeçen müstakbel eşinin acısıyla intihar eden bir doktora üzülecekken, aniden Amerika’dan gelen bir serserinin komiklikleriyle gülmeye zorlanıyor izleyici. Sonra da Amerikan bozması bir barda (Hikâye İznik’te geçiyor) bilardo oynayan bir yosmayı götürüyor bizim serseri. Hem de aynı otelde. Yani cinayet mahallinde. İntihar eden doktorun -sonradan cinayet olduğu anlaşılıyor- daha kanı kurumamışken. Ardından zil zurna sarhoş çocuğunu görmeye gelen eski karısını zorla evden kovuyor kasabanın polis şefi. Ve daha neler neler. Bunlar yaşanırken fonda bir müzik var evlere şenlik. Komik mi komik.
Dramdan komediye, polisiyeden avantüre gidip geliyoruz doksan dakika boyunca. Tam bir çorba. Dizide olmayan tek şey arabesk. Oysa adı “Hatasız Kul Olmaz”. Tamam muhafazakârlaştırılan reyting panelleri yüzünden seyirciye bu tür dizi isimleriyle daha çabuk ulaşabilirsiniz, ama hikâyenin Orhan Baba’nın şarkısıyla alakası yok. Kendini kandırılmış hisseden seyirci de kaçıyor diziden.
Siyasi zemin kaygan olunca dizilerin türleri de oynak bir yapıda zikzaklar çizmeye başladı. Küresel siyaset yerel hikâyelerimizi ve öz kültürümüzü Amerikan polisiye soslarıyla pazarlıyor. Yersen. Tarım ve hayvancılığı yok edilen ülkem insanına süt tozu satmak bu olsa gerek.
Boş verin önemli değil. Aslolan bizim Avrupa sokaklarında yerel siyaset yapmamız değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları