Osmanlı’nın Dirilişi

14 Aralık 2014 Pazar

Çocukluğumuz Kara Murat, Battal Gazi filmleri izlemekle geçti.
Bruce Lee de bizdendi. Daha mertlik bozulmamıştı. Beyazperdenin kahramanları hakiki kahramanlardı.
Yeşilçam tüm “kitsch” ve klişeleriyle hayal dünyamızın cennet kapısını aralardı. Bir tarafta Kıbrıs Fatihi Karaoğlan, diğer tarafta Bizans’ı dize getiren Cüneyt Arkın yüreklerimizi hoplatır, duygularımızı şaha kaldırırdı. Pazar günleri “4 film birden” seansına gitmek için komşunun kümesinden yumurta çalardık. Hayal satın almak için hırsızlık yapmak fıtratımızda varmış. Demek ki.
Biz Tommiks-Teksas yerine Kemalettin Tuğcu, Çalıkuşu okur, Fatih’in Fedaisi’ni izlerdik. “Ortanın solu”ndan romantik solculuğa geçiş çok hızlı oldu. Çok da acılı. Kemalettin Tuğcu okuyan çocukların ellerinde aniden Cumhuriyet gazetesi, “Felsefenin Temel İlkeleri” ve “Das Kapital” görünmeye başladı. Daha 11 yaşındaydık. Serdar Gökhan’ın “Kara Pençe”sini izledikten sonra Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” kitabıyla okul yolunda uzatmalı çavuş tarafından tutuklanıp, nezarethanelerde günlerce dayak yiyen, aşağılanan, okul sıralarında zorla namaz kıldırılan ve birkaç yıl sonra sokak ortalarında öldürülen bir kuşağın çocuklarıydık biz.
Ne tuhaf değil mi? 40 yıl sonra yine aynı yerdeyiz.
Aynı gün televizyonda iki dizi var: Show’daYılanların Öcü’yle TRT’de yeni başlayan tarihi dizi “Diriliş - Ertuğrul”. Kara Murat filminden çıkıp Fakir Baykurt’la ateşli bir tartışmaya girmiş gibiydim.
Eğitim sisteminde Osmanlının dirilişi tamamlanmış, sıra dizilerimize gelmişti.
TRT’nin bir dizisini öveceğim aklıma gelmezdi. Sinema dünyası böyle bir şey işte. Dizi iyiyse iyidir. Diriliş iyi yapılmış bir dizi.
Hakiki bir kahramanlık hikâyesi. Bizden. Bu topraklardan. Kendi tarihimizden. Çakma, uyarlama hikâyelere gerek yokmuş. Bu toprakların hikâyesi iyi anlatılırsa seyirci de bunu seviyormuş. TRT belki AKP döneminde ilk kez bir diziyle gün birinciliğini yakaladı.
“Diriliş-Ertuğrul” adından da anlaşılacağı gibi Selçuklu’nun son demlerinde Ertuğrul Gazi üzerinden küçük bir Kayı boyunun Osmanlı İmparatorluğu’na giden yolunu anlatıyor.
Senaryosuyla, görüntüsüyle, ışığı ve
atmosferiyle bu türün Türkiye’deki en iyi
örneklerinden biri var karşımızda. Aksiyon sahneleri standartın üstünde.
Serdar Gökhan artık “Kurt Bey” veya “Kara Pençe” değil, Ertuğrul’un babası Süleyman Şah’ı oynuyor. Başrolde Hülya Koçyiğit’in torunuyla evlenen Engin Altan Düzyatan, Ertuğrul rolüne iyi ısınmış. Yakışıyor. Başlangıçta bir ceylan avı sahnesi var. Ertuğrul ceylanı vurmaktan vazgeçip, Haçlıların eline esir düşmüş başka bir “ceylan”ı yani asıl kızımızı kurtarıyor. Halime Sultan’ı canlandıran Esra Bilgiç, tam bir Türkmen kızı görünümünde. Bir ceylan gibi. Renkli gözlü ve çakma sarışın starlardan geçilmeyen dizi sektöründe farklı bir yüz.
Peki, dizide hatalar yok mu? Çok. Kötü adamlar hâlâ klişe kötü, özellikle Kara Toygar 40 yıl önceki Behçet Nacar havasında.
Dizi daha ilk sahneden “Allah Allah”, “Ya Hak” nidalarıyla açılıyor. Oysa Kayıların büyük bir kısmının ve Ertuğrul Gazi’nin o dönemde daha şaman olduğu, Gök Tanrı’ya inandığı ve çok sonraları, yaşlılığında Müslüman olduğu söylenir. Dahası hocası Edebali, Bektaşilikten gelen Alevi önderlerindendir.
Diriliş bu gerçeklere giremez. Büyük ihtimalle.
O Osmanlıya dönüş ideolojisinin en önemli algı operasyonu araçlarından biri olarak topluma şırınga edilecek. Tabii dozu önemli. Propagandayı ve hamaseti abartırlarsa seyirci kaçar.
Sonuçta Diriliş, “Muhteşem Yüzyıl”dan sonra tarihi dizilerin alanını genişletiyor.
Arkası gelecek tarihi dizilerin. Filinta ve diğerleri yolda.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları