Kaçak Gelinler Ulan İstanbul’da

29 Haziran 2014 Pazar

Bu hafta başlayan iki dizi de reytingler de iyiydi. Belki yaz sezonu bereketi. “Kaçak Gelinler”in tekrarı aslını bile geçti. Gün birincisi oldu. Gerçi dünya kupası maçlarından ötürü reytinglere pek itibar etmemek lazım, ama ikisinin de uzun ömürlü olacağı kesin.
Kanallar yavaş yavaş reyting kutusu sahibi yeni izleyici profilini tanımaya başladı. Ülkem insanı komediyi seviyor. Star’da başlayan “Kaçak Gelinler” yeni kuşak genç kadınları hedef kitlesi olarak seçerken romantik komedinin dozunu abartma kolaycılığını yeğlemiş. Bir süre sonra bu kadar tesadüf olur mu diyor izleyici ama yine de kopamıyor ekrandan.
Kanal D’nin yeni dizisi Ulan İstanbul’un tutacağı tanıtımlarından belliydi. Şebnem Bozoklu’nun seslendirdiği klip-fragman beklentiyi epey yükseltmişti. Birinci bölüm bekleneni veremedi ama modern bir Robin Hood hikâyesini biraz mizahla soslayıp fona da İstanbul yerleştirilince tutmaması imkânsızdı. Lakin bir şehir efsanesi yaratabilecek güzelim fikir heba ediliyor bence. Haksızdan ve zenginden çalıp yoksullara ve ihtiyacı olanlara dağıtan iyi kalpli ve komik bir eşkıya çetesinin maceralarını anlatan bir dizi yapmak iyi fikir aslında. İstanbul’dan hicivli mahalle güzellemeleri de başarılı. Gelgelelim hikâye zayıf ve seçilen tür hatalı
Tesadüfler (Son dönemde her şey tesadüf, kısmet ve kader oldu bu ülkede) üstüne kurulan komedi türü senaryoda zorlamalara ve abartılara neden oluyor. Eski dostunu hapisten kurtarmak için İstanbul’a gelen (Burada Vedat Türkali’nin Bekle Beni İstanbul şiiri Edip Akbayram’ın sesinden ne güzel giderdi.) Kandemir (Uğur Polat yıllandıkça daha bir ustalaşıyor) çetesi ne tesadüfdür ki tam da arkadaşının kızı Derya’yı buluyor soymak için. Peki ya soygun için konuşlandıkları konağın komşusunun polis çıkmasına ne demeli?
Tesadüfler bununla
da bitmiyor. Esas kızımız Derya daha dizinin başında çarpıyor yağız delikanlımıza, yani polise. Hem de parasını çalan bizim çetenin peşinden koşarken. Yetti mi? Tesadüfler üstüne kurulu absürd ve durum komedisi yerine trajikomik bir hikâye daha uygun düşmez miydi? İstanbul gibi bir şehirde varolma mücadelesi vermek zaten yeterince trajik ve bir o kadar da komik. Buna bir de hırsızlıkla adalet sağlamaya çalışan efsane bir anti-kahramanlar çetesi eklerseniz kaymaklı ekmek kadayıfı olurdu. Pastanın çileği mi desem acaba? Ama buradaki gönderme Galatasaray’ın forvet (bugünlerde teknik direktör) arayışından çok Gezi’deki “Çare Drogba” sloganına.
“Kaçak Gelinler”in içi boş gibi dursa da hedef kitlesi iyi seçilmiş. Gezi’de ortaya çıkan Y Kuşağı’na, yani şehirli kızlara ve genç kadınlara yönelik eğlenceli bir dizi. Gelinlerimiz sosyal medyayı iyi kullanıyorlar. Twitter’da, “trend topic” bilem oluyorlar. Hollywood’un romantik komedilerinin yerel çakmasını izlerken çekirdek çitletebilir, 140 harflik mesaj bile atabilirsiniz. Yaz olmasa dizi başlamadan mısır patlatın diyeceğim ama ironiyi fazla kaçırmayalım.
Tesadüf ya bu hikâyede de aynı anda üç ayrı düğünden kaçan üç gelinin yolu havaalanında kesişiyor. Kadere bakın ki üç gelin de İstanbul’a kaçmak için çırpınıyor. İşin kötüsü boşta tek bir bilet var. Kısmet işte. Bir ara gelinlerin hayatı havaalanında geçecek sandım ama bölüm sonuna doğru gelinliklerini çıkarmaya bir türlü fırsat bulamayan kızlarımız nihayet İstanbul’a gitmek için üç tane bilet bulabildiler de biz de rahatladık. Komik değil mi?
Sonuç mu? Bu iki ayrı hikâyeden iyi bir dizi çıkarmış. Adı da Kaçak Gelinler Ulan İstanbul’da olabilirmiş.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları