Olaylar Ve Görüşler

Yüz karası değil!

24 Mayıs 2015 Pazar

Onların yüzündeki yüz karası değildi; ama bu devletin yüzü, başta madenciler olmak üzere tüm işçilere karşı her zaman karaydı; bugün de kara.

Türkiye tarihinin en büyük maden kazası geçen yıl Soma’da yaşandı. Tabii buna kaza denilebilirse. Hâlâ ilkel şartlardaki kömür ocaklarına her gün binlerce insan ekmek parası için ölüme indiriliyor.

Ölüme inmek
İşin acısı onlar da biliyor ölüme indiklerini. Yerin bilmem kaç metre derinliğinde, bilmem kaçıncı galeride ölüm gelip bulmazsa onları fazladan bir gün yaşayacaklar.
Peki, tersi olursa? İş kazasıydı; “Bu işin fıtratında ölüm var”, “Acımız büyük denilecek.” Ve birkaç güne kalmadan, Soma’yı unuttuğumuz gibi unutacağız, her şeyi.

Neleri unutmamıştık
Zonguldak’ı, Amasya Yeni Çeltek’i, Yozgat Sorgun’u ve da- ha başka yerlerdeki işçi katliamlarını hemen unutmuştuk. Soma’yı unuttuk, Ermenek faciasını yaşadık. “Benim oğlum yüzme bilmez ki” diyen yoksul, gözü yaşlı anayı; ayağında sağlam lastik ayakkabısı bile olmayan acılı babayı da çok çabuk unuttuk.
Aynı acıları defalarca yaşayıp başka acıların yaşanmayacağı aymazlığına kapıldık. Facia sonrası güya kapatılan maden ocaklarının kaçak çalıştırıldığını görmezden geldik. Kaçak çalışan ocaklarda madencilerin yeniden ölüme indirildiğini fark etmek istemedik.
Ölen öldüğüyle kalıyor, kadınlar dul bırakılıyor, babasız çocuklar büyüyor madenci şehirlerinin sokaklarında.
Zonguldak’takiler, Amasya Yeni Çeltek’tekiler, Yozgat Sorgun’dakiler gibi, Soma’nın sokaklarında çocuklar babasız bir yaş daha büyüdüler. Olup biteni, bir türlü anlamak istemedik. Bazen anlamak işimize gelmez; çünkü birçok şeyin anlamında suçluluk gizlidir.

Suçluyuz
Suçumuz büyük, hem de çok büyük. 301 insanını kaybeden bir ülkenin yurttaşları olarak, “orda neler oluyor” demeyi bilmediğimiz için suçluyuz. Benim madenimi, benim kaynaklarımı kimlere, hangi koşullarda, hangi ayrıcalıklarla, ne hakla veriyorsunuz sorusunu bir kerecik olsun güçlü ve gür bir sesle soramadığımız için suçluyuz. Suçluların cezalandırılmasını talep etmediğimiz için, taleplerimizin arkasında duramadığımız için suçluyuz.

Yaşam hakkı
İnsanın en temel hakkının “yaşama hakkı” olduğunu unuttuğumuz; insanımızı, yaşam ile geçim arasında bir tercih yapmaya zorladığımız için, onlara ölmezse şanslı olduklarını, ölürlerse bunun bir kader olduğunu ve kadere boyun eğmekten başka bir çarenin olmadığını öğrettiğimiz için suçluyuz. Suçların örtbas edilmesine göz yumduğumuz, suçluların gücünden korktuğumuz, haklının yanında yer almadığımız için suçluyuz.
Babaları, kocaları, evlatları göçük altında kalanlar için bu dünya artık bir göçük yeridir. Bu gerçeği biliyoruz; ama onunla yüzleşmiyoruz. Tıpkı taşeronlaşmayla yüzleşemediğimiz gibi. Gerçeğe sırtımızı döndüğümüz, yaşanan acıları yok saydığımız için suçluyuz.
“Pireler, filleri yutuyor; yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayin yetecek” deniyor. Yetsin! Sakıncası yok, diyoruz. “Memleket isterim/ Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun/ Kış günü herkesin evi barkı olsun” diyemiyoruz.
Özlemlerimizi dile getiremiyoruz. Hayallerimiz çalınmış, sesimizi çıkaramıyoruz. Madencinin yaşam hakkı elinden alınmış, biz başımızı önümüze eğiyoruz. Suçluyuz...  

GALİP UYAR Sosyolog

 

-

 

İktidarın ‘kaynak’ tercihi

 

Seçim meydanlarında “kaynak” tartışmalarının ayyuka çıktığı bugünlerde Defense News dergisinin “1 Milyar Dolarlık Havuzlu Çıkarma Gemisi; LPD/Landing Platform Dock Projesi” haberi ulusal basında öne çıkmasa da iktidarın “kaynak” tercihlerine ışık tutabilir.1

Projeye ayrılan bütçe “kaynak” tartışmalarında AKP’nin siyasi tercihlerinin “ibretlik” başka bir örneğidir.
Çünkü TSK, Atatürk’ün veciz sözlerinde ifadesini bulan “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde vatan topraklarının savunulmasını esas alan bir doktrinle harbe hazırlanmaktadır.

Tartışmalı ihtiyaç!
Savunma harcamalarında ise milli menfaatler, ulusal güvenlik politikaları ve tasarruf her hal ve kârda öncelikle dikkate alınacak vazgeçilmez parametrelerdir. Bu bağlamda savunma ve güvenlik projelerinde temel ilke; ulusal savunma ve güvenlik stratejilerinin zorunlu kıldığı ihtiyaçlara öncelik verilmesidir. Ancak söz konusu projenin milli hedef ve ulusal çıkarların zorunlu kıldığı bir harekât ihtiyacı olduğu tartışmalıdır.

İsraf mı?
Eğer bu projenin gerekçesi amfibi tugaya sahip TSK’nin harekât ihtiyacı ise bir LPD yetmez! Demek ki bu başlangıç, gerisi gelecek... Üç mü olur? Dört mü olur? Ağanın elinden tutulmaz! Eğer gerekçe Türkiye’nin Milli Stratejik güvenlik ihtiyaç- ları ise “israftır”... Çünkü habere göre “2021 yılında tamamlanması planlanan proje kapsamında yurtiçinde üretilecek havuzlu çıkarma gemisi Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekât alanlarında ve gerektiğinde Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’nda kullanılabilecektir.”

1 milyar dolar
Daha önce maliyetinin 500 milyon dolar olduğu açıklanan LPD Projesi’nin imza aşamasında 1 milyar dolara yükselmesini bir kenara not edelim, bu çıkarma gemileri hangi milli savunma ihtiyacımızın gereğidir? Bir düşünelim... Anadolu, çevreleyen üç denizdeki deniz harekât alanları için yarımada konumun dadır. Bu konum Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de milli menfaatlerimiz gereği yapılacak her türlü harekâtta doğal “ana üs” ve “uçak gemisi” görevleri için eşsiz stratejik üstünlük sağlamaktadır. Bu nedenle Ege, Akdeniz ve Karadeniz deniz harekât alanlarındaki ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız, bu tip gemilere öncelik- li gerekçe olamaz. Haberde altı çizilen Atlantik ve Hint Okyanusu’ndaki görevler (!) için halkın cebinden 1 milyar dolarlık kaynağın ayırılmasını da ulusal güvenlik ihtiyaçları ile gerekçelendirmek oldukça güç görünüyor.

Gerekçesi nedir?
Yoksa Türkiye okyanuslar ötesine çıkarmaya mı hazırlanıyor? Çünkü bu tip çıkarma gemileri özellikle okyanus aşırı amfibi harekât maksadı ile tasarlanmıştır. Haberde de vurgulandığı üzere İspanya ve Avustralya’dan sonra dünyada bu çıkarma gemisine sahip olacak 3’üncü ülke Türkiye olacaktır.
Okyanusta kıyısı olan veya okyanus ötesi coğrafyalardaki stratejik hedef ve ekonomik çıkarlarının gereği askeri güç kullanabilecek deniz kuvvetlerinin tercihi olan bu gemiye ayrılan 1 milyar dolarlık “kaynak” hangi gerekçeye dayanıyor?

Yandaş üreticiler
ABD’nin küresel “âli (!)” ihtiyaçları için Türkiye’nin kâh sırtını sıvazlayan kâh “baseball” sopasını gösteren Obama’nın yeni güvenlik stratejilerine destek için mi? Cevap hayır ise geriye kalan diğer olasılık “yandaş” gemi üreticilerine “kaynak” aktarmak mı? Her ikisi de değilse geriye tek olasılık kalıyor...
Dış politikamıza yön veren “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi terk edilmiştir ve taban tabana zıt bir yaklaşımla “stratejik derinliğin” ulaştığı coğrafyalara yelken açılacaktır. En tehlikeli olasılık da budur.

1) http://www.defensenews. com/story/defense/policy-budget/ industry/2015/05/10/turkeysigns- 1b-deal-for-landing-platformdock/ 27091441/  

ALİ ER Emekli Tuğgeneral



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları