Ülkü Tamer

Yayıncılıkta 'Topkapı' Çözümü

23 Nisan 2011 Cumartesi
\n

Günümüzdeki yayınevlerine bakıyorum da, benim yayıncılık yaptığım yıllar (1970-80ler) ister inan, ister inanma dönemigibi geliyor.

\n

Dizgi kurşunla yapılıyordu. Üçüncü hamur kâğıt bile bulunmuyordu. 64 sayfalık haftalık dergiyi hazırlayan kadromuz beş kişiden oluşuyordu -dizgici dahil.

\n

Bir kitap genellikle 3 bin basılıyordu. Daha çok okura ulaşabilmek için satış fiyatlarını nasıl indirebilirdik?

\n

Aklıma bir şey geldi. Aziz Nesini aradım. Ertesi gün geldi. Oturduk, uzun uzun konuştuk. Düşüncemi söyledim.

\n

Aziz Nesinin bütün kitaplarını basmak istiyordum. Onları haftalık dergi biçiminde yayımlayacaktım. Her çarşamba satışa verilecekti. Kapak kartonu derdimiz yoktu. Ciltleme tel dikişle yapılacaktı. Her sayı 20 bin basılacaktı. Böylece giderler büyük ölçüde azalacak, dergi fiyatına kitap çıkaracaktık. Dergiler (fasiküller) biriktirilip ciltlenince ortaya bir Aziz Nesin Külliyatıçıkacaktı. Bunun için cilt kapakları da hazırlatacaktık.

\n

Aziz Ağabey, düşünceme çok sıcak yaklaştı. Oracıkta Evetdedi. Biz de kolları sıvayıp işe giriştik.

\n

Bir basımeviyle anlaştık. Her hafta pazartesi günleri, dizilmiş metinler yayınevine gelecek, düzeltileri yapılacaktı. Basımevi, o gece fasikülü basacak, ciltçiye gönderecekti. Salı günü öğleden sonra fasikülü ciltçiden alıp dağıtımı yapan şirkete verecektik. Kitap-dergiçarşamba sabahı, gazete satıcılarında olacaktı.

\n

Külliyatinanılmaz bir ilgiyle karşılandı. Bu ucuz kitap çözümü, okuru da bizi de mutlu kıldı.

\n

Birkaç ay sonra bir pazartesi günü saat iki sularında, o hafta çıkacak fasikülün dizgisinin basımevinden gelmediğini söylediler. Basımevine telefon ettik. Yanıt yok. Hemen bir arkadaşı gönderdim. Biraz sonra geldi. Basımevinin kapalı olduğunu söyledi.

\n

Kimse yokdedi. Kapı kilitli. Hepsi memlekete gitmiş. Bir ay sonra döneceklermiş.”

\n

İnsanın tepesinden kaynar sular nasıl boşanır, bunu o zaman yaşadım. Ne yapacaktık? Fasikülün ertesi gün dağıtıcıya teslim edilmesi gerekiyordu. Dizilecek metinler de yoktu ortada. Hepsi basımevinde kilitli kalmıştı.

\n

Hiç çaresi yok, ne yapıp edecek, basımevine girip metinleri alacaktık.

\n

Yayınevinin deposundan genç bir arkadaşla basımevine gidildi. Binanın tepesine çıkıldı. Arkadaşın beline ip bağlandı. Küçük bir pencere kırılarak Topkapı filmindeki gibi basımevine iniş yapıldı”.

\n

Arkadaş araya taraya metinleri buldu. Yine iple yukarı çekildi; Aziz Nesinin yazdıkları, yayınevine getirildi.

\n

Ağaoğlu Basımevini aradım. Mustafa Kemal Ağaoğluna hemen gelmesini rica ettim. Hızır gibi yetişti. Durumu anlattım. Artık ne yaparsan yap, bu sayıyı yetiştirdedim.

\n

Metinleri alıp fırladı. On beş dakika sonra alı al moru mor döndü. Tamam,dedi, biz bunları sabaha kadar çalışıp basabileceğiz, ama bir sorun var.

\n

Nedir?

\n

Bizde o harf karakterleri yok. Başka harf karakterleriyle istersen, dizeyim.

\n

Olacak iş değildi bu. Külliyatın bütünlüğü bozulurdu.

\n

Sen otur, bir kahve iç, biraz bekle, dedim.

\n

Yayınevinden aynı arkadaşın cambazlığına başvuruldu yine. Delikanlı, beline ip bağlanıp indirildi. Harf kasası sökülüp yukarı çekildi, Ağaoğlu Basımevine teslim edildi.

\n

O sayı da gecikmeden piyasaya sunuldu!

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları