Medeniyetçilik Tutmadı, Deprem Tehlikesi Versek?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Medeniyetçilik Tutmadı, Deprem Tehlikesi Versek?

03.02.2015 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

Büyük çoğunluğu onlarca yıldır ikamet edilen mahallelerin birçoğunun artık kentin çeperinde değil merkezinde kaldığını, kentsel hizmetlere uzun zamandır ulaşmakta olduğunu görüyoruz. Müdahaleler ya da müdahale girişimlerinin deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde değil, rant üreten yerlerde yoğunlaşmaktadır. Bu durum da doğal olarak, deprem riskinin araçsallaştırıldığı kuşkularını yaygınlaştırmaktadır.

Kentsel dönüşüm, 30 yılı aşkın bir zamandır süregelen, rantı merkeze alan kentsel politikaların oluşturduğu yeni kent algısının önemli bir yansıması olarak anlaşılmalı. Günümüzde metropollere hâkim olan kentsel gerilim ve çatışmalar da özünde, “yuva”larını korumaya çabalayan mahallelilerle rant merkezli bir anlayışla kentsel-toplumsalekolojik dokuyu hiçe sayan büyük inşaat firmalarını karşı karşıya getiren çatışmalardır. Çatışmaya “dönüştürücü güçler” açısından bakıldığında; “soylulaştırma”, “iyileştirme”, “yenileme”, “dönüşüm” vd. farklı adlandırmalarla, mahallelere müdahaleleri meşrulaştırma stratejisi 1990’lardan bugüne uzanan süreçte iki aşamada okunabilir: Medeniyetçi söylem, deprem tehlikesinin araçsallaştırılması.
1980’lerde oluşmaya başlayan medeniyetçi söylem özellikle 1990’lı yıllara hâkim olmuştu, hâlâ da etkisini sürdürmektedir. Varoş, suçlayıcı, damgalayıcı bir terim olarak yine bu süreçte oluş(turul)up 1995 Gazi olayları ve 1996 1 Mayıs eylemlerinin ardından yaygınlaş(tırıl)mıştı. Önemli ölçüde medya aracılığıyla, kısmen de olsa akademik yayınlarla, kent yoksullarının yoğunlaştığı mahalleler, özellikle de gecekondu bölgeleri ve sakinleri toplumun maruz kaldığı ekonomik, ahlaki, çevresel, kültürel vd. her türlü sorunun temel nedeni olarak damgalanmaya başlandı. “Haksız kazanç elde eden”, “kentin kültürünü ve doğayı tahrip eden” gecekondulu söylemi, kente müdahaleyi hatta tahribi meşrulaştırmaya hizmet ediyordu. Bu söylemler 1990’lı yıllarda hızla yaygınlaştı, sadece medyayı ve siyaset alanını değil akademik çevreleri dahi etkiledi.
1999 depreminin ardından bu kez deprem riskinin kentsel dönüşüm amaçlı müdahalelerin meşrulaştırıcı aracı olarak öne çıktığını görmeye başladık. “Teknik”, medeniyetçi söylemin aksine, dışlayıcı izlenimi vermeyen bir söylem oluştu. Böylece kamuoyunda ve entelektüel çevrelerde belirgin tepkiye de neden olmaya başlayan medenileştirme söylemi, teknik, dolayısıyla da kültürel dışlama içermeyen bir söylemle ikame edilmeye başlandı.
Ancak söz konusu müdahaleler ya da müdahale girişimlerinin deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde değil, rant üreten yerlerde yoğunlaşmaktadır. Bu durum da doğal olarak, deprem riskinin araçsallaştırıldığı kuşkularını yaygınlaştırmaktadır. “Deprem riski” ve “ağır altyapı sorunları” gibi teknik unsurları araçsallaştıran bu yeni söylem, bilimsellik kisvesiyle, tarafsızlık ve kamu yararı yanılsaması oluştursa da seçilen bölgeler nedeniyle yanılsamanın etkisi sınırlı kalmakta. Kentsel dönüşüm projeleri “köhneleşmiş mekânları yenilemek ve kaçak yapılmış gecekondu alanlarını ortadan kaldırmak” hedefine sahip olduklarını ifade etmektedir. Oysa büyük çoğunluğu onlarca yıldır ikamet edilen bu mahallelerin birçoğunun artık kentin çeperinde değil merkezinde kaldığını, kentsel hizmetlere uzun zamandır ulaşmakta olduğunu görüyoruz.

Kentsel dönüşüm sadece rant üretme açısından önem taşımıyor. İnşaat sektörünü besleyen bir kentleşme politikası olarak öne çıkmaktadır. 1990’lı yıllardan başlayarak büyük şirketlerin egemen olduğu inşaat sektörü, ekonomide lokomotif sektör özelliği taşımaya ve önemli bir istihdam kaynağı oluşturmaya başladı. 2002-2013 arasında inşaat sektörünün istihdamdaki payı yüzde 4.5’ten yüzde 7.3’e yükselmiştir. Üstelik inşaat sektörü büyümenin istihdama yansıması açısından en elverişli sektördür, bu sektörde yüzde 1 büyüme, yüzde 0.5 istihdam sağlayarak hizmet ve sanayi sektörlerinin önüne geçiyor. Yapılan araştırmalar bize AKP’nin siyasi başarısının ekonomide büyüme oranıyla doğrudan bağlantılı olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle 2002 sonrası Türkiye’sinde siyasi istikrar ekonomik gelişmeyi sağlamıyor tam aksine ekonomik gelişme siyasi istikrarı, tek partinin rahatça hükümet kurmasını sağlıyor. Bu nedenle hükümet, hem kısa vadeli ve riskli de olsa ekonomik büyüme, geçici istihdam ve siyasi başarı kazandıran kentsel dönüşüm politikasından kolay kolay vazgeçemez.
Dolayısıyla ekonomik büyümeden beslenen iktidar açısından bakıldığında; sermaye birikimi için kent topraklarını planlar ve altyapı yatırımlarıyla hazır hale getirmekte çok boyutlu çıkarlar söz konusu olduğundan, ekonomik, toplumsal, kültürel ve ekolojik tahribat önemsenmemekte, bu lokomotif sektörün gelişiminin sürmesi için ödenecek bedeller göze alınabilmektedir.
Kentsel dönüşüm mağduru olan ya da kentsel dönüşüm tehdidi altındaki mahallelerin birçoğu kentsel hareketlerle, dayanışmayla kurulup gelişmiş, halen süregelen dayanışma ilişkilerinin mekânsal kimlik oluşturduğu eski gecekondu mahalleleri. Yine birçok orta sınıf mahallesi ve kent içindeki yeşil alanlar da dönüşüm tehdidi altında olduğundan kentsel muhalefetin tabanı genişlemekte, estetik, ekolojik ve kültürel kaygılar da öne çıkmaktadır. İstanbul örneğinde; Gezi Parkı, Kuzguncuk Bostanı, Validebağ direnişleri kent halkının kentsel mekânları çok da kolayca ranta teslim etmeyeceğini gösterdi. Bu örnekler, kamusal çıkar merkezli politikalar hâkim olmazsa, bugüne kadar siyasal istikrara hizmet eden anlayışın bu kez kentsel gerilime neden olup siyasi istikrarı bozabileceğini gösteriyor.
Artık kentsel dönüşüm karşıtı muhalefet, meslek odalarının, sendikaların, STK’lerin, örgütlü siyasi grupların, üniversitelerin, alternatif medyanın desteğini alarak örgütlenmektedir. Üstelik kentsel dönüşüm projelerine karşı uluslararası bir destek de söz konusu. Kuşkusuz tüm dünyada kentsel dönüşüm projeleri küresel kent bağlamında, küresel sermaye ve aktörlerinin etkisiyle oluşuyor. Ancak küresel kente karşı muhalefetin de küresel olduğunu unutmayalım...
Yaşanabilir ve kimliğiyle, kültürüyle, kentlisiyle yaşayabilir kentler arzuluyorsak; kentlerimizin geleceği, kentte yaşayanları ve çevreyi hiçe sayan “çılgın projeler”e, rant üretmeye dayalı politikalara emanet edemeyiz. Kentte yaşayanların kent hakkında verilen kararların oluşturulması sürecine ve kentin imkânlarına eşit vatandaşlar olarak katılımını sağlayan, uzmanların görüşlerinin ve kamusal çıkarların merkeze alındığı bir anlayışın kent idaresine hâkim olması gerekiyor. Kentsel müdahalelerin ancak bu kapsamda gerçekleşmesi gerekiyor ki, kentlerimizde huzur, adalet, barış ve kent kültürü hâkim olsun…  

Yrd. Doç. Dr. HAKAN YÜCEL

 

-

 

Nişantaşı Yağmalanıyor

Bireylerin anayasal haklarını çiğneyerek, mülkiyet haklarına tecavüz ederek, kentin bir bölgesini kültürüyle, komşuluklarıyla, anılarıyla yok etmek kentsel dönüşüm yasasının hedefi ve amacı değildir.

1999 büyük depreminden sonra deprem riski taşıyan kent ve yörelerdeki yapıların güçlendirilerek vatandaşın mal ve can güvenliğinin korunması amacıyla çeşitli yasal ve idari düzenlemelere gidildi. Öncelikle deprem bölgeleri yeni verilere göre değiştirildi. Aynı şekilde deprem yönetmeliği de yeniden düzenlendi...
Okul, hastane, köprü gibi hayati kamu yapılarının güçlendirilmesine gidildi. Güçlendirilmeleri diyorum, yık, yeniden yap ve bundan haksız kazanç elde et demiyorum. Nitekim birçok kamu yapısı bu anlayışla daha güvenlikli hale getirildi. Ancak belli bir süre sonra bazı açıkgözler bu imkânı tamamen başka bir yöne döndürdüler.
Amaç, doğrudan doğruya rant oluşturmak ve çıkarları doğrultusunda kullanmaktır. Kentin en çok değer kazanan yörelerinde ticari yönden en çok rant getirecek binaları yasanın amacı saptırılarak “güçlendirme değil” tamamen yıkıp, yeniden yapmaktı. Bu arada da imar planlarında yapılacak bazı olumlu değişiklikler veya dostlar vasıtasıyla elde edilecek ilave haklarla (örneğin bina yüksekliğinin 3 m artırılması gibi) büyük ticari avantajlar kazanılacaktır.
Bu tezgâh şöyle işlemektedir. Öncelikle eski İstanbul’un en popüler semtleri, bu semtlerin en değerli cadde ve sokakları hedef olarak seçilmektedir. Özellikle alt katlarında mağaza olmaya elverişli olanlar önceliklidir. Çünkü bilinmektedir ki örneğin Nişantaşı’nda bir mağaza 20 milyon dolara satılabilmektedir. Daha sonra hedef seçilen bir dairesi cazip fiyatlar verilerek satın alınmaktadır. Böylece soygun başlamakta “ve kentsel dönüşüm yasası” buna alet edilmektedir. Amaç riskli yapıları güçlendirmek değil, değerli bir arsa stoku yaratmaktır.
Halbuki bireylerin anayasal haklarını çiğneyerek, mülkiyet haklarına tecavüz ederek, kentin bir bölgesini kültürüyle, komşuluklarıyla, anılarıyla yok etmek kentsel dönüşüm yasasının hedefi ve amacı değildir. Ancak kişisel çıkarlar yasayı ezmekte, çiğnemekte ve amaçlarına uydurmaktadır.
Hiçbir bilimsel önemi olmayan matbu bir rapor birkaç gün içinde düzenlenmekte, binanın statik ve mimari projeleri arşivlerden yok olmakta, bulunamamaktadır. Böylece değerlendirmelerde keyfilik artmaktadır. Binanızdan (size yarısı verilmeyen) birkaç numunenin de alınmasıyla oyun tamamlanmaktadır. Ulu bir amaca hizmet ediyor havası ile işlemler yıldırım hızıyla tamamlanmaktadır. Bundan sonra infaz başlayacaktır. Bu mahallede doğup büyümüş insanlar kapı dışına atılabilirler. Onların anıları o dev kazı makinelerinin altında ezilip gidecektir. İşin acı veren yanı, amaçlanan, binanın depreme dayanıklılığı değil, elde edilecek dükkân ve dairelerin kaç milyon dolar edeceğidir. Gerçek kat malikleri ise kendilerine verilecekle yetineceklerdir.
Halbuki kentsel değişim yasasının amaçladığı bu değildir. Şöyle ki;
1- Yasada riskli yapıların yıkılıp, yenilerinin yapılması amaçlanmamıştır. Bu çok büyük bir kaynak israfıdır, unutulmaması gereken binayı güçlendirmektir.
2- Binaların deprem riskini ölçtürmek ve güçlendirme projelerini hazırlatmak gelişigüzel firmalara değil, üniversitelere yaptırılmalıdır.
3- Vatandaşın mülkiyet haklarına uyulmalıdır.
4- İdarenin her türlü tasarrufu kamu denetimine tabidir. Bu anayasal hakka saygı gösterilmelidir.
5- Kentsel yenilenme alanı ilan edilmeyen ve risk taşımayan bölgelerde genellemelere gidilmemelidir. Basmakalıp raporlar ve bilgisayar çıktılarına dayanarak (mass production) sonuçlara varılmamalıdır.
6- Ciddi araştırmalara dayanmayan bulguları dikkate alarak genellemelere ve uygulamalara gidilmemelidir. (Betonarmenin ömrü 50 yıldır gibi.)
Ana hatlarını anlatmaya çalıştığım bu oyun nasıl önlenir? TBMM’ye sunulan yeni torba yasada bu soruna da yer vermek ve bazı önleyici tedbirler almak mümkündür. Özellikle riskli binaların güçlendirmelerinin esas olduğu vurgulanmalıdır.
Aksi takdirde bu düzen ne zaman biter, Nişantaşı’nda hiçbir bina, hiçbir Nişantaşılı kalmayana kadar.  

Tuğrul ERKIN Eski İBB Genel Sekreteri

Yazarın Son Yazıları

Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025