Bir büyük veda daha…

Bir büyük veda daha…

05.09.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Aslında ana gündemim yine CHP’nin Tüzük Kurultayı olacaktı, ancak değerli meslektaşım Mehmet Güleryüz’ün ani vefatı bizi derinden sarstı. 

Tüzük hakkında kısa birkaç not eklemekle yetineceğim: Yıllardır ve son iki haftadır yazdıklarıma ekleyebileceğim çok önemli bir iki madde var. Geçen hafta da detaylı anlattığım, 2003’teki kurultay günü yaşanan ve artçı şokları bugüne kadar süren tüzük darbesinin CHP tarihinde bir daha hiçbir şekilde yaşanmaması için şu maddenin kesinlikle eklenmesi lazım: 

“Genel Başkan veya MKYK veya Parti Meclisi, CHP Kurultayı’ndan altı ay öncesinden itibaren hiçbir tüzük değişikliği öneremez, Parti’nin işleyiş çarkını, yöneticilerin ve adayların seçilme yöntemlerini değiştiremez.” 

Neden bu maddenin tüzüğe eklenmesi şart? Çünkü 2003’te hiçbir faşist partide bile görülmeyen bu kabul edilemez hak ihlali, CHP’nin prestijini yerle bir eden yöntemlerle Genel Başkan seçimine geçmeye birkaç saat kala gerçekleşti ve siyasi haklar gasp edildi. Bu yüz kızartıcı uygulamanın bir daha gelecekte hiçbir yönetim tarafından gündeme bile gelememesi için bu ek maddenin konması şart.

Bunun dışında, yıllardır dillendirdiğimiz “Parti’nin halka açılması - Adayların tüm üyeler tarafından her bölgede yapılacak önseçimlerle belirlenmesi - Delegeler iki farklı genel başkan adayına imza verebilsinler ve böylece Tüzüğün “genel başkan gizli oy, açık tasnifle seçilir” maddesi ihlal edilmiş olmasın (aksi taktirde tek adaya deklare imzalarla kimin kimi seçtiği açığa vurulmuş oluyor) - Kadın ve gençlere gerçekten uygulanacak kontenjanlar ayrılması – Dönem sınırlanması - İki dönem başarısız Genel Başkan ve MKYK’nın istifası ve benzer sayısız demokratikleşme formülü umarım yaşama geçer. Bunları defalarca yazmak, genel başkanlara, grup başkan vekillerine ve yöneticilere dillendirmek ve hatta yayınlamak dışında, daha ne yapılabilir ki? Gerisini Ankara’da Tüzük Kurultayı’nda yaşayarak göreceğiz…

MEHMET GÜLERYÜZ…      

Bazı ölümleri veya ağır tarihi dönemeçleri nerede öğrendiğinizi, kötü haberin size ne zaman nerede ulaştığını hiçbir zaman unutmazsınız. Fenerbahçe TV’de programımı yapmış, Avrupa yakasına giden köprüye doğru yol alıyordum. Bodrum’dan arabayla döneli henüz 12 saat olmuştu. Yorgundum. Sibel aradı, ağlayan bir sesle “Vasıf’ın sitesinde okudum, Mehmet Güleryüz ölmüş” diyebildi…

İnanamadım. Diğer hatta ablamla yaptığım konuşmayı mecburen yarıda kestim. Haber hiçbir sitede yoktu. Acaba bazen olduğu gibi yanlış bir bilgi mi yayılmıştı diye ümitlendim. Vasıf’ı, Mehmet’in oğlu Kerimcan’ı, hatta bir umutla Mehmet’in Paris numarasını aradım. Yanıt alamadım hiçbirinden. Haber sitelerinde hala bir şey yoktu, yarım saat canlı kaldı umutlar... Sonra maalesef Oksijen Gazetesi’nin sitesinde rastladım o soğuk satırlara. Vasıf zaten emin olmadan böyle bir haberi Instagram’a koymazdı. Ama umut işte…

UPSD’yi 36 yıl önce beraber kurmuştuk. Güleryüz dışında Alaaattin Aksoy, Hüsamettin Koçan, Bünyamin Özgültekin, Beril Anılanmert, Handan Börüteçene, Yusuf Taktak ve ben. Kuruluş çalışmalarını Resim Heykel Müzesi’nin içinde bir tarihi odada sürdürmüştük, Beşiktaş’taki Hareket Köşkü’nde… Derneğin ilk başkanı 1989’da Mehmet olmuştu.

Arkadaşlar birbirlerine lakap takmayı severler. Mesela ben Türkiye’de tenis ortamlarında “Kaymak” diye çağrılırdım. Fenerbahçe’de Yılmaz Şen’e herkes “Jilet”, Rıdvan’a da “Şeytan” derdi. Komet yani Gürkan Coşkun, adı üstünde “Komet” kaldı hep! Mehmet de gerektiği zaman kendine göre sert, bazen müstehzi, bazen agresif olabildiği için gençliğinden beri “Kötü Mehmet” diye bir lakap kendisine yapışmıştı. Bundan rahatsız mıydı? Bence hayır. Sevdikleriyle bir araya gelip onlara gönlünü açtığında aynı Mehmet’in içinden bir kocaman melek de çıkardı. Takılmaları, esprileri, insanları kahkahalara boğan taklitleri meşhurdu. Gerçek her sanatçı gibi özellikle yurtdışında çok zor şartlarda yaşamış, derisi sertleşmişti. Kendiyle yalnız kalmayı, düşünmeyi, işlerini tasarlamaya özel zaman ayırmayı severdi. Dışavurumcu portreler, figürler, insanın kendisiyle veya dünyayla hesaplaşmalarını yansıtan güçlü ve bağımsız boyasal kimlikler, kendine has çok özgün çizgiler resminin öne çıkan özellikleriydi. 

Mehmet’le her zaman anlaşamazdınız. Bu zaten mevzu bahis değildi, çünkü onun netliğinde bir insan herkesle aynı zamanda aynı fikirde olamazdı. Ama çok özel sohbetleriniz olacağı kesindi. Ya da çok tekil anekdotlarınızın! Bazen kızar veya kızdırırdı. Birden kendinizi onunla bir polemiğin ortasında veya bir kitabının eleştirel sayfalarında bulabilirdiniz. Bunlardan hiç korkmaz, çekinmezdi. Herkesle sürekli iyi geçinecek diye bir kuralı yoktu. Kendi özel ve sanatsal hayatında da kimi zaman kırıp geçer, kimi zaman dünyanın en romantik canlısı olurdu. İlişkilerindeki iniş ve çıkışlarla hayatı da gerçek bir dışavurumcu gibi yaşardı! Mesela 1990 basımlı “Boyanın Beyni” kitabımda da Komet’le Mehmet arasında geçen “şiddetli” bir tartışmanın anısı var: Bir gün, 1989’da Ayşe’yle Saint Michel’den aşağıya inerken Komet’le karşılaşıp “vukuatı” onun ağzından dinlemiş ve şaşkın şaşkın gülmüştük. Aralarındaki dostluğu da iyi bildiğimiz için buna farklı bir tepki vermek zordu. Hayat üstünden Komet, bence en değer verdiği meslektaşlarından biriydi. Dostluklarında böyle “”sinematografik”hikayeler olması, sanat tarihine eklenmiş çarpıcı anılardan ibaretti. Öte yandan formunda bir günündeyse ondan daha candan ve alçakgönüllü bir arkadaş bulamazdınız. Herhangi bir anda cebinden çıkardığı hatıralarla, yaşanmışlıklarla, bedeli ödenmiş öğütlerle sizi ihya edebilirdi. Mesela Sibel, Suphi’ye hamileyken onu da beni de tecrübelerinden faydalandırmak için elinden geleni yapmıştı. Babacan, sıcak tavsiyeleri kulaklarımızda hala yankılanır…

Sanat ortamında herkese, özellikle bazı koleksiyonerlere güvenilemeyeceğini iyi bilirdi. Onlarla ilişkilerini hak ettikleri düzeyde bırakırdı. Lodoslu Ağustos havaları gibi her an renk değiştirip dönebileceklerini, ardından yağmur karanlığı veya olası bir güneş gelebileceğini çok iyi bilirdi. İnsan sarrafıydı. Kadınları tabii ki severdi. Her akıllı ve duyarlı sanatçı gibi… Ama resmini, ilişkilerinin önünde tutmayı ve korumayı bilmişti. Aynı şekilde piyasaya değil, “ressamlık mesleğine, sanatçı duruşuna” saygısı vardı. Bu geleneğin çizgisinde geçmişe çok değer veren, değişik yüzyıllardaki meslektaşlarını dikkatle etüt eden bir insandı. Aynı zamanda çok iyi bir gözlemciydi. Kahvelerde, pazarda skeç yapmıyorsa çizgileri beynine nakşediyordu. Desen çizgileri özgün ve çok güçlüydü. Çizgi onun açısından resminin namusuydu. Resimlerinin yanı sıra heykelleriyle de iz bırakmış bir sanatçıydı. Ama tiyatro sahnesinde onu izlerken Sibel’le birlikte oyunculuğuna da büyük bir heyecanla hayran olmuş, onu dakikalarca ayakta alkışlamıştık.  Mehmet’in oyunculuk gücü, kesinlikle tualleri ve heykelleriyle yarışır haldeydi.

Paris’teki Pompidou Müzesi’nde düzenlenen “Dünya Sihirbazları” sergisinin batı-yanlı bir kolonyalist mantıkla hazırlanışını protesto eden ve özel bir gazeteyle dağıtılan manifestomu, 1989 yılında Hüsamettin Koçan, Mustafa Ata, Handan Börüteçene, Nur Koçak, Yusuf Taktak, Metin Deniz ve benimle beraber imzalayan sanatçılardan biriydi. UPSD’de ikinci dönemde başkanlığını devraldıktan sonra, International Association of Art (UNESCO) şemsiyesi içerisinde Doğu Avrupa Başkanlığı ve daha sonra Dünya Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ben de UPSD Başkanlığını ondan devraldım. Daha sonra benim Avrupa ve Dünya Yönetim Kurulu üyeliklerim ve aynı örgüt içerisinde Dünya Başkanlığım süresince, onun daha önce oluşturduğu dostluklar ve arkasında Türkiye adına bıraktığı olumlu havayla yolumda daha rahat ilerledim. 

Demokrasi mücadelesi, onun yaşamına varoluş gerekçesi katan çok ciddi bir uğraştı; Gezi günlerinde DİSK önlüğü ile Taksim’de karnından darbe almış fotoğrafı, dönemin simgelerinden biri olmuştu. Güleryüz de ne yazık ki Levent Kırca, Tarık Akan, Ferhan Şensoy, Genco Erkal ve İlhan İrem gibi Türkiye’nin tam demokratikleştiğini göremeden aramızdan ayrıldı. Bu da ayrı bir üzüntümdür. O gün geldiğinde, her birinin mezarına birer çiçek yerleştirerek mutlu anı paylaşmak boynumuzun borcu olsun. 

Sonuçta ardında bıraktığı yapıtlarla, fırça darbeleriyle, anekdotlarla, silinmez sözlerle, sayısız hatıralarla, Türk sanat ortamından bir Güleryüz rüzgarı en sert şekilde eserek geçti. Bıraktığı izler hep hatırlanmaya, konuşulmaya devam edecek. Seni çok özleyeceğiz dostum…   

Yazarın Son Yazıları

CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025
Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Devamını Oku
13.03.2025
Tarih nedir, ne değildir?

Tarih nedir, ne değildir?

Devamını Oku
06.03.2025