Egemen Berköz

Fırtına gibi başlangıç

06 Mart 2014 Perşembe

Opus Amadeus Oda Müziği Festivali inanılmaz güzellikte bir konserle başladı. Bu yıl üçüncü kez düzenlenen festivalin 2 Mart Pazar akşamı Beşiktaş Belediyesi’nin Fulya Sanat Merkezi’ndeki açılış konserinde Berlin Filarmoni Solistleri Alesssandro Cappone (keman), Naoke Shimizu (viyola) ve Knut Weber (viyolonsel) ile Özgür Aydın sözcüğün gerçek anlamıyla bir müzik şöleni sundular.
Konser Mozart’ın yaylılar ve piyano için yazılmış ilk yapıtlardan biri olan KV 478 Sol Minör Dörtlüsüyle başladı. Onu Mahler’in tamamlanmamış tek bölümden oluşan ve elde kalmış tek oda müziği yapıtı olan, kısacık La Minör Dörtlüsü izledi. Her iki yapıtta da sanatçıların severek çaldıkları ve çalarken keyif aldıkları belliydi, ama bu “belli” oluş konserin ikinci bölümünde çaldıkları Brahms’ın Op. 25 Dörtlüsünde iyice ortaya çıktı ve salonu da ele geçirdi.
Yapıt ilerledikçe, sahnede çalan sanatçılarla salondaki dinleyiciler bir yürek gibi birlikte atıyorlardı sanki. En azından ben öyle duyumsuyordum.
Bu birlikteliğin
coşkusu son bölümdeki Çingene Rondosu’nda doruğa çıktı ve yapıtın bitişiyle patladı. Sanatçılar da alkışlara son bölümün son bölmesini bir daha çalarak karşılık verdiler, o kadar. Çünkü onların da biz dinleyenlerin de gücü kalmamıştı bir yenisine. Doymuştuk. Bu festivali düzenleyen ve sanat yönetmenliğini üstlenen Mehmet Mestçi’ye teşekkür ettikten sonra, hafta içinde izlediğim diğer iki iyi konsere de değinmek istiyorum, bende bıraktıkları izlerle…
28 Şubat Cuma akşamı izlediğim İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) konserinde beni etkileyen Şostakoviç’in 5. Senfoni’sinde şef Theodore Kuchar’ın en küçük ayrıntıyı bile vurgulayan yönetimi ve orkestra ile şefin uyum içinde çok iyi bir yorum ortaya koymalarıydı. Konserin ilk bölümünde Mozart’ın “Küçük Bir Gece Müziği adıyla tanınan KV 525 13. Serenat’ının yanı sıra çalınan Albinoni’nin Op.7 3.Trompet Konçertosu ile Tartini’nin D53 Trompet Konçertosu’nun solisti, konser kitapçığından Berlin Filarmoni’nin solo trompetçisi olduğunu öğrendiğimiz Gabor Tarkövi’yi tanımak da bir kazançtı.
27 Şubat Perşembe akşamı ise Lütfi Kırdar’da Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) konserinde, ilk bölümdeki Richard Strauss’un -Ferhat Göksel (klarinet) ve Selim Aykal (fagot) solistliğindeki- Düet Konçertino’su ile Prokofiev’in -Valeriy Sokolov solistliğindeki- 2. Keman Konçertosu’nu bastıran görkemli bir Saygun 1. Senfoni dinledim. Saygun’un öğrencisi ve bir Saygun uzmanı olan şef Gürer Aykal’ın yönetimindeki seslendirinin bitiminde alkışlar sürerken Aykal’ın partisyonu kaldırıp göstermesi çok anlamlıydı.
Kuşkusuz, marifet benden ya da orkestradan önce yapıtta, Saygun’da demek istiyordu Aykal ve haklıydı. Ama bu güzel konserin bir de üzücü yanı vardı, o da salonda BİFO konserlerinde alışık olmadığımız boşluklar olması ve bazı izleyicilerin de ilk bölümden sonra, Saygun’u dinlemeden çıkıp gitmesiydi.

>Yapıt ilerledikçe, sahnede çalan sanatçılarla salondaki dinleyiciler bir yürek gibi birlikte atıyorlardı sanki. En azından ben öyle duyumsuyordum. Bu birlikteliğin coşkusu son bölümdeki Çingene Rondosu’nda doruğa çıktı ve yapıtın bitişiyle patladı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları