Parti devleti - 1

15 Ekim 2015 Perşembe

Parlamenter demokrasiyi tehdit eden en büyük hastalık “Parti Devleti” hastalığıdır...
“Parti Devleti” hastalığı, devletin ve toplumun bütün hücrelerine nüfuz ettiği için, “Lider Sultası” denilen hastalıktan bile daha kötüdür:
“Lider Sultası” hastalığında, Meclis’i oluşturan milletvekilleri kendi iradeleriyle değil, liderin emri ile ellerini kaldırıp indirirler...
Bu durum Meclis’in iradesini liderin iradesine indirgediği için yasama organını yozlaştırır...
Elbette yasama organı yozlaşınca toplumun tüm yapısı da etkilenir ama yasama yoluyla bir toplumu bütünüyle kısa zamanda yozlaştırmak çok olanaklı olmadığı için bu hastalık ancak uzun vadede etkisini gösterir.
Oysa “Parti Devleti” hastalığında, sadece yasama organı Meclis değil, devlet dediğimiz varlığı oluşturan bütün organlar, yürütme ve yargı mekanizmaları ile birlikte özerk kuruluşlar da “Parti”nin veya doğrudan “Parti”yi de yöneten liderin emrine girerek yozlaşır.

***

“Parti Devleti”nin çok önemli özelliklerinden biri, meşru güç kullanma yetkisine sahip olan, devletin güvenlik ve istihbarat örgütlerinin, “Parti”nin emrine girmiş olmasıdır.
“Parti Devleti” yapısında, bu güçler:
Devletin değil, toplumun hiç değil...
Parti’nin çıkarlarına uygun olarak davranır...
“Parti”nin güvenliğini sağlar, onun ideolojisinin koruyuculuğunu yaparlar.

***

“Parti Devleti” hastalığının öldürücü darbesi:
Adalet mekanizmasının da “enfekte” olması, yani halk deyişiyle “iltihaplanması” ve bu hastalığın pençesine düşmesidir!
Böylece zaten “Parti”nin emrinde olan yürütmenin hiçbir eylemi, evrensel hukuk anlamında bir “yargı denetimine” tabi olmaz...
Sonuç olarak, soyut anlamda devletin veya somut anlamda toplumun genel çıkarları yerine “Parti”nin (liderin) özel çıkarları korunur.
Elbette “Parti Devleti” bütünlüğü içinde, bilim, haberleşme, ekonomi yönetimi gibi günlük siyasetin çalkantılarından daha az etkilenmesi gereken alanları düzenleyen TÜ- BİTAK, YÖK, TRT, Bilgi Teknolojileri Kurumu BTK ve ona bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı TİB, Merkez Bankası gibi özerk kurumlar da yozlaştırılır.
“Parti Devleti” yönetiminde, artık ne evrensel demokratik değerler, ne anayasa, ne yasalar, ne yönetmelikler, ne gelenekler, ne genel ahlak, ne meslek ahlakı söz konusudur:
Sadece ve sadece partinin, ideolojisi, çıkarları ve emirleri dikkate alınır.

***

“Parti Devleti” kendi sermayesini ve kendi dalkavuklarını da üretir:
Devletin bütün olanakları, “Parti Devleti” çerçevesinde partiye (lidere) hizmet eden işadamlarına, müteahhitlere tahsis edilir...
Gerekirse, sıfırdan milyonerler bile yaratılır ve toplumun belli kesimleri parayla ya denetlenir ya da doğrudan satın alınır.
Dalkavuklar her alanda öne çıkarılır:
Dalkavuk profesörler, yazarlar, sanatçılar, özellikle yeteneksizler ve başarısızlar arasından seçilir ki, bağımlılıkları her türlü mantık, ahlak ve en önemlisi utanma sınırlarını aşsın, gerektiğinde de tetikçi olarak kullanılabilsinler.

***

“Parti Devleti” hastalığının ilacı sandıktadır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları