Erinç Yeldan

Küresel Kapitalizmin ‘Yeni’ Türkiye’si...

05 Kasım 2014 Çarşamba

“Yeni” Türkiye sözcüğü Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bir toplum mühendisliği projesi olarak pazarlandı. Cilalanmış makyajının ardında, özünde yatanların neler olduğunu hepimiz biliyoruz:
? Uluslararası işbölümü içerisinde “ekleyapıştır” türü montaj sanayinin taşeron bir üreticisi olmak;
? Uluslararası mal ve finans piyasalarına bir ucuz ithalat cenneti ve yüksek dış borçlanıcı olarak eklemlenerek, yüksek finansal getiri sunan bir “yükselen piyasa ekonomisi” olmak;
? İmar ve kent rantlarının sunduğu kârlarla birlikte beslenen yerel ekonomiye hizmet sunmak üzere enformalleştirilmiş, güvencesizleştirilmiş bir ucuz işgücü deposu yaratmak;
?“Üniversite-sanayi işbirliği” ve “inovasyoncu üniversite” gibi kavramların ardına gizlenmiş ve (inançlı) ara eleman yetiştirme hedefiyle sınırlandırılmış, ezberci medrese eğitimi aracılığıyla araştırmayan, sorgulamayan ve yurttaşlık bilincinden uzaklaştırılmış yeni nesiller yetiştirmek...
Geçen mayıs ayında Soma’da, geçen hafta Ermenek, Isparta ve Amasra’da yaşanmış iş cinayetlerinin ana nedeni işte yukarıda tanımlamaya çalıştığımız “Yeni Türkiye” tasarımıdır. Söz konusu tasarım ise küresel kapitalizmin Türkiye’ye yansıması olan üçüncü dünya (çevre ülke) kapitalizminin ta kendisidir.
Cumhuriyet’ten Olcay Büyüktaş arkadaşımızın derlediği verilere göre, iş istatistiklerinin tutulmaya başlandığı 1946 yılından bu yana toplam 65 bin 879 maden emekçisi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. Bu dönemde madenlerde iş cinayetlerinin ortalama sayısı 983 iken, 2003-2014 arası AKP döneminde bu rakam 1166’ya yükselmiştir. Bu gelişimin ardında yatan en önemli unsur ise başta 2004’te çıkarılan 5177 sayılı Maden Kanunu’ndaki değişiklikler olmak üzere, sektörün sorgusuz, denetimsiz, düzenlemesiz biçimde özel işletmeciliğin acımasız piyasa rekabetine terk edilmesidir.
Yeni Türkiye’de işlenen emek cinayetleri de “piyasa her şeyi çözer” dayatması altında fetişleştirilmiş “rekabet gücü” ve “ihracat” kavramları gibi cilalı söz oyunlarının ardına gizlenmiş bu “dibe doğru yarışın” doğrudan sonucudur.

***

Son bir söz olarak, değinmeden geçemeyeceğim: Ana muhalefet partisi çıkış yolunu, yarıda bırakıldığı savlanan IMF programının mikro-reform reçetelerinde aramaya çalıştıkça; ve diğer yandan, sosyalistleri de “meleklerin cinsiyeti” tartışmalarıyla bölünmeye devam ettikçe bu cinayetlerin ardı kesilmeyecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları