Uyuşturucu operasyonu “ünlü” dalgasıyla sürüp giderken ana gündem maddeleri sanki gölgede bırakılmak istenir gibi. TBMM’de bütçe görüşmeleri geçen hafta rüzgâr gibi geçti örneğin... Tam da gözler asgari ücret zammı pazarlıklarına çevrilmişken. Emekli, emekçi günlerdir meydanlarda. Memurların isyanı alanlara taştı. DİSK dün İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüş başlattı. Binlerce metal işçisi eyleme çıktı. İktidarın hazırladığı bütçeye karşı bir itiraz da eğitimcilerden geldi. Eğitim Sen üyeleri geçen hafta düzenledikleri eylemde “Yoksulluk ekonomik değil, siyasal kontrole dönüştürüldü” tepkisini gösterdi.
Ekonomik verilerin ağırlığını ortaya koyan bir veri de dar gelirlinin geçinmek için borçlanma ihtiyacının artarak sürdüğüne ilişkindi. 2025’in ikinci çeyreğinde yüzde 51 olan borçluluk oranı üçüncü çeyrekte yüzde 65’e çıktı. Ekim 2025 sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısının 43 milyon kişiyi aştığı gündeme yansıdı.
LOZAN VURGUSU
İmralı sürecinde ise gelinen nokta bilinmezliklerle dolu, toplumda Cumhuriyetin üniter yapısının geleceğine yönelik kaygılar var. Siyasi partiler çözüme yönelik raporlarını Meclis Başkanlığı’na sundu. Çalışmaların ardından ortak bir raporun çıkarılması hedefleniyor ancak “Cumhur”un ortakları dahil siyasi partilerin farklı tutumları dikkat çekiyor. CHP’nin raporundaki Lozan’ın ulusal egemenliğin ve Cumhuriyetin temeli olarak bir kez daha vurgulanması bu çerçevede önemli.
Süreci Suriye’deki gelişmelerden bağımsız okumak mümkün değil. Suriye’de terör örgütü YPG/PKK’nin son olarak Şam yönetimine ordudaki konumlarına ilişkin önerileri soru işaretlerini artırdı. Gelişmeler sürecin kendi askeri gücünü elinde tutan, hatta sahada ana belirleyici hale gelebilecek özerk bir Kürt yönetimi olasılığına işaret ediyor. Ankara’nın uyarılarına karşın ABDİsrail hattının kendi çıkarları çerçevesinde bölgede bu yönde bir yapılanmadan vazgeçmeyecekleri görüşleri sürüyor.
Tabii dış politikada sadece Suriye konusu yok. Geçen hafta üç yabancı İHA’nın topraklarımıza düşmesi hava savunma sistemimiz konusunda tartışmalara yol açtı. Türkiye kuşkusuz savunma sanayisinde geçmişten bu yana önemli bir yol kat etti ama hâlâ ciddi sorunlarla karşı karşıya. Tıpkı S-400 ve F-35 sistemlerinde yaşandığı gibi. Tıpkı Çelik Kubbe ve Kaan projelerinde kaynak ve zamana ihtiyaç duyulduğu gibi... Dış politika ve ulusal savunma stratejisinde en büyük yanlışlardan birinin “ilerledik rahatlığı”na kapılmak olduğu akıllardan çıkmamalı. Çünkü dış dünyaya verilen mesajın içi doldurulamaz hale gelirse caydırıcılık gücü, güven ve itibar yara alır. Tarih bununla ilgili acı derslerle dolu. Savunma konusunun iç siyasetin oyun alanı haline getirilmemesi gerektiğini bizlere hatırlatır.
Karadeniz’de istikrarsızlık ve güvenlik riski artarken bir haber de Akdeniz’dendi. İsrail-Yunanistan-GKRY’nin “Doğalgaz ve elektrik hatlarını korumak için ortak askeri güç oluşturmayı planlıyorlar” iddiası dikkat çekti. Her ne kadar bazı kaynaklar iddiayı yalanlasa da üçlü işbirliğinin arttığı biliniyor.
MÜCADELE AMA NASIL
Gelelim tekrar uyuşturucu operasyonlarına... Soruşturmaların gündeme yansıma şekli, sayfa sayfa ortaya dökülen şüpheli/gizli tanık ifadeleri derken uyuşturucuyla mücadeleye yönelik işin ciddiyetinin yara alıp almadığını sorgulamak gerekmez mi? İddialar, suç, suç unsuruyla-kişisel yaşam tercihleri, masumiyet karinesi sınır hatlarındaki hukuk ve etik açıdan denge gözetilmekte mi? Dizi reytingi aranır gibi duyurulan gelişmelere bakınca şu sorular da akıllarda dolaşmakta: Yoksul, yoksun bölgelerde, mahallelerde artan uyuşturucu kullanımı, okulların önüne kadar girebilen “torbacılar”la, en ucuz ve ölümcül uyuşturucularla çocuk, gençleri yaşamdan koparan, çetelere üye yapan mafya ağıyla, ulusal, uluslararası suç baronlarıyla mücadelede durum nedir?
Ucuz, basit bir dizi seyreder gibi kim/nerede/nasıl tadında, pornografik ifadelerle de bezeli soruşturmalar toplumun elbette ilgisini çeker. Ama magazinsel bakış ilgi toplamaktan öteye gider mi? Tartışılır.