Müttefiklik ve güven

Müttefiklik ve güven

12.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Suriye’de cihatçı HTŞ liderliğindeki güçlerin geçen yılın sonunda beklenmedik bir anda ve büyük bir hızla Şam’da yönetimi ele geçirmesinin ardından gerek bölgesel gerekse emperyalist güçlerin “Kürt kartını” nasıl kullanılacağı soruları da yeniden alevlenmiş oldu. Süreç aynı zamanda ABD’nin yakın müttefiki İsrail’in Filistin ve Suriye’deki işgal hatlarını genişletmesiyle birlikte ilerledi.

Ortadoğu denince tesadüfler, komplo teorileri kadar emperyalistlerin asırlık planlarının da her daim kapıda bekler olduğunu hatırlamak gerek. Sınırlarımızın dibindeki bu gelişmeler aynı zamanda Akdeniz’e uzanan etkinlik mücadelesi açısından da kritik başlıklardan. Suriye, Libya, İsrail, Filistin, Lübnan, Kıbrıs derken hepsi birbirine bir şekilde bağlı...

Ekonomik ve siyasi açıdan krizden krize giren ülkemizde MHP liderliğinde başlatılan “İmralı süreci” de bu nedenle dikkatle izlenmesi gereken, sonuçları açısından çok bilinmeyenli bir denklem. Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerden birinci parti çıkan CHP’ye karşı baskıyı her geçen gün daha da artırdığı, muhalefete yönelik kayyum, gözaltı, tutuklama siyasetinin sürdüğü bir ortamda iktidar aynı zamanda Öcalan açılımı”yla DEM’le yeni bir yol arayışına girdi. Bunda anayasa değişikliği için Meclis matematiğiyle iktidarda kalma hesabının da etkisi var. Terör örgütü elebaşısının örgütü feshetme çağrısının ardından ise geçen hafta PKK’nin kongresini topladığı duyurusu gündeme yansıdı. Elbette hepimiz için silahların sustuğu, barış umudunun olduğu yer ortak buluşma noktası olmalı. Ancak sürecin oldubittiye getirilecek bir yanı bulunmadığı gibi, ülkemizin çıkarları açısından olası riskleri gözardı etmek büyük bir yanlış olur.

IRAK ÖRNEĞİ

Terör örgütünün Türkiye içindeki etkisinin sınırlandığı, bağlı unsurlarının asıl olarak Suriye’de ABD destekli SDG içinde yapılandığı biliniyor. Şimdilerde kamuoyuna gösterilen imaj, Ankara ile sıkı ilişkileri olan HTŞ şapkasını çıkarıp Suriye geçici devlet başkanı olan Şara ile SDG arasında yapılan ön mutabakatla merkezi yönetim yapısının korunacağı yönündeki vaatler.

Ancak bölgede bu tür uzlaşı girişimleri say say bitmez. Örneğin Irak’ta yaşananlar... Saddam yönetiminin devrilmesi, ABD liderliğindeki uluslararası güçlerin işgali hatırlanınca ülkenin nasıl bölündüğünü, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin nasıl kurulduğunu, bölgede demografik yapıyla nasıl oynandığını, emperyalist güçlerin işlerine gelmeyen bir durumda din, etnik, mezhep kartını nasıl oynadığını gördük. Barzani’nin bağımsızlık ilanı adımları için dış güçlerce nasıl cesaretlendirilip sonra dindirildiğini, bunun çıkarlar açısından nasıl kullanıldığını da...

PKK’nin feshi ve Suriye konusuna tekrar dönecek olursak da benzer sorunların yaşanması olası... Süreci iç siyasi çıkar hedefiyle kullanma çabalarının yaratacağı tehlikeleri görmek gerekiyor. Aksi ülkemizin toprak bütünlüğü, ulusal çıkarları açısından büyük bir risk yaratacaktır. Trump’ın Türkiye’yi “överken” bir yandan da “sırtını sıvazladığı” İsrail’in Ortadoğu’da toprak alanını genişlettiğine, Ankara’nın büyük umut bağladığı Şara yönetiminin aynı zamanda ABD, İngiltere, Fransa, İsrail’den Körfez’in Washington müttefiki Sünni monarşilerine artan temaslarına, “BOP”la birleşik, büyük Kürt haritasına yönelik tartışmalara, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşması’na karşı hamlelere, Avrupa’nın nükleer gücü Fransa’nın Suriye’deki Lazkiye Limanı ile Akdeniz’deki gücünü artırdığına ve Kıbrıs’taki gelişmelere dek pek çok zorlu konu başlıklarının önümüzde olduğunu unutmamak gerekiyor.