Sinirler gergin. Sandık iradesine karşı kayyumcu siyaset aklıyla birlikte ekonomi de bu toz duman arasında kırılganlığına yenilerinin eklenmesi tedirginliğinde.
Ülkenin kurucu partisi CHP kurultayının iptaline yönelik dava bugün görülecek. Günün merak edileni demokrasi mücadelesinde kazanan kim olacak, sandık iradesi mi, kayyumcu siyaset mi?..
İstanbul il başkanlığına kayyum olma meraklılarının ardından genel merkeze yönelik benzer bir girişimin yaşanıp yaşanmayacağı üzerine kulisler günlerdir hareketli. Karar bugün çıkar mı bilinmez. Kimine göre kurultay iptal edilebilir, mutlak butlan kararı gelebilir. Kimine göre ise iktidar, yerel seçimlerde yenemediği CHP’yi içten bölüp güçsüzleştirme arayışı çerçevesinde süreci zamana yaymayı hedefleyebilir. “Bırakın daha da tartışsınlar, U dönüşüne iknaya dünden hazır CHP’li görünümlü isimleri kendi saflarımıza katalım” diyebilir. “Bir rozet, bir koltuk, yeter ki iktidarın ucu kenarı ya da yandaşlık olsun” piyasası biraz daha harlanabilir.
CHP’ye yönelik yargı süreci ve çıkacak karar kuşkusuz Türk siyasi tarihi açısından kritik bir dönemeç. Çok partili sistemin, sandık iradesinin dayandığı demokrasiye yönelik sınavlardan biri. Ülkede parti kapatma, siyasileri tutuklama, muhalefete ağır baskı dönemleri ilk değil.
Daha geçen hafta 12 Eylül cuntasının geriye bıraktığı demokrasi enkazını, yaşattığı acıları, günümüze doğru döşenen taşlı yolları yeniden hatırladık. Ve bir kez daha ders aldık mı sorusuna yanıt aradık...
YÜZLEŞME İHTİYACI
İstihdam, gıda, barınma, eğitimdeki kriz hallerinden, şiddetten çevre kıyımına, rant kültürüne onlarca sorun orta yerde dururken ülke gündemini CHP’yi etkisizleştirme, dışarıdan dizayn etme üzerine oturtan siyasetin sokakta karşılığının ne olduğunu iktidarın iyi okuması gerek. Tıpkı CHP içindeki “muhalefetin” de attığı adımların seçmende nasıl bir algı yarattığı konusunda gerçekçi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduğu gibi. Tandoğan’da dün, kritik dava öncesi yapılan CHP mitingine yoğun destek seçmenin yaşanan sürece nasıl baktığının mesajını ortaya koymuş gözüküyor.
Özel liderliğindeki CHP, partinin cumhurbaşkanı adayı, seçilmiş İBB Başkanı İmamoğlu ve ekibine yönelik 19 Mart’la başlayan, ardından diğer belediyeleri de içeren operasyonların ardından çözümü, demokrasinin özü halkla buluşarak aradı. Meydanlara çıkarak millet iradesinin güçlü rüzgârını arkasına aldı. Operasyonların, baskıların bir an olsun dinmediği bir ortamda CHP’nin haftalardır vazgeçmeden sürdürdüğü mitingler ve yüksek katılımın anlamı, Türk siyasi tarihinde kuşkusuz önemli bir şekilde yer alacak.
Demokratik, laik hukuk devleti ilkelerinin değerini bilen genci, yaşlısı milyonlarca yurttaş ülkenin içine sokulduğu krizlerden nasıl çıkılacağını düşünmekten yorgun. Karşıdevrimcilere alan açan, güçler ayrılığı ilkesindeki aşınmalara geçit veren, adalete, yargıya güvenin azalmasından gocunmayan bir sistem inşa etmeye çalışanlara karşı birlik olmak her zaman ki gibi önemli. İktidara tutunmak için muhalefeti ezip geçme, kendine göre dizayn etme çabası demokratik kazanımlar açısından ölümcül zehir olsa gerek. İçinde bulunduğumuz coğrafyada, emperyalistlerin asır öncesi planlarını yeniden haritalara uygulamaya başladığı bir dönemde bu zehre kaşık atanların tarih önünde büyük bir sorumluluğu olacaktır.
ÖZELLEŞTİRMEYE TAM GAZ
İktidar cephesi iç-dış siyasette hiç sorun yokmuşçasına gündemi CHP üzerinde tutmakta “başarılı” bir strateji izlerken geçen hafta “kaçırılan” konu başlıklarından birkaçını da hatırlayalım:
19 Mart’ta başlatılan CHP’ye yönelik operasyonların maliyeti 150 milyar dolara yaklaşırken iktidar bütçeyi denkleştirmek için çare arıyor. Bulduğu yöntem yine kamuda özelleştirme ve vergiler üzerinden! Mustafa Çakır’ın haberine göre, orta vadeli programa göre 2025’te 21 milyar TL’lik özelleştirme, gelecek yıl 185 milyar TL’ye çıkacak. İktidar aralarında Antalya ve Muğla’nın da bulunduğu çeşitli yerlerde deniz kenarlarında bulunan kamu taşınmazlarını otel ve tatil köyü yapılması için yerli ve yabancı girişimcilere tahsis ediyor. Bu yerler arasında ormanlar da var!
Eğitim şefimiz Figen Atalay’ın haberine göre OECD ülkeleri içinde tüm eğitim kademelerinde öğrenci başına en düşük harcama yapılan Türkiye’de her dört üniversite mezunundan biri işsiz.
MEB, laik eğitim sistemini delgeç çabalarında hız kesmiyor. Ece İçmez’in haberinde yedi ilde kız ortaokulları açan MEB’e yönelik İzmir’de Cumhuriyet Kadınları Derneği’nce eylem yapıldığı aktarıldı.