Dün sabah kara bir pazartesiye başladık. Dünya şehri İstanbul’un üç kez seçilmiş belediye başkanı terörden yolsuzluğa bir dizi suçlamayla aşağı çekilemeyince en “ucuz” yöntem seçildi. 15.5 milyon yurttaşın oyuyla cumhurbaşkanı adayı olan kişi bir pazar günü sabaha karşı mahkemeye çıkartılıp tutuklu olduğu halde tutuklanıyorsa, bu “olağanüstü” durumun tek nedeni vardır:
Korku!
Korkunun gözleri o kadar çoktur ki insanın üzerine çöktü mü, artık her şeyi korku olarak algılar. İmamoğlu, hapiste de olsa... Özgürce siyaset yapamasa da... Ondan korkuyorlar!
Öfkeyle kalkan, zararla oturur sözünü gündeme şöyle uyarlayabiliriz: Korkuyla kalkan, aklını kaybeder!
Çünkü onun için her şeyi korku belirler. Sonuçta ne olur? Korkulan olur!
***
Ekrem İmamoğlu’nun yanı sıra Merdan Yanardağ ve Necati Özkan’a da yöneltilen casusluk suçlaması yakın tarihimizin sık başvurulan, devamında çoğunlukla beraatla sonuçlanıp yargıyı da yıpratan bir durum.
Ergenekon’da yargılanırken bir grup Deniz Kuvvetleri mensubu subayla ilgili iddianame birleştirildi. Aynı salonda yargılanınca suçlamayı sordum, şu karşılığı verdiler:
“Deniz Kuvvetleri’nin milli gemi projesinin bilgilerini casusluk faaliyeti olarak satmak, elde edilen parayla uyuşturucu temin etmek, o uyuşturucuyla Deniz Lisesi’nin kız öğrencileriyle fuhuş yapmak... Bir de Deniz Kuvvetleri komutanına suikast planlamak...”
Onlar da benimkini sorunca derin bir nefes alıp söyledim:
“Çok şükür, sadece teröristim!”
Onların hepsi beraat etti!
Yine 2010’lu yıllara damgasını vuran Askeri Casusluk davasında onlarca subay 5 bin yıla varan hapis istemiyle tutuklu yargılandı. 6 yıl süren davadan sona tümü beraat etti!
Osman Kavala’ya yönelik bir dizi suçlamanın içine, etkili olsun, kamuoyunca itiraz edilemesin diye casusluk da eklendi. Ancak mahkeme elle tutulur hiçbir delil olmayınca bu suçlamadan beraat kararı verdi.
Casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklanan rahip Brunson olayı da hâlâ belleklerde!
İmamoğlu, Yanardağ ve Özkan’ın, yaşamının neredeyse bütün dilimleri tartışmalı bir kişinin ifadesiyle tutuklanması aklımıza bir çırpıda yukarıda sıraladıklarımızı getirdi.
İddianame beklerken yeni iddiaların gündeme gelmesinin anlamı açık! Aziz İhsan Aktaş üzerinden hedefe konulan herkese yolsuzluk bulaştırmak, istenen sonucu vermedi. Şimdi Aktaş’ın başka türlüsünü bulup onun üzerinden herkesi casus yapma çaresizliği var.
***
Gelinen noktada Ankara’daki hava şu:
Ekonomide, CHP’yi parçalamada, millette rıza üretmede, İmamoğlu’nu unutturmada başarısız olan iktidar, bu 4-0’lık yenilginin üstesinden gelmek, en azından unutturmak için çırpınıyor.
Casusluk bunların üstüne örtü olur mu?
Olmaz.
İBB soruşturmasının asıl amacının ne olduğunu toplum daha ilk günden kavradı ve bir ölçüde tepkisini koydu.
İmamoğlu iddianamesinin ekim ayında çıkması bekleniyordu. Şimdi yeni yıla kalacağı konuşuluyor. Bu konuda Ankara-İstanbul arasında gerilimin yaşandığı da yine konuşulanlar arasında.
Korku ile başladık, öyle noktalayalım.
Korku salmak isteyen kişi, en çok korkandır aynı zamanda. Çok korktuğu için çok korkutmak ister.
Korkuttukça da kendi korkusu büyür.
Daha güzel tanımı elbet toplumbilimciler bulacaktır ama bizim aklımıza şu geliyor:
Tükenmişlik saldırısı!
Topluma verebilecekleriniz tükenince ne yapacaksınız?
Toplumu, sizden bir şey istemeyeceği bir sinikliğe sürükleyeceksiniz!
Bu yöntem bizde sandığa kadar tutar!
Ya sandık gelmezse mi dediniz?
Milletin kırmızı çizgisi seçme hakkıdır!