Olaylar Ve Görüşler

CHP ve Kürt meselesi - Prof. Dr. Rüstem ERKAN

26 Ocak 2022 Çarşamba

Türkiye’nin seçim sürecine girmesi, verilecek mesaj ve politikaların önemini daha da artırmaktadır. Türkiye’de yapılacak seçimlerde seçmen davranışlarını önceki seçimlerde olduğu gibi iki önemli dinamiğin belirleyeceği şimdiden öngörülebilir. Bunlardan biri Kürt meselesi, diğeri ekonomik sorunlar ve toplumda yükselen değişim talebidir. Şüphesiz, bu iki konuya ilişkin kapsamlı ve toplumu ikna edici çözümler üreten lider ve partiler başarılı olabilecektir.

Kürt meselesi Osmanlı döneminden beri var olan bir sorun olmakla birlikte Türkiye’nin siyasal yaşamında 1980’lerin ortalarından itibaren belirleyici bir hale gelmiştir. 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinden başlayarak günümüze kadar tüm seçimlerde, iktidarın belirlenmesinde bu konu en önemli faktörlerden biri olmuştur. AKP’nin başlattığı çözüm süreci, sorunun çözümü için bazı kesimlerde bir umut doğurmuş fakat sorun tarihsel, sosyal ve ekonomik perspektiften arındırılmış olarak ele alınıp yanlış zeminde yürütüldüğü için başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 

Çözüm sürecinde yapılan önemi hatalardan biri sorunun, Türkiye’de Cumhuriyet rejiminin kuruluş dönemindeki politikalar üzerinden tartışılmasıdır. Cumhuriyetin kurucu ideolojisi yurttaşlık temelinde, sınırları yasayla belirlenen bir ulus yaratma çabası içerisine girmiştir. Erken Cumhuriyet döneminin bazı uygulamalarını merkeze alan bazı liberal ve muhafazakârlar, bilinçli olarak, Kürt sorununun Cumhuriyetin kuruluşuyla ortaya çıktığı paradigması çerçevesinde yanlış kavramlaştırmalar üretmiş ve doğal olarak çözümün başarısız olmasına neden olmuştur. Oysa tarihsel süreçte Kürt meselesine baktığımızda 1806’da Babanzade Abdurrahman Paşa isyanıyla başlayıp 1920’ye kadar Cumhuriyet öncesi dönemde on üç isyan yaşandığını görmekteyiz.

FARKLI BİR BAKIŞ GEREKLİ

Önümüzdeki seçimlerin de temel dinamiklerinden biri olacak olan Kürt meselesine özellikle CHP’nin, AKP’nin çözüm süreci perspektifinden ve HDP’nin yaklaşımından farklı bir gözle bakması gerekir. Çünkü konunun daha çok birbirine zıt görüşlü radikal siyasetçilerinin tezleri üzerinden tartışılması çözümü de zorlaştırmaktadır. Bu radikal kesimlerin sayıları az fakat örgütlü ve seslerinin çok çıkması nedeniyle geniş halk kitleleri yok sayılmaktadır. Oysa Türkiye’de sessiz çoğunluk olarak ifade edebileceğimiz geniş bir kitle mevcuttur. 

Örneğin Kürt kökenli yurttaşlar içerisinde etnik kimliğini saklamayan, bu kimliğiyle yaşamak isteyen fakat etnikçilikten uzak duran, birlikte yaşamak isteğinde olan, yaşam koşullarının iyileştirilmesini isteyen, kısaca gündelik yaşamın ihtiyaçlarıyla meşgul ve kendini sadece etnik kimliğiyle değil diğer yetenek ve etkinlikleriyle de ifade eden sessiz bir çoğunluk bulunmaktadır. Yine Kürt etnik kimliğinin varlığının kabul edilmesine bir itirazı olmayan geniş bir sessiz çoğunluk bulunmaktadır. CHP bu konuya ilişkin politikalarını bu kitleleri dikkate alarak oluşturursa başarılı olma şansını artırabilir.

YAKICI SORUN EKONOMİ

Bugün Türkiye’de en yakıcı sorunlardan diğeri ise ekonomidir. Ekonomik sorunlar doğuda daha ağır şekilde hissedilmektedir. Bugün bölge nüfusunun yüzde 50’sinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı, sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında en az gelişmiş 20 ilin büyük çoğunluğunun, Kürt kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı iller olduğu bilinmektedir. Bu illerin gelişmemiş olması sadece kamu yatırımlarıyla ilgili değildir. Bölgedeki toprak mülkiyeti sorununun da öncelikli bir rol oynadığı unutulmamalıdır. Bugün tarım kesiminde topraksızların oranı yaklaşık yüzde 40’tır. Doğu illerinde kadınların ücretli bir işte çalışma oranı Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Diğer önemli bir sorun da büyük ölçüde üretim süreçlerinin dışında kalmış geniş kitledir. 

KOLAYCILIĞA SAPMAMALI

CHP’ye bölgede 1980 öncesi dönemdeki gibi bir ilginin başladığı söylenebilir. Fakat bu ilginin oya dönüşebilmesi uygulanacak politikalara bağlıdır. Bugün gerek bölgede gerekse Türkiye’nin batısında HDP ve AKP’ye oy veren Kürt kökenli seçmene, CHP’nin bu iki partiden farklı olarak üçüncü bir alternatifi nasıl ortaya koyduğunu göstermesi önemlidir. CHP’nin HDP ile kurumsal ittifakının, 1991 seçimlerinde olduğu gibi Türkiye’nin batı bölgelerinde oy kaybettireceği açıktır. 

Bu nedenle CHP’nin kurumsal ittifaklar kurarak ya da daha önce AKP’de ve HDP’de siyaset yapmış olanları transfer ederek bölgede siyasette üçüncü bir yol açma düşüncesi kolaycı, yanlış ve yetersiz bir siyaset mühendisliğidir. Unutulmamalı ki bugün Türkiye’nin her bölgesinde bir değişim isteği yükselmektedir. Bu istek siyasetin eski aktörleriyle karşılanamaz. Partilere milletvekili olanlara, yani kendi ikballeri için katılanlara toplumun öfkeli olduğu bilinmelidir.

PROF. DR. RÜSTEM ERKAN

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları