Olaylar Ve Görüşler

Devlet Projesi Değil, Servet Projesi - Hakkı ÜLKÜ

25 Kasım 2020 Çarşamba

Bir süredir tartışılan Kanal İstanbul projesi için hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir örnek olur düşüncesiyle hem de İstanbul halkının haklı davasına katkıda bulunmak amacıyla bürokratik boyutuyla, siyasal boyutuyla, ekonomik boyutuyla ve hukuksal boyutuyla benzeşmesi itibarıyla önerilerimi sunmak istiyorum.

Öncelikle anayasanın 56. maddesini hatırlatmak istiyorum. Bu maddenin bir paragrafında der ki devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

HERKESİN HAKKI

Ayrıca herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. 2872 sayılı Çevre Yasası da bunu ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Bunları hatırlattıktan sonra geçmişte İzmir’in Aliağa ilçesinde 18 Ekim 1989 tarihinde yayımlanan bir kararname ile devlet, ithal kömüre dayalı bir termik santral yapılmasına yönelik olarak bakanlar kurulu kararı almış ve bunu Resmi Gazete’de yayımlamıştır. 

Çevre kirliliğini yaşadığımız belediye başkanı olarak sorumluluk taşıdığımız Aliağa’da yapılacak olan bir termik santralın yaratacağı ek kirliliğin boyutlarını tasavvur bile etmek insan sağlığı açısından korkunç sonuçlar yaratabilecek düşüncesi ile Bakırçay diye anılan ve 15 belediyeyi içeren bir güçle bu kirliliğe karşı çıkmak için örgütlendik. Bir dizi eylemler yaptık. Yasak olmasına rağmen -ki şimdi yasalaştı- referandum yaptık.

Merkezi yönetim organları suç duyurusunda bulundu. Danıştay’a yaptığımız itiraz sonucunda, yöresinde çevre kirliliği yaratması muhtemel olan bir kuruluş hakkında yöre halkını haberdar ederek sorması belediyelerin görevleri olarak kabul edilir. Bu nedenle cezalandırılması gereken bir durum yoktur diye oybirliği ile karar verildi. Şimdi sırasıyla,

   Bürokratik boyutuyla sivil toplum bilinciyle ve eylemleriyle bürokrasinin önüne geçerek çevre duyarlılığı konusunda anlamlı ve övgüye değer bir davranış sergilenmiştir.

   Siyasal boyutuyla o günkü koşullarda var olan sosyal demokratlar, sosyalistler, Yeşiller, İslamcılar ve liberaller aynı cephede buluşup ideolojik ayrılıkların üzerinde bir sivil uzlaşma oluşturmuştur. 

   Ekonomik boyutuyla yapılacak yatırımın ekolojik yapıyı olumsuz etkilemesi yanında ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ortadadır.

   Kültürel boyutuyla çevre ahlakı, bir değer yargısı olarak toplumda yer edinmeye başlamıştır.

   Hukuksal boyutuyla yeni bir çevre hukukunun oluşmasına katkıda bulunmuştur. Böylece çevre hakkıyla ilgili şüpheli konulara özellikle ilgili çevrede yaşayan herkesin bir söz hakkı olduğunun bilinmesi ve bunların ÇED yönetmeliğini yürürlüğe sokmasıyla bir anlam kazanmıştır. Merkezi yönetimlerin dayatmalarına karşı bir güvence oluşturmuştur.

Sonuç: Aliağa’da yapılmak istenen termik santralın çevreye zararlı olacağına kani olan o dönemin başbakanı Süleyman Demirel, aynı gün 50 bin kişilik insan zincirinden haberdar olunca Rio’dan  Madem halk istemiyor, o halde biz de Aliağa’ya termik santral yapımından da vazgeçtik” demiştir. 

16 milyonluk İstanbul’un belediye başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu tabii ki kendisini o göreve getiren halkına soracak.         

HAKKI ÜLKÜ
ESKİ ALİAĞA BELEDİYE BAŞKANI
ESKİ CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları