Olaylar Ve Görüşler

İnsanı ve toprağı sevmek

16 Aralık 2018 Pazar

Zaman bize insan olmanın hiç de kolay olmadığını gösterdi. Gerçek insanlar bugünkü dünyada oyunlarını oynamış ve kaybetmiş görünüyorlar. Oysa dünya bugün az çok yaşanabilir durumdaysa onların yüzündendir.

İnsan olmanın temel anlamı insanı ve toprağı sevmekte belirginleşiyor. Toprağı sevmeyen insanı da sevmiyor, insanı sevmeyen toprağı da sevmiyor. Bunlardan birine hainlik eden öbürüne de edebiliyor. İnsanı sevmek oğlunu kızını karısını sevmekten daha çok bir şeydir. Toprağı sevmek de kendi tarlasını sevmekten başkadır. İnsanı insan yanıyla sevemiyorsak, yeryüzünü ağaçlarıyla sularıyla dağlarıyla sevemiyorsak oğlumuzu kızımızı karımızı da sevmiyoruz demektir. Sevmek başka sevdiğini sanmak başkadır. İnsanlar insana ve toprağa hoyrat davranıyorlar. Çünkü insanı da toprağı da yeterince sevmiyorlar, onları kullanılası nesneler olarak görüyorlar. Kentler çirkin evlerle ve eğitilmemiş insanlarla dolarken denizler akarsular dağlar tükeniyor, bu arada insan tükeniyor.

Toprak isyan ediyor
Kendimizi boş duygusallıklara kaptırıp insan tükenmez düşlerini boşuna kurmayalım, insan bal gibi tükenir. Tükendi de. Kentler ne yaptığını ne istediğini bilmeyen insanlarla doldu. Yolda rahat yürüyebiliyor musunuz? Toprak isyan ediyor, sırtındaki ağırlığı artık kaldıramıyor. Yakında ayağımızı basabileceğimiz bir karış toprak kalmayacak. O zaman başka toprakları yok etmeye gideriz. O topraklar da biter sonunda. Bunu dünyayı yok etmek diye düşünsek yanlış bir iş yapmış olur muyuz?
Bakamayacağınız eğitemeyeceğiniz çocuklar getiriyorsunuz dünyaya. Bunlardan bir bölümünün karnı tok sırtı pek, bunlardan bir bölümü de açlıkla cebelleşiyor. Karnı tok sırtı pek olanlar da açlıkla cebelleşenler de mutsuz, çünkü kafaları boş. Nasıl bir dünyada yaşamakta olduklarının bilincinde değiller. Kendilerine sunulan her şeyi tartışmasız benimsiyorlar. Yaşadıkları dünyayla aralarında korkunç bir uzaklık var. Kendilerini geliştirmek diye bir kaygıları yok. En iyi olasılıkla bir okul bitirip çıkıyorlar. Kendilerine diploma niyetine verilen kâğıtların neye karşılık olduğunu bilmiyorlar. Onlara kimse şunu öğretmemiş: insan bir okul eğitimi sürecinde yeterince yetkinleşmiş olamaz, herkes kendini özel olarak ve sürekli olarak eğitmek zorundadır. Kişi bu gereksinimi duysa bile kim onun elinden tutacak? O nasıl eğitildiğini ve nasıl eğitilmesi gerektiğini bilmiyor, neyi bilip neyi bilmediğinin de bilincinde değil.

Kuyruğunu kıvır ve otur
İyi beslenmiş iyi kollanmış iyi desteklenmiş bir çocuğun büyümüş hali bir şaşkınlığın belirtilerini ortaya koyar daha çok. Dondurmalardan pastalardan gazlı içeceklerden gevezeliklerden böbürlenmelerden yarışmalardan yılışmalardan gammazlamalardan kuyruklu yalanlardan geriye kalan şey bir hiçtir aslında. Dünyanın bir köşesine de biz yerleşiverelim başka bir şey istemiyoruz: insan her koşulda yetinmeye hazırdır. Düzene körü körüne uymanın kolaycılığı uç noktada onursuzlukla son bulacaktır. Onur bir sağlamlığı gerektirir. Zaman onurları değil efendim kazanımları değerlendiriyor, lütfen artık gözünüzü açınız. Gereksiz yere takaza çıkarmanın bir anlamı yok. Kuyruğunu kıvır ve otur oturduğun yerde sevgili kardeşim, sen bizim için kıvrılmış kuyruğunla önemlisin. Dünyanın her yerinde insan böyle yok oluyor. Kentler böyle doğallığından çıkıp taş yığınına dönüşüyor. İnsan kendini ve toprağını böyle çirkinleştiriyor. Sevme duygularını bu koşullarda yitiriyor. Bu koşullarda kendine ve başkalarına yabancılaşıyor. Bu koşullarda genç insanlar değerleri tartışma gereği duymaz duruma düşüyorlar, giderek değerbilmez varlıklara dönüşüyorlar. Bu koşullarda kentler yeterince eğitilmemiş insanlarla ve acayip irili ufaklı çirkin yapılarla doluyor.

Aklını başına topla
En küçük bir eleştiri yapmaya yeltenen insanın hemen ağzını kapatırlar: bu kafayla başına iş açacaksın, aklını başına topla, sen mi düzelteceksin bu dünyayı? Çocukluğumuzdan beri bu tür tepkilerle karşılaştık. Dünyayı düzeltmek gibi başımızdan büyük bir amacımız yoktu, insan olmak ve insan gibi davranmak diye bir sorunumuz vardı. Biz insanı insan olmaktan çıkaran koşulların yaratıcılarından olmayalım, biz toprağı kirletenlerden olmayalım bu bize yeter diye düşündük. Kimsenin hakkını yemedim, kimsenin toprağını ele geçirmedim, insanı tüketen ve toprağı kirleten olmak gibi bir suçu işlemedim diyebilenlerden olmak istedik. Genç insanlara onurun değerini anlatmaya çalıştık elimizden geldiğince. Bunu ya yaptık ya yapamadık ama insanlar yaşamlarını sağlama alma takıntısından bir türlü kurtulamadılar. Bunun için gizliliklere sığındılar. Sinsilik bir kere insanın ruhuna girdi mi onu oradan söküp atmak olanaksız denebilecek kadar zordur. Şimdi toprak başkaldırıyor, insansa tam bir dağınıklık içinde. Bu koşullarda bile birileri değer yaratmaktan başka amacı olmayan insanlara saldırmaktan ve toprağı yağmalamaktan geri durmuyor. Zaman bize insan olmanın hiç de kolay bir şey olmadığını gösterdi. Gerçek insanlar bugünkü dünyada oyunlarını oynamış ve kaybetmiş görünüyorlar. Oysa dünya bugün az çok yaşanabilir durumdaysa onların yüzündendir. 

AFŞAR TİMUÇİN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları