Olaylar Ve Görüşler

Gençlerin gözünden milli eğitimimiz - Erdal Atıcı

18 Ocak 2025 Cumartesi

Dün karneler alındı. Öğretmenliğe başladığım yıllarda her karne tatili öncesinde öğrencilerimden bana da “karne” vermelerini isterdim. Birer boş kâğıt dağıtarak, kendi adlarını yazmadan olumlu ve olumsuz gördükleri davranışlarımı açıkça yazmalarını isterdim. Bu yöntem sayesinde onların gözünden kendimi görür, olumsuz davranışlarımı düzeltmeye çalışırdım. 

Eleştiri olmadan insanların, toplumların gelişmesi olası değil. Keşke milli eğitim bakanından okul yöneticilerine, herkes eğitimle ilgili eleştirilere kulak verebilse yanlış uygulamalarını, kararlarını değiştirebilse.

Ne yazık ki eleştiriler kulak arkası ediliyor. Demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, öğretmenlerin, öğrencilerin, eğitim çalışanlarının eleştirileri dikkate alınmadığı için eğitimiz solunum odasında can çekişiyor. Sorunlar çözümsüz hale geliyor. 

DİN VE SİYASET BASKISI

Milli eğitim bakanı, büyük eleştirilere karşın tarikatlarla protokoller imzalamayı sürdürüyor. O da yetmiyormuş gibi siyasal partilerle doğrudan bağlantısı olan siyasi oluşumlarla protokol imzalıyor. Artık öğrenciler okul çıkışı bu oluşumlara taşınacak! 

Aslında eğitimde sorunlar belli, çözüm belli. Her yerde yazılıp söyleniyor. Öğrencilere sorunca bir çırpıda söylüyorlar. Çünkü okullardaki sorunları görüyorlar, duyuyorlar, yaşıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde, bir etkinlik sonrasında gençlere “eğitimin sorunlarını” sorduk. Anadolu lisesi 10. sınıf öğrencisi Mustafa bize sorunu özetledi: “2025’te bu eğitim sistemi değişmelidir. Örneğin, dersler alacakaranlıkta değil, saat 10.00’da başlamalıdır. Günde sekiz saat olan ders saati sayısı altıya indirilmelidir. Çünkü okul bana gerekli bilgiden çok, gereksiz derslerde bir sürü işe yaramaz bilgi yüklüyor. Okul bize düşünme, sorun çözme becerisi ve doğruyu bulma yöntemini öğretsin yeter!”

Serhat, okuldan usanmış: “Fen lisesine ve puanla alınan liselere giremedin mi, diğerlerinde okumak boşuna. Alacağımız diplomanın çok da anlamı yok. Yarın beni patron işe alırken çok şey bildiğim için değil, kendisini zengin edebilecek mi, iyi bir ‘köle’ olur muyum, diye bakacak! Arkadaşlarımın birçoğu okuldan o kadar soğudu ki ya açık liseye ya da MESEM’e kaçtılar. MESEM de kolay değil, çalıştığı yerde baskıya, şiddete uğrayan, ölen öğrenciler oldu. Şimdi oradan da kaçıyorlar.” 

ÖĞRENCİLER NE İSTİYOR?

9. sınıf öğrencisi Ali ise eğitim sorunlarını değerlendirirken ekonominin kötülüğünden yakınıyor. Babasının asgari ücretle çalıştığını, kantinden bir şey alamadığını, ücretsiz olarak bir öğün yemek verilmesinin bir zorunluluk haline geldiğini anlatıyor. Babasından harçlık istemeye utandığını söylüyor. 

Bir başka öğrenci Özge, yöneticilerin lüks harcamalarını anlatıyor. “Devlet kurumlarının gereksiz harcamaları kısılsa, okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilemez mi?” diye soruyor.

Hayri, “Bize gelecekte en gerekli olacak şey, teknoloji. Ama teknoloji kullanımıyla, yazılımla ilgili ders yok. Genetik, genetik mühendisliği, robotik kodlama, yapay zekâ diyorlar ama bu alanlarda da ders yok! Varsa yoksa dinsel eğitim!” diyor.

Kimi öğrenci, seçmeli derslerle birlikte haftada dört saat din dersinin çok fazla olduğundan, kimi sanat ve felsefe derslerinin az olmasından yakınıyor. Kimi öğrenci de okulda bir gereklilik olan güvenlik, sağlık, temizlik elamanlarının bulunmamasını eleştiriyor.

Görüldüğü gibi gençler, ÇEDES uygulamalarıyla sınıflarda mezar taşı görmek yerine, bir öğün ücretsiz yemek istiyor. Sınıfta hayali ölü yıkamak, kefenlemek yerine teknoloji kullanımı, yazılım, yapay zekâ dersleri istiyorlar. Kanlı, silahlı, cihat müsamereleri yerine bilginin kullanıldığı, çağdaş, bilimsel, parasız, laik eğitimin uygulandığı, hoşgörünün hâkim olduğu, gülüp eğlenebilecekleri, eğlenirken öğrenebilecekleri ve üretebilecekleri çağdaş okullar istiyorlar.

ERDAL ATICI
EĞİTİMCİ, YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları