KİMSE ANIMSAMAZ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

KİMSE ANIMSAMAZ

21.09.2018 09:00
Güncellenme:
Takip Et:

Her gün gazetede yazı yazmak çok zor bir iş, ağır sorumluluk ister. Diğer gazetelerin olduğu gibi Cumhuriyet gazetesinin de okurları çokkültürlüdür. Açıkça söylemek gerekirse, yazarlar çok kere bu okur kültürü karşısında “toy bir delikanlı” gibi kalır. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir.

 

Cumhuriyet Vakfı adına gazetenin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, Orhan Erinç ile Nurer Uğurlu’ya Cumhuriyet gazetesinde köşe açmak (1998), haftada üç ya da dört gün dönüşümlü olarak ‘fıkra’ yazmak isteğini önermişti. Nurer Uğurlu, Cumhuriyet gibi bir gazetede günlük yazı yazmanın heyecanı içinde “Biraz düşünmem gerek...” diyerek izin istemiş ve İlhan Selçuk’un yanından ayrılmış, eski binada, koridorun son odasında çalışan, yazıişleri müdürlerinden Sami Karaören’e (o sıralarda makalelerden sorumluydu) uğramış, İlhan Selçuk’un bu önerisini anlatmıştır.
O hikâyenin bundan sonrası şöyledir:
Sami Karaören, gazetede yayımlayacağı makalelerin birinden başını kaldırıp yüzüme baktı ve ne düşündüğümü sordu. “Birkaç gün sonra İlhan Selçuk’a kararımı bildireceğim” dedim. Usta gazeteci, günde üç paket içtiği sigarasını yeni bırakmıştı. Buğulu gözlerle beni bir süre süzdü, sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhuriyet gibi bir gazetede gün aşırı fıkra yazmak gerçekten çok güzel ama her gün yazmak çok zor, yorucu. Günün olayları içinde yaşamak ve onları izlemek zorundasın ki, bu insanı çokça yorar. Oysa sen her hafta ilgi uyandıran bir konuda tarihsel bir makale yayımlıyorsun. Yazdıkların gazeteye gelen haberlere göre de beğeniliyor. Sonra bana yazdığını söylediğin tarihsel çalışmaların var. Günlük fıkra yazarlığı yazarı, yazdığı sürece göz önünde tutar, ilgi uyandırır. Ama bu ilgi, unutma yazının yayımlanmasından iki saat sonra biter, senin ne yazdığını, ne söylediğini çok okur anımsamaz bile. Kitap çalışması öyle mi? Kitap her zaman kalıcıdır. Kitabı okursun, sonra döner yine bakarsın, yıllar sonra yine göz atarsın. Bana göre girişeceğin fıkra yazarlığı, yapacağın kapsamlı çalışmaları öldürmez ama içindeki heyecanını söndürür. Bu konuda çok örnek verebilirim. İçlerinde senin de tanıdığın yakın arkadaşlarım var. Çok güzel şiirler, hikâyeler, romanlar yazan arkadaşlarım günlük politika yazarlığı içinde eridiler, etkilerini yitirdiler... Beni dinlersen makaleni yaz, kapsamlı çalışmalarını sürdür, sen yetenekli, kültürlü, bilgili bir arkadaşsın. Bırak fıkra yazarlığını başkaları yapsın!..”

Herkesin Cumhuriyet’i
Bu sırada ortak dostumuz Melih Cevdet Anday, haftalık yazısını bırakmak üzere Oktay Akbal ile birlikte odanının kapısından içeri girdi ve hemen söze başladı. Usta gazetecinin yüksek sesle, teker teker söyledikleri sözler karşısında şaşırmadım dersem yalan söylerim. Bu şaşkınlık içinde (asansörle değil) merdivenlerden ağır ağır indim. İlhan Selçuk’un önerisi ile Sami Karaören’in söyledikleri arasında kalmıştım. Bu arada kalış birkaç gün sürdü. Sonuna Karaören’in söyledikleri ağır bastı. İlhan Selçuk’a güveni için teşekkür ettim, kendisinin de yakından bildiği gibi işlerimin çok yoğun olduğunu söyledim, bu konuda beni bağışmasını istedim. Bu sözlerime İlhan Selçuk çok şaşırdı, gülerek ve birazda Adanaca takılarak: “Senin de yakından tanıdığın çok kişi var ki Cumhuriyet’te yazmak için can atıyor, sen yan çiziyorsun. Biz yanlış şalgamcının mı kapısını çaldık?” İlhan Selçuk daha sözünü bitirmemişti ki, kapıdan içeri Attilâ İlhan girdi.

***

Bu olaydan bir hafta sonra, Sami Karaören’e ikinci sayfaya hazırladığım yazıyı vermek için gazetenin büyük demir kapısından içeri girer girmez Attilâ İlhan’la karşılaştım. Hatır sorduktan sonra, büyük bir merakla:
“Hayrola?” dedim. Attilâ İlhan gülerek:
“İlhan çağırdı, üç gün gazetede yazmamı istedi” dedi. Çok şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. “Hayırlı olsun” sözü dudaklarımdan döküldü. O, Babıâli’nin gün görmüş, günler görmüş parke sokağında ağır ağır yol alırken, ben asansörle gazetenin üst katına çıktım. Sami Karaören’in odasına girdim:
“Biraz önce büyük demir kapı önünde Attila İlhan’la karşılaştım” dedim. Sami Karaören gülerek:
“Az önce İlhan’ın odasından çıktı. Selâmlaştık” dedi. Ben Karaören’e Attila İlhan’ın bana söylediklerini anlattım. O da benim gibi çok şaşırdı.
Koridorda on adım attıktan sonra İlhan Selçuk’un odasının kapısını çaldım. O gün İlhan Selçuk, Orhan Erinç’le birlikte on beş gün sonra cuma günü vereceğimiz kitabı konuşacaktık. İlhan Selçuk odada yalnız oturuyordu, Orhan Erinç’in odası, İlhan Selçuk odasının yanındaydı. Selâmdan sonra İlhan Selçuk’a:
“Biraz önce büyük demir kapı önünde Attila İlhan’la karşılaştım. Gazeteye çağırmışsınız, yazmasını istemişsiniz!” dedim.
İlhan Selçuk, gülümseyerek:
“Öyle mi söyledi?”
“Evet!”
İlhan Selçuk benimle olan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Telefon etti, benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben de her gün öğleden sonra gazetede olduğumu söyledim. Geldi, oturdu, çay içti. Gazetede yazmak istediğini bildirdi. Çok şaşırdım. Oturduğum yerden kalktım, kitaplıktan Attilâ’nın “Hangi Sol” (1971) adlı kitabını aldım. Orada benimle, Yunus Nadi ve Nadir Nadi ile ilgili eleştiri sınırlarını aşan, yergilerle dolu yazdıklarını yüzüne karşı okudum. Sonra “Hangi Atatürk” (1981) kitabındaki bana sövgülerini... Bu yazılar ortada dururken Attila İlhan Cumhuriyet gazetesinde nasıl yazar, dedim.”
İlgi ve şaşkınlıkla İlhan Selçuk’un anlattıklarını dinliyordum. Dayanamadım, “Peki, ne dedi” diye sordum. İlhan Selçuk, gülümseyen bir yüzle:
“Canım İlhan, bilirsin gazeteciler arasında böyle tartışmalar, dalaşmalar olur, sonra unutulur. Boş ver!” dedi.
“Attilâ’nın sözünü kestim. Bu gazete sana, senin düşündüğün gibi bir para da ödeyemez, şu an hiç. Ekonomik durumumuz iyi olursa belki. Ona göre... Attila sözümü kesti, paranın önemli olmadığını söyledi. O zaman yazabileceğini söyledim.”

Attilâ İlhan’a muhalefet
Ben dayanamayarak, “Son yıllarda Osmanlı hayranlığı içeren ‘Fena Halde Leman’ (1980), ‘Dersaadette Sabah Ezanları’ (1982) adlı, ağdalı anlatımlı ve uzun tamlamalı romanları tutucu ve bağnaz çevrelerce göklere çıkarılan bir yazarı, Cumhuriyet gazetesi okurlarına nasıl kabul ettireceksiniz” diye sordum.
Bir hafta sonra Attilâ İlhan, birinci sayfadan küçük bir duyuru ile gazetenin arka sayfasında yazmaya başladı.
İlhan Selçuk’a söylediğim oldu. Cumhuriyet gazetesi okurları bu olaya çok sert karşı çıktılar. Kimi okurlar gazeteyi protesto eden yazılar, bildiriler kaleme aldılar.

Okurlar istedi
Bu çok sert karşı çıkmayı Cumhuriyet gazetesi çalışanları tahmin etmişlerdi ama İlhan Selçuk değil. Nitekim Attilâ İlhan’ın kimi yazıları, örneğin Türk devrimi ve İsmet İnönü ile ilgili olanları, gazetede yayımlanmadı. Yazılarında hiçbir zaman “Atatürk” adını kullanmadı, “Gazi” dedi. İsmet Paşa’ya olan kinini ve öfkesini engelleyemedi. Bazı devrimlere, özellikle dil devrimine, açıkça karşı çıktı, Osmanlıca sözcük ve tamlamalara ağırlık veren yazılar kaleme aldı. Attila İlhan, Cumhuriyet gazetesinde yazdığı sürece İlhan Selçuk’un düşünce yelpazesini geniş tutalım, karşıt görüşlü yazarlara da gazetede yer verelim, görüşü pek geçerli olmadı. Sonunda Cumhuriyet gazetesi okurları ağır bastılar, Attilâ İlhan’ın gazetenin sözü geçen yazarları arasında yer almasına izin vermediler.
Bu sözleri niçin mi yazdım? Şunun için: Her gün ya da günaşırı gazetede yazı yazmak çok zor bir iş, ağır sorumluluk ister. Bu arada şunu da açıkça söylemek isterim ki, diğer gazetelerimizin olduğu gibi Cumhuriyet gazetesinin de okurları çok kültürlüdür. Gazete yazarları çok kere bu okur kültürü karşısında “toy bir delikanlı” gibi kalır. Bu dün olduğu gibi bugün de bu böyledir. Öyle biline!

***

Bir süre sonra Orhan Erinç’in de bu konuda İlhan Selçuk’a söyledikleri, benim söylediklerimden pek değişik olmamıştı. Kendisinin önce gazeteci olduğunu söyleyen Orhan Erinç, İlhan Selçuk’un önerdiği ‘fıkra’ yazarlığından bağışlanmasını dilemişti. Ama o, gazetede sürekli çalışan biri olması dolayısıyla İlhan Selçuk tarafından hem gazeteci, hem fıkra yazarı olarak işini sürdürmekle görevlendirildi. Bana göre Orhan Erinç, o günden sonra, gazetede her ikisini de başarıyla sürdüren ve sürdürmekte olan bir yazar oldu.
Nurer Uğurlu da, usta gazeteci Sami Karaören’in önerdiği gibi “Tarihte Türkler” dizisini yazmasını sürdürdü, son yıllarda yayımladığı kapsamlı ve yoğun kitaplarla çalışmasının ürünlerini aydan aya, yıldan yıla çoğalttı.
Sami Karaören, “Gazete yazarlığının ömrü sabahtan öğlene kadar iki saattir, öğleden sonra senin ne yazdığını kimse anımsamaz” derdi ki, çok doğru!  

Nurer UĞUR LU - Yayıncı-Yazar

Yazarın Son Yazıları

Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025