Amma da Korkuyorlar!

03 Mayıs 2015 Pazar

Korkuyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlerden, kendilerine benzemeyenlerden, kendilerini eleştirenlerden korkuyorlar. Yalanlarını yüzlerine vuranlardan korkuyorlar... Kitabı, sözü, ifadeyi yasaklamaları bundandır. Sadece kendi görüşlerini dayatmaları bundandır.
Emekçilerden, işçilerden korkuyorlar. İş kazalarına göz yummaları; grev ve sendikal hakları tanımamaları bundandır.
Gençlerden, gönlü, yüreği, idealleri genç kalanlardan korkuyorlar. Haklarını aramalarından ya da arayacak olmalarından korkuyorlar. İç Güvenlik Yasası’nı çıkarmaları bundandır.
Özgürlükten korkuyorlar.Özgürlükten nefret etmeleri, özgürlük arayışındakilere copla, tankla, tüfekle, gazla, tazyikli suyla girişmeleri bundandır. Gözaltıları, dayaklar, tehditler bundandır.
En çok, en çok sokaklardan korkuyorlar, meydanlardan korkuyorlar. Kendilerine saraylar kurup kapalı kapılar ardına çekilmeleri bundandır. Saraydaki 110 odanın da yetmemesi bundandır.
“1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün, provokasyonlardan uzak bir şenlik havasında geçmesini, gerçekleştirilecek etkinliklerin barışın, kardeşliğin ve dayanışmanın güçlenmesine vesile olmasını diliyorum” deyip, halkın adeta sokağa çıkmasını yasaklamaları, otobüsü, metrobüsü, vapuru, metroyu yasaklamaları, yolları kapamaları, sokak başlarını tutmaları bundandır.
Düş kuranlardan, ütopyalarına sahip çıkanlardan korkuyorlar. Gezi’den bunca nefret etmeleri bundandır. Değil yalnız Taksim’i İstanbul’u polis ablukası altına almaları bundandır.
Adaletten kokuyorlar; yargıdan, avukatlardan, savcılardan, yargıçlardan korkuyorlar. Hukuk ve hak kavramlarını “guguk”a çevirmeleri; yargı bağımsızlığını yok etmeleri, hâkimleri kararları nedeniyle tutuklamaları bundandır.
Çocuklardan korkuyorlar. Aklını ve vicdanını kullanan, geleceğe ilişkin heyecan duyan, dolu dolu kahkaha atan, isyan eden, parasız eğitim isteyen, kızlı-erkekli eğlenen çocuklardan korkuyorlar. Okul çağındaki çocukların asgari ücret altında çalışmalarına göz yummaları; kız çocukların çocuk gelin olmalarını desteklemeleri bundandır.
Bayramlardan, şenliklerden, mizahtan, şarkılardan, türkülerden, sanattan korkuyorlar. Her tür yaratıcılıktan korkuyorlar. Kitaba, karikatüre, sinemaya, tiyatroya, müziğe, heykele yasak ve sansür koymaları bundandır.
Demokrasiden korkuyorlar. Demokrasi kavramını tersyüz ettiler. Azınlığın değil, çoğunluğun hakkı olarak görür oldular. Demokrasiyi, “ya bendensin ya düşman”, “ya biat edersin ya da yok olursun” diye tanımladılar... Ve seçim tarihi yaklaştıkça korkularının büyümesi bundandır. Nefreti, öfkeyi, gerilimi, tehditleri çoğaltmaları bundandır.
Nâzım Hikmet’in sesi büyüyor: “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson / İnci dişli zenci kardeşim / Kartal kanatlı kanaryam / Türkülerimizi söyletmiyorlar bize / Korkuyorlar Robson şafaktan korkuyorlar / Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar / Sevmekten korkuyorlar bizim Ferhad gibi sevmekten / Tohumdan ve topraktan korkuyorlar / Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar/ Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten/ Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam / Türkülerimizden korkuyorlar...”
Fazıl Say soruyordu bu delilik ne zaman biter diye... Milletin iktidardan; iktidarın milletten korkmadığı zaman biter...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları