Vahşetin ‘milli ve yerlisi’ var! Kadın haklarının milli ve yerlisi olmaz!

23 Temmuz 2020 Perşembe

Önce döverek bayıltmış, yetinmeyip elleriyle boğmuş, sonra çöp bidonuna sokup yakmaya çalışmış, başaramayınca üzerine beton dökmüş... Bunları yaparken gücünden, ahlakından, dininden, milletinden, yerliliğinden, hele hele erkekliğinden hiç kuşku duymayan, insan demeye dilimin varmadığı Cemal Metin Avcı adlı mahluk, ileride pişman olduğunu söyleyip duruşmalardaki iyi hali nedeniyle indirimden yararlanıp kısa sürede yeniden aramıza karışacaktır.

Eyyy kadın erkek eşitliğini yeterince milli ve yerli bulmayan ahmaklar, hainler, gericiler, tarikat üyeleri! Ey Müslüman geçinen ama dine hakaret eden yobazlar, ey dini sömürerek üç beş oy peşinde koşan siyasetçiler!!! Bu vahşet sizce yeterince yerli ve milli midir! Tatmin oldunuz mu! Bu vahşet yeterince geleneklerimize, örf ve âdetlerimize, “kültürümüze” uygun mudur! Münasip midir!

Her geçen gün kadına şiddet, kadınların yakınlarındaki erkek tarafından öldürülmesi tekil bir olay değildir! Politiktir!

İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın!

Türkiye’deki kadın hareketinin çok önemli katkılarıyla 2001 yılında imzaya açılan ilk uluslararası sözleşmedir İstanbul Sözleşmesi. Bu sözleşme “toplumsal cinsiyeti” tanımlar. Kadına yönelik şiddeti önlemek için yol, yordam, yöntem gösterir...

Ne zaman ki hükümetler bu yol yordama uyar, kadına vahşet azalır, ne zaman ki yok sayılır, vahşet artar! (Bakın tüm istatistiklere, bu söylediğim doğrulanacaktır.)

Bu uluslararası sözleşmenin adı İstanbul Sözleşmesi’dir, çünkü İstanbul’daki Avrupa Konseyi Toplantısı’nda imzaya açıldı. Ve çünkü bizim yani Türkiye’nin gerçekleriyle, verileriyle hazırlandı. Yani “dışarıdan” (hani “bize düşman, bizi yıkmak isteyen, ne idüğü belirsiz dış güçlerden”!) almadık! TBMM’de tüm partilerin onayıyla kabul edildi. Altında dönemin başbakanı Erdoğan’ın imzası var! (O zamanlar tüm AKP’liler de bayıldı!) Avrupa Konseyi’nde başta Türkiye olmak üzere 40 kadar ülke imzaladı.

Şimdi nicedir, tarikatlar ve gerici basın efendim “yeterince milli ve yerel değil” diye “oyuna geldik, aldatıldık istemezük” naraları atmakta! İstanbul Sözleşmesi’nden çıkalım diye müthiş bir propaganda saldırısına girişildi! (İmzamızı geri çekelim diyenlere bir anket yapılmış: Sözleşmenin ne olduğunu bilen sadece yüzde 8 çıkmış. Gerisi “hükümete karşı” sanıyor. “Kanal İstanbul’la ilgili” diyen bile var...)

Hepsi bir bütün

Gericiler, tarikatçılar yalan söylemekten vazgeçmiyor. Yok efendim bu sözleşme aileyi parçalarmış, yok efendim eşcinselliği teşvik edermiş! Yalan!

Gerçek olan ise şu: Bugün İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olanlar, kadın erkek eşitliğine; kadının birey olma hakkına karşı olanlardır! Ve ayrımcılığı körüklerken vahşeti yeniden yeniden üretenlerdir.

İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı olarak ya da bağımsız olarak:

Bu vahşeti onaylayanlar: Kadın ve kadın bedeni üzerinde mülkiyet hakkı olduğuna inanan gafillerdir, gericilerdir! Onları destekleyen siyasetlerdir.

Medeni Hukuk’la kazanılan hakları yok etmeye çalışanlardır. Kadınların miras ve mülkiyet hakkını geri almak istediklerindendir öfkeleri.

Kadına karşı ayrımcılığı sürdürmekten yana olanların çabasıdır bu vahşet.

En açık seçik şöyle ifade edebilirim:

Kadın hakları, insan haklarıdır. Tıpkı adalet gibi; yaşama hakkı, çalışma hakkı, sevme hakkı, birey olma hakkı gibi evrensel haklardır. Ahlaklı olmak ya da olmamakla ilgilidir! Vicdan gibi, ahlak gibi, kadın haklarının da “milli ve yerlisi” olmaz!

Bunlar evrensel değerlerdir!

Ama görülen o ki RTÜK kararlarından ölüm oruncundaki avukatlara, hapse tıkılan gazetecilerden kapatılan, yok edilen gazete ve gazetecilere, ayar vermeye çalışılan sosyal medyadan örgütlenme yasaklarına, kayyım atamalarından protesto hakkını kullanan kadınlara yönelen polis şiddetine... Hükümetin söylemleri ve icraatlarıyla, milli ve yerli vahşetin doruklarına hızla ulaşmaktayız!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları