Bitmeyen cinayet sezonu

25 Ağustos 2020 Salı

Ceylan, karaca, kaya sansarı, dağkeçisi, üveyik, elmabaş patka, serçe, karabatak, yabandomuzu, yabankeçisi, kızıl geyik... Yüzlerce hayvan için katliam fermanı imzalanmış. 

Maaşları hepimizin vergileriyle ödenen bir grup erkek toplantı yapmış. Merkez Av Komisyonu denilen kurumun 23 sayfalık kararı, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanmış. Hangi hayvanların nerede, nasıl öldürüleceğini belirlemişler. 

12 Ağustos 2020 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında da 403 sayfalık 2020-2021 Av Dönemi Merkez Av Komisyonu (MAK) kararı açıklanmış. Yaban hayatının yok edilmesi yüzünden hayatımıza giren Covid-19 ile boğuştuğumuz bir dönemde, türleri dünyada yok olmak üzere olan bazı hayvanların da öldürülmesine izin çıkmış...

Silahlı insanlar, hayvanları katletmek için yurdun her yerine dağılırken, devlet bu katliamlardan para kazanma derdine düşmüş...

MAK kararında avına izin verilen türlere baktım. Yabankeçisinin dişileri için yazılan şu ifade dikkatimi çekti: “Hastalıklı, sakat, yaralı bireyler avlanır.” 

Ancak canavarlaşmış bir ruhun yazabileceği bir cümle bu. Hastaysa, sakatsa, yaralıysa sık kurşunu diyor devlet! Avlanma izin ücreti 200, avlanma ücreti 2 bin TL... Demek ki 2 bin 200 TL vererek ruhunuzu şeytana satabilirsiniz. 

Türü sona erme tehlikesi olmasa da her can değerlidir

İnsanın kendisi gibi bilinç sahibi duyarlı canlıları para için katletmesi nasıl teşvik edilebilir?

Bu cinayet, nasıl “spor”, “turizm” ya da “gelenek” diye meşrulaştırılabilir?

Spor, birden fazla öznenin katılımı ile yapılıyorsa, her iki tarafın da karşılıklı rızasını gerektirir ve sonuçta taraflara rekabet hazzı vermesi beklenir. Avcının silahla pusu kurup savunmasız bir durumdaki hayvanı arkadan vurması spor değil, kalleşliktir. 

Rakip ile karşılıklı irade sergileyerek yarışmak keyiflidir; olanbitenden habersiz bir hayvanın canını kurşunla almak ise vahşettir. Vahşetten keyif almak da zalimliktir!

Bu nedenle bazı doğa sever oluşumların MAK’a seslenip “türü sona etmekte olan hayvanların av listesinden çıkarılması” talebinde bulunması hatalı stratejidir. Yaşam hakkı söz konusu olduğunda birinin hayatı diğerininkinden öncelikli değildir. 

“Türü tükenmekte olanı koruyalım hiç değilse” diyerek bazılarını öne çıkarırsanız, liste istediğiniz şekilde düzenlendiğinde susmak durumunda kalırsınız. Böyle bir durumda susmak ise avlanma izni verilenlerin katliamına istemsiz de olsa “sessiz onay” olarak algılanır.

Her yasal olan meşru değildir

Soyu tükenmeyen bir hayvanın canı da soyu tükenmekte olan bir hayvanınki kadar değerlidir. Bu anlayışı bu cahil toplumda yerleştirmek zor olabilir ama mücadeleyi doğru mesajlarla vermezseniz, kendinizi avcılarla pazarlık masasında bulabilirsiniz. Hiçbir can hiçbir pazarlık masasının malzemesi olamaz.

“Gelenekler, avcılığı meşrulaştırıyor, av yasal, ne yapalım” diyorsanız, geleneklerin meşrulaştırdığı başlık parasına, çocuk gelinlere, kan davalarına ve hatta namus cinayetlerine de boyun eğmeniz gerekir. Gelenekler ya da çoğunluk onayı, hiçbir zaman bir zulme meşruiyet kazandırmaz. 

Yasalar çoğu durumda kurulu düzenin ve onun temsilcilerinin haklarını korur. Türcü dünyada, insan yapısı yasaların tümüne yakını insan yararı gözetilerek hazırlanmıştır. Hiçbir yasa, hayvan katliamını meşru kılamaz. 

TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu, gerçekten adının gereğini yerine getirse...

Gerçekten iddia edildiği gibi “devrim niteliğinde bir çalışma” yapmış olsa...

Yasa için rapor hazırlarken bunları da dile getirir; hayvan sömürüsü ve katliamı üzerinden para kazananları, haz duyanları dinlemek için toplantıya çağırmazdı.

Av yasal da olsa, devlet tarafından teşvik de edilse, toplumun bir kısmı onaylıyor da olsa, doğru değildir!

ÇÜNKÜ AV CİNAYETTİR!

Bir serçenin avlanması için alınan karar nasıl meşru olabilir?

Biz Can Yücel’in dediğini biliriz: “Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları