Alev Coşkun

Milli Mücadele'nin dönüm noktası

23 Nisan 2023 Pazar

23 Nisan 1920 Milli Mücadele’de çok önemli bir dönüm noktasıdır. 

Milli Mücadele’nin halk iradesi bağlamında kurumlaşmasıdır. TBMM 103 yıl önce çalışmaya başlıyordu. O zor günleri kısaca anımsamalıyız. 

Osmanlı padişahının yaşadığı başkent İstanbul işgal altındadır. Sokaklarında İngiliz, Fransız, İtalyan askerleri devriye olarak dolaşıyor, tüm stratejik noktalar denetim altında tutuluyor... 

İstanbul’da çalışmalarını sürdüren son Osmanlı Meclisi, 16 Mart 1920’de İngiliz askerleri tarafından basılmış, milletvekilleri tutuklanarak Malta Adası’na sürgüne gönderilmişti. 

HALKA DAYALI MECLİS

İzmir ve tüm Batı Anadolu, Yunan; Adana, Maraş ve Urfa; Fransız askeri güçlerinin işgali altındaydı. İşte bu koşullarda 103 yıl önce TBMM, 23 Nisan 1920’de açılıyor ve çalışmaya başlıyordu. 

Seçimle oluşan Meclis’in çalışmaya başlaması, Milli Mücadele’yi yepyeni bir aşamaya, halkla bütünleşen bir düzeye taşımıştır. 

Milli Mücadele artık halka dayalı bir Meclis’le yürütülecektir. Bu karar Mustafa Kemal’in dehasının, ileri görüşünün bir ürünüdür. 

Meclis’in oluşması ve açılmasının temeli ve kökleri aslında 22 Haziran 1919 tarihinde yayımlanan Amasya Bildirisi’dir. Temel ilkeler o bildiride belirtilmiştir.

 

AMASYA BİLDİRİSİ’NİN ARDINDAN...

Mustafa Kemal, Samsun’a ayak bastığı günden itibaren Milli Mücadele’nin örgütlenmesi için çalışmalara başlamıştı. 

Bu, çalışmaların bağımsızlık savaşı yönünde olduğunu tespit eden İngiliz gizli servisi, Mustafa Kemal’in İstanbul’a geriye çağrılmasını istedi. İngilizlerle işbirliği yapan Padişah Vahdettin ve Damat Ferit hükümeti, 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’i geriye çağırdı. Atatürk, Anadolu’ya geçeli henüz 19 gün olmuştu.

Atatürk, Nutuk’ta “Yapılan geri çağırma emrine uymamıştım... Hazırlıklara devam ediyordum, şahsen asi duruma geçmiştim” diyor ve bu mantık sistemini şöyle sürdürüyor:

KURUMSALLAŞMA

“Bundan başka ve özellikle girişmeye karar verdiğim teşebbüs ve faaliyetlerin köklü ve şiddetli olacağını tahmin güç değildi. O halde, yapılacak faaliyetlerin bir an önce şahsi olmak niteliğinden çıkarılması mutlaka, bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına olması gerekli idi” (Nutuk s. 21)

İşte, 21/22 Haziran’da yayımlanan Amasya Bildirisi tam da bu gerekçelere dayanır. Ne deniyordu:

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.

2. İstanbul hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirmemektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.

3. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

4. Her sancaktan 3 temsilci seçilerek Sivas’taki toplantıya gelmelidir.

İşte Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, ardından 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı Atatürk’ün Amasya Bildirisi’nde belirttiği bu kararın sonucudur. Mücadele kişiselleşmeden çıkarılıyor, kurumsallaşmaya gidiliyordu. 

BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE DEMOKRASİ

Meclis’in açılış günlerinde önce düzenli ordu kuralım, sonra Meclis olsun diyenlere Mustafa Kemal, “her şeyden önce Meclis” ve “Meclis, teori değil en büyük gerçektir” diyordu.

23 Nisan 1920’de Meclis açılınca Kuvayı Milliye ve Milli Mücadele yepyeni bir aşamaya ulaştı. TBMM, kendine özgü bir yönetim modeli oluşturdu. Tüm güçler, yasama, yürütme, bazı durumlarda yargı yetkileri Meclis’te toplandı. Anayasa hukukunda bu modele “meclis hükümeti” sistemi adı verilir. 

Meclis’te her düşünce özgürce konuşuluyor ve tartışılıyordu. “TBMM’nin hem ideolojik, hem de kurumsal açıdan demokratikleşmede bir zirveye tırmanış olduğu açıkça görülür.” (Bülent Tanör, Kurtuluş-Kuruluş, s. 116)

SAVAŞTA DEMOKRASİ

Seçimle oluşan Meclis’te asker, sivil, bürokrat, çiftçi ve yerel liderlerden oluşan halk vardı. Tüm katmanlar temsil ediliyordu.

Olağanüstü zor koşullara karşın özgür düşünce ve eleştiri en güçlü bir biçimde uygulanıyordu. TBMM, Milli Mücadele’yi, bağımsızlık savaşını demokrasi ilkelerine bağlı kalarak yönetiyordu. Prof. Tanör, “Kurtuluş-Kuruluş” kitabında bu durumu “savaş demokrasisi” deyimiyle anlatır. (s. 124)

Meclis’e atanmışlar değil, seçimle gelen halk temsilcileri egemendi. Tüm yetkiler Meclis’te toplanmıştı. Halkın gerçek temsilcileri anayasa hukuku kuramına göre bir “kurucu iktidar” yetkisiyle çalışıyorlardı. Sorunlar demokratik ilkelerle saatlerce, günlerce süren tartışmalarla çözülüyordu.

TBMM, demokrasinin ana kurucusu durumundaydı ancak Milli Mücadele karşıtlarına da ödün verilmemiştir. TBMM, sadece kurtuluş için, bağımsızlık için yabancı işgal güçleriyle savaşmak durumunda değildi, aynı zamanda bir iç savaş ortamındaydı. Bir yandan dış işgal güçleri, öte yandan iç savaş ve İstanbul’daki işbirlikçi hükümetle baş etmek zorundaydı.

(Refik Şevket İnce)

‘İHTİLAL KENDİ HUKUKUNU YARATIR’

Bu nedenle TBMM gerektiğinde ihtilal yasaları da çıkarmak zorundaydı.

İstiklal Mahkemeleri Kanunu Meclis’te konuşulurken, henüz 30 yaşındaki Manisa milletvekili hukukçu Refik Şevket İnce şunları söylüyordu:

‘BAŞKA ÇARE YOK’

“Sayın milletvekilleri ne zamanda olduğunuzu bilin... Biz bir ihtilal içindeyiz ve ihtilal kendi hukukunu yaratır... Başarmak için asacağız, asılacağız... Keseceğiz, kesileceğiz... Başka çare yoktur.” (TBMM Tutanak, c.4. s. 23-24.)

Meclis, vatanın ve milletin yazgısına el koymuştu. Atatürk’ün öngörüsü gerçekleşmişti. Meclis “teori değil tam bir gerçekti.”

SAYGIYLA EĞİLİYORUZ

Vatanın dört bir yanı işgal edilmiş, padişah iç savaşı yaratıyor ve destekliyor; düzenli ordu çalışmaları bin bir zorlukla devam ediyor. Tüm bu zorlukların üstesinden gelmek için Meclis, Kuvayı Milliye ruhu ile gece gündüz çalışıyordu.

23 Nisan 1920’nin 103. kuruluş yıldönümünde Birinci TBMM’nin vatansever, Kuvayı Milliyeci üyelerinin önünde saygı ve minnettarlıkla eğiliyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk ve karşıdevrim 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları