Öfke…

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Soma’da yaşanan kömür madeni felaketini tartışıyorduk. Dönemin son dersinde -Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık öğrencileri ile- “felaket karşısında bilişsel ve duygusal süreçleri” konuşuyorduk.
Soru, “ne hissettikleri ve ne düşündükleri?” olarak sorulmuştu, her öğrenci kendi yanıtını veriyordu.
Bir öğrenci, “öfke” dedi, “sadece öfke duyuyorum.”
O anda aklıma hemen Stéphane Hessel’in “Öfkelenin” başlıklı önemli çağrısı geldi. Bunu sınıfla paylaşmadım ama öğrencilerin duyguları, düşünceleri, ihmallere duydukları tepkileri, o insanlara yardım etmek, destek olmak istekleri, toplumu bilinçlendirmek için gösterdikleri katılım çok anlamlıydı.
Elisabeth Kübler-Ross, özellikle ölümcül kayıplarla ilgili çalışmalar yapmıştır ve insanların tepkilerini şu sıra ile yaşadıklarını bulmuştur:
• İnkâr etme. Olayı kabul etmeme, edememe.
• Öfke duyma. Herkese ve her şeye karşı duyulan yoğun öfke.
• Ödeşme isteği. Bu olayın neden başına geldiğini düşünme.
• Depresyon dönemi. Her şeyden uzaklaşma. Umutsuzluk.
• Kabul etme. Gerçekle yüzleşme ve yaşama dönme.
Bu aşamalar, büyük kayıplarda, geriye dönüşsüz kayıplarda yaşanan, bu ağır yükle yaşamaya çalışmanın basamaklarıdır.
Öfke; genellikle yenmeye çalıştığımız, olumsuz anlam yüklediğimiz bir duygudur. Ancak, altı evrensel duygu profili içinde yer alır, büyük bir enerji kaynağıdır.
Doğru ve haklı öfke, bütün büyük mücadelelerin odağında yer alan, kişilerin ve kitlelerin büyük kabarışıdır.
Pablo Neruda “sabırlı öfke” demiştir. Bu öfke, anlık bir öfke değildir. Kişinin egemen olamadığı dürtüsel öfke değildir. Tam tersine adalet düşüncesinden kaynaklanan, haksızlıklara karşı çıkmanın yarattığı, ezilenlerin yanında yer alan insanların bilince dayalı öfkesidir.
Büyük devrimleri yaratan bu öfkedir.
Tarih boyunca ezilenlerin ezenlere karşı duyduğu sınıfsal öfke böyle bir öfkedir.
Tarihi değiştiren öfke böyle bilişsel öfkedir.
İnsanlık felsefesinden kaynağını alan, tarihin akışını insanlık açısından, insan hakları açısından yorumlayan büyük hümanist düşüncelerin öfkesidir. Aydınlanmanın öfkesidir bu. Bilişsel öfke budur.
Bu öfkenin depresyonu yoktur, sabrı vardır.
Bu öfkenin inkârı yoktur, tam tersine gerçeklerle yüzleşmesi vardır.
Bu öfkenin ödeşmesi tarihsel ve nesneldir.
Bu öfke toplumsal öfkedir ve bütün büyük değişimlerin merkezidir.
Ya duygusal öfke?

***

Duygusal öfke, olayın sıcak zamanında kaçınılmaz olarak duyulacaktır. Sıcak ve kaynayan bir öfkedir. Yapısı bilişsel olmadığı için kolayca yanlış hedeflere yönelebilir. Çoğu kez doğru hedeflere yönelemez. Önünde ve yanında duranlara yönelebilir. Bir sonuca varmaktan çok, boşalmaya, rahatlamaya yönelir, bu da öfke yatıştıktan sonra çaresizlik duygusuna evrilir, depresif sürece yol alır.
Duygusal öfkenin bilişsel sürece yönelmesi ya kişinin ve toplumun bilinçli olmasına ya da bilinçli önderlerin, bilinçli rehberlerin öncülüklerine kulak vermelerine bağlıdır.
Bilinçli öfkeye dönüşemeyen hiçbir duygusal öfke gerçeklerin ortaya çıkmasına hizmet etmez, tersine kolayca şaşırtılarak gerçeklerin üstünün örtülmesine seyirci kalır.
Soma felaketinde duygusal öfkeyi inanç temelinde rahatlatma çalışmaları ya da salt sakinleştirmeyi amaçlayan terapiler sadece varolan bozuk düzenin sürmesine destek olacaktır.
Bugüne kadar yaşanan hiçbir felaketten ders alınamaması, yaşanan acıların bilişsel öfkeye dönüşememesinin yarattığı sonuçlardır.
Ya dürtüsel öfke?

***

Dürtüsel öfke, bilişsel ya da duygusal temeli olmayan, anlık şiddet duygusuna bağlı saldırgan öfkedir. Saldırma, küfürler, vurmalar, zarar verme girişimleri içgüdüsel tepkilerdir ki, kontrol dışı kalmış dürtülerin sonucudur.
Bu durum, dürtü kontrolü yetersizlikleri içinde yer alır, kişinin egosunu tatmin etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Böyle davranışlar kişiye de çevresine de zarar vermekten başka bir sonuca ulaşmaz.
Soma felaketi bize öfkenin her türlüsünü çeşitli olaylarda gösterdi.

***

Soma felaketi eğer, gerçek sorumlular olan, maden yöneticileri, kamusal denetim yetkilileri ve siyasal iktidar yetkilileri yerine birkaç görevliyi suçlayıp kapatılırsa hiçbir ders alınmamış olur.
Gerçek görev, bu büyük felaketin toplumun bilişsel öfkesine dönüştürülmesi, böylece ülkenin güvenilir yöneticilere teslim edilebilmesidir.
İnsanlık Aydınlanmasının Cumhuriyeti, ülkenin gerçek demokrasisi ancak o zaman geleceğin ışığı olacaktır.
Gerisi dinlediğimiz masallarla, ninniler olur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları