Don’t Look Up (Yukarı Bakma)

02 Ocak 2022 Pazar

Öncelikle yeni yıl hepinize sağlık, neşe ve birazcık da para getirsin. Eh, yeni yıldan beklediklerimizi sıraladık, canı bilir, ister verir ister vermez. Bu durumda bana da herkesin “Aman mutlaka izle” dediği Amerikalıların yaptığı Don’t Look Up filmini izlemek düştü. Filmde bir kuyrukluyıldız dünyaya doğrudan yaklaşıyor. Dünyaya çarpacağı kesin ve çarptığı an dünya yok olacak! Tam Amerikalıların yapacağı türden  eğlenceli bir film. Filmi izledikten sonra yıllar önce seyrettiğim bir filmi anımsadım. Adı Melankoli, yönetmeni Lars von Trier. Filmde, Melankoli adı verilen bir yıldızın dünyaya çarpması bekleniyordu. Filmde sıkıldığımı, hatta “Aman artık şu çarpma gerçekleşse de çıksak” diye düşündüğümü anımsıyorum. Ama bana ne oluyor, birini eğlenceli bulduğum ötekinde sıkıldığım bu iki filmi yeni yılın ilk gününde neden düşünüp duruyorum. Epey düşündükten sonra buldum sonunda, dünyamızın hali bir yıldızın çarpmasını bekler gibi. Tüm bilgiler, tüm öğrendiklerimiz, tüm değerlerimiz bir yıldız çarpmasını beklercesine tarumar olmuş gibi. Hiç söylenmeyecek sözler, hiç akla gelmeyecek durumlar her yerde. Yolda, pazarda, kahvelerde ve dost topluluklarında öylesine tuhaf sohbetler ediliyor ki evet, dünyamıza yakında bir yıldız çarpacak gibi. Dünya yok olacak gibi! 

Kuyrukluyıldız yoluna gitsin, bize zamlar çarptı zaten.

Çağımızın vahşi kapitalizmi öylesine katmerli krizler yaratmaya başladı ki sanki kuyrukluyıldız artık yanı başımızda. Az sonra da dünyayı yok edecek. 

Şöyle bir bakın çevrenize, sürekli bir can sıkıntısıyla dolaşıp duruyoruz. Çok mutlu, kahkahalarla gülenlerin bile yüzlerinde bir donukluk var. Sanki ilaçlanmış gibiyiz. Sanki yaptığımız işler anlamsız, yazdığımız yazıları okuyanlar yok, yaptığımız filmler kendimize sürekli bir ayna tutuyor. Kaybedenler kulübü üyeleri gibiyiz. 

Vallahi yıldız iyice yaklaştı, az sonra çarpacak ve ben bir gün içinde dolaştığım yerlerde duyduğum sözleri şöyle bir toparladım. Otuzlarında genç bir adam, dedesi, babası ve kendisi iyi okullarda okumuş, kültürlü biri ve araba alıp satıyor. Dehşet içinde, öfkeli, “Ben bir an önce Amerika’ya kapak atmalıyım” diyor. “Ben buraların adamı değilim. Hiç Maltepe’nin üstüne gittiniz mi, o güzelim ağaçları kesip korkunç siteler yapmışlar. Yahu ben de bu soygundan pay almak istiyorum ama nereye başvuracağımı bilmiyorum. Bakın Tayyip Erdoğan çok akıllı bir adam. Kendi de yiyor, çevresine de yediriyor. Ben yedirilen olmadığım için her zaman yitiriyorum. Ben Amerika’ya gitmeliyim.”

Genç adamı yatıştırmaya çalışanlar var. “Bu böyle gelmiş böyle gidecek!” diyenler var. O zaman genç adam daha da köpürüyor. “Bırakın be! Korkaklar, yerinize mıhlanıp kalmışsınız. Üç kuruş paranız gitmesin diye AKP’ye oy veriyorsunuz. Söyleyin bakalım, kaçınızın bankalara borcu ne durumda? Korkuyorsunuz değil mi, eviniz, arabanız elinizden gidecek diye. Korkun! Olacak bu, olacak!” 

Kahvedeki herkes tedirgin. Nereden düştü bu buraya? Ama doğru da söylüyor, “Allah kahretsin, kime inandım da ev almaya kalktım. Bir evim vardı, yazlığa ne gerek duydum ki, karımın aklı işte. Yazlığı olacakmış, torunlar yazın onun yanına gelecekmiş. Sefa sürecekmiş. Ne sefası be. Cefa cefa...

Kuyrukluyıldız çarptı çarpacak, dostlarımdan biri bir 68’li, “Yahu” diyor, “Hani yaşadık yaşadığımız kadar, ne olduk, şeytan diyor, kalk git Suriye’ye ve savaş. Ölüm geldi gelecek, bari oralarda ölelim. Kendi ülkemizde hep yenildik, bir kez yenelim.” 

Dolaşıyorum, yolum lüks mağazaların olduğu bir caddeden geçiyor. Bir büfenin önünde oturup bir şeyler atıştırıyorum. Yanımda iki genç anne, çocuklarını okuldan almışlar. Çocuklara telaş içinde bir şeyler yedirmeye uğraşıyorlar. Çünkü aceleleri var, kız baleye oğlan da basket okuluna yetişecek. Çocuklara bakıyorum, öyle yorgun ve bitkin görünüyorlar ki dehşete düşüyorum. Belli ki sabahın köründe kalkıp, sıkışık servislere binerek uykulu uykulu okula gitmişler. Beş saat ders yapmışlar, şimdi haydi baleye, haydi baskete. Annelerin telaşı çocuklarda yok. Ellerinde cep telefonları oyun oynamaya çalışıyorlar. Birden çocuklar için üzülüyorum. Büyük ihtimalle baleden ve piyano çalmaktan nefret edecekler.  

O sırada bu caddede her adımda dilenen Suriyeli çocuklar etrafımızı sarıyor. Anneler dehşete kapılmış, çocuklarını dilenen çocuklardan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Tuhaf bir manzara. Oysa kuyrukluyıldız çaptığında her şey kül olacak... Bütün bu manzaralar da!     

Ben de düşünüyorum, acaba kuyrukluyıldız çarpmadan önce, kendim için anlamlı ne yapabilirim? Bu soru bile anlamsız geliyor. Neyse dijital ortamın cadısı Betül kızım benden habersiz üçüncü aşı için gün almış. Kuyrukluyıldız da birkaç gün beklesin. Ve durup durup yukarı  bakmayın. Gelen geliyordur işte! 

Gelen geliyor dedim ya, tam yeni yıl kapıyı çaldığında geldi: Elektriğe kullanıma göre yüzde 52-130 arası, doğalgaza yüzde 25, motorine 1.29 lira, benzine 61 kuruş ve LPG’ye 78 kuruş zam geldi. Ayrıca geçmediğimiz tüm köprüler de zamlandı. Bu zamları da sineye çekecek gibi görünüyoruz. Aman yukarı bakmayın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları