Meriç Velidedeoğlu

Sabırlar Yine mi Deneniyor?

11 Temmuz 2014 Cuma

Geride bıraktığımız pazar günü, sözde “Ergenekon Davası”ndan tutuklanan “Kuddisi Okkır”ın, cezaevinde hastalanıp ölmesinin “altıncı yılı”ydı; “Okkır” ağır hastalanmasına, “koma”ya girmesine karşın yine de salıverilmedi; acı çekmesi, an an eriyip bir çift “göz” olarak kalması öylece izlendi; kuşkusuz, eli kolu bağlı eşi “Sabriye Okkır”a da izlettirildi; “ölüm saati” geldiği anlaşılınca salıverildi; anımsanacağı gibi, “beş gün” sonra da öldü. (6.7.2008)
“6 Temmuz” günü yapılan “K. Okkır”ı anma toplantısında -çoğunluğu “Ergenekon” tutuklusu olup salıverilen (tahliye edilen)- konuşmacılar, “DEVLET”in bu tutumuyla “cinayet” işlediğini vurgulayarak bu suçu yeniden ortaya koydular; tıpkı dört gün önce “21. yılı” anılan “2 Temmuz Sivas Katliamı”nda “33” aydın ve sanatçımızın “2” Otel görevlisiyle birlikte cayır cayır yakılıp izlenmesi gibi...
“İnsanlık dışı” olan bu durum, “2 Temmuz Çarşamba” günü Sıvas “Madımak” oteli önünde de “Yobaz yaktı DEVLET baktı!” diye haykırılarak dile getirildi.
“Okkır”ı anma, dolaysiyle “Okkır Cinayeti”ni anımsatma toplantısında değerli hukukçular bunun bir cinayet olduğunu “hukuksal” bağlamda açıkladılar; yadsıma olanağı yok; “Katil devlet!” diye haykıranlar haklı...
Ve biliyoruz ki, “Ergenekon Davası” -kısaca söylersek- hem “dış” hem de “iç” güçlerin, ben bu davanın “savcısıyım” diyen “Başbakan Erdoğan”ın birlikte düzenlediği, “yalan dolan”dan, “iftira”, “kin”, “intikam”dan oluşan, ülkeyi halkı ile birlikte “bölme” amacına yönelik bir “tezgâh”, bir “kumpas”; sonunda bunu “Erdoğan” kendisi de açıkladı, “kullanmak” için olsa da...
Ayrıca, Ergenekon’un “Silivri”de yürütülen mahkeme sürecinde, çoğu zaman -“maskaralık” boyutuna varan- hukuksuzluğun cirit attığı duruşmalarda yaşananlara; “izleyiciler” de dayanamaz, “olmaz, bu olamaz!”, “burası artık mahkeme değil!”, “böyle yargılama olamaz!” diye güçleri yettiğince haykırdılar; mahkeme başkanı sık sık “Komutan!”, “Komutan!” diye seslenerek güvenlik güçlerini çağırır, dolaşan jandarma erleri de salonu boşaltırdı...
Kimi zaman “kürsü” bununla da yetinmez; mahkeme binasından dışarı çıkmak yasaklanır, izleyiciler topluca tutuklanırdı, gece yarılarına dek...
Eşler” den, “ana babalar”dan, “çocuklar”dan, öteki “yakınlar”dan ve “destekçiler”den oluşan “izleyiciler”e uygulanan bu “ceza” ve “yasaklar”ın içeriği, boyutu -çoğu kez- onların hukuksuzluğa karşı verdikleri “tepki”nin şiddetiyle bağlantılıydı; böylece “Silivri”de hiç olmazsa bu konuda “hukuk” geçerliliğini korumuş(!) olurdu ki, eh, bu da “az buz” bir şey değildi (!)...
İzleyiciler, “Silivri” duruşmalarında soluk kesen hukuksuzluklar karşısında hiç “sabırlı” olamadılar; haklıydılar, onlar dışarda sevdikleri içerideydi...
Sanıklar ise inanılmaz ölçüde “sabırlı”; kuşkusuz sonsuz bir “sabır” gibi görünen bu tutumları ve duruşları “suçsuz” olduklarına inandıklarından, bildiklerinden kaynaklanıyordu; “suçsuz” oluşları besliyordu bu “dayanç”ı.
“Okkır”ın toplantısında konuşan “Oktay Yıldırım” konuşmasında -“500” yıl önce- ünlü İtalyan ressam “Leonardo da Vinci”yi “ihbar” eden bir mektubun, insanları diri diri yakan “Engizisyon Mahkemesi”nce, “imzasız” olduğu için kabul edilmediğini anlattığında, ülkemizde Ergenekon, Balyoz ve öteki davalardaki yazarların, gazetecilerin, aydınların, “TSK” komutanlarının, yurtseverlerin sabırlarının boyutunu ve bunu nasıl bir “zulüm” karşısında sürdürdüklerini düşününce insanın içi burkuluyor.
Bilmem anımsanır mı, “üç yıl” önceki haziran ayında, “Devlet Bakanı Faruk Çelik”in çığlık çığlığa haykırışı?
“Ağabeyimin ‘5 gün’ tutuklu kalmasının hesabını kim verecek? Bunu nasıl temizleyeceksiniz?” diye soruyor ardından da: “Ağabeyim ‘suçsuz’ ama yine tutuklandı” diye veryansın ediyordu...
“Bakan Çelik” bu derin sızlanışının -kendinin içinde olduğu hükümetle bağlantılı olmasına karşın- şikâyetini “bağıra çağıra” dile getirdiğinde; “Ergenekon”dan, öyle “5 gün” değil, “1000 gün” yatan “Ka. Pl. Teğmen M. Ali Çelebi”nin kardeşi “Volkan”ın günlerce “Ağabeyim suçsuzdur!” diye haykırışı henüz kulaklardan silinmemişti...
Yarın “Beşiktaş”taki “Sessiz Çığlık”ta buluşalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları