Gövde...

17 Ağustos 2014 Pazar

Öteki bölgeler için tam takvim veremem ama Orta Anadolu’da mayısın ikinci yarısıyla haziranın ilk haftası arasındaki zaman dilimi “iğde mevsimi”dir.
İğde ağacının çiçeklendiği ve kokusuyla etrafında özel bir atmosfer oluşturduğu günlerdir.
Ağacın dibine kadar sokulup dokunmaya kıyamadığınız minicik sarı çiçeklere bakarken, “o güzelim koku bunların sinesinden mi geliyor” diye sormadan edemezsiniz.
Kışın incecik, gri bulut rengindeki dallarıyla adeta görünmez olan iğde ağaçları, baharla birlikte saklambaç oynarken aniden ortaya çıkıp “sobe” yerine koşmaya hazırlanan çocuklar gibi şenlenir. Beyaza çalan yaprakları biraz da zeytini andırır. Belki meyvesinin de zeytine benzemesi bundandır.
Mayıs çiçeklenmesinin ardından ağacın her tarafında çeşit çeşit canlı belirir. Birbirinden renkli böcekler için yaprak araları, çiçek katmanları cennetimsi bir yaşam yeridir. Onlar da güzel kokudan anlıyor olsa gerek.

***

Bu yıl eskiden beri tanıdığım iğde ağaçlarının yanı sıra yenileriyle de buluştuk. Nasıl her insanı ötekinden ayıran yanlar varsa, ağaçlar için de öyledir. Uzaktan tümü birbirinin kopyası bir ağaç kümesi gördüğünüzü sanırsınız. Yaklaşınca bir bakarsınız ki, gövdesinden rüzgârla şarkı söyleyen uç dallarına kadar her biri ötekinden farklı. Zamanla tanış olursanız her birinde ayrı şeyler bulursunuz.
Bu yıl tanıştıklarımdan biri dertli mi dertliydi. Yola bakan taraftaki alt dallarının tümü kesilmişti. Çapı 4-5 parmağı bulan kesik uçlar tıpkı bir insanın kolunun bacağının kesilmesinden sonraki hüzünlü görüntüsünü çağrıştırıyordu. Kesik yere dokunup okşadım, ilk bakışta bir şey hissetmiyor gibiydi. Dalın iç halkaları ise nasır tutmuş ayak topuğu gibi yarı canlı çizgilerle doluydu.
Hafta başında sabahın erken saatlerinde taze gün ışığı ile birlikte kesik dalları selamlarken hemen yanlarından yay gibi fırlamış filizler dikkatimi çekti. Ya çok hızlı büyüdüler ya da ben geç fark ettim. Ne olursa olsun hayat devam ediyordu.

***

O an asıl dikkatimi çeken ise gövde oldu. Ağaçlar çoğunlukla yapraklarıyla, meyveleriyle kimlik bulurlar. Ama onları ayakta tutan, yerin altıyla üstü arasında mucizevi bir bağlantı ve denge kuran asıl yaşam merkezi gövdedir.
Eskiden tanıdığım iğde ağaçlarında da öyleydi, gövdenin ırmak yataklarını andıran girintili yerleri aynı zamanda karınca otoyoludur. Kendi ağırlığının 6 katından fazla yük taşıyabilen, bu rekoru doğada başka bir canlıya bırakmayan karıncalar o gövde yollarını kendileri inşa etmiş gibi bildik dolaşırlar.
Mevsimler gelir geçer, yapraklar yeşerir kurur, meyveler olgunlaşıp dökülür, bütün bunlara gövde ev sahipliği yapar.
İnsan yaşamında da kurumların yaşamında da öyle değil midir?..
Gövde her şeye tanıktır. Sağlamsa her şeyi başarmaya aday demektir.
Kimi dallar kesilse de, kırılsa da, hatta kurusa da gövde havaya, toprağa, yaşama tutunma gücünden bir şey yitirmez. Bilir ki, asıl olan kendi sağlığıdır. Onu koruduğu, dallara özsuyunu taşıyabildiği sürece yaşam devam eder. Dallarını kırsanız da yenilerini üretir. İsteseniz de o ağacı başkalaştıramazsınız. Eğer dallarına dışarıdan aşı yapmaya çalışırsanız onun tutup tutmayacağına da gövde karar verir.
Bunun için hem gövdenin hem de gövdeye bağlı dalların sağlam olması gerekir.
Atalarımız ne güzel söylemiş:
Çürük dal aşı tutmaz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ahmak olmak lazım! 18 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları