Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tereyağından Kıl Çeker Gibi…

14 Haziran 2014 Cumartesi

İktidar ülkeyi ne kadar sıkıntıya sokarsa soksun “oy makinesi” çalışıyor!
Tüm oyun buna endeksli.
Son yazımda da yazdım…
Obama yıllarının ilk dışişleri bakanı ve “müstakbel başkan adayıClinton da Türkiye’nin “istikametini belirsizliğe götüren” lider olarak gördüğü TC Başbakanı’nın.. mahzurlarını sayıp döktükten sonra özetle şunu söylemiyor mu: “Yolsuzluklar ve artan otoriterleşmesine rağmen Erdoğan’ın desteği sağlam yerinde duruyor!”
Ülkenin üzerinde hangi bela dolaşırsa dolaşsın, oylarda fark yaratacak oynama olmuyor…
Türkiye, İran ve Çin’den daha çok gazeteciyi hapse gönderdiği için “en basın düşmanı ülke” ilan ediliyor ve Başbakan’ın popüleritesi eksilmiyor…
Gezi’deki polis devleti istibdadı, iktidarın maskesini hepten düşürüyor ve “ılımlı İslam demokrasisi”, “Türk modeli” markaları çöpe gidiyor; Erdoğan’ın etrafında yandaşlar “yedirtmeyiz” edebiyatıyla kenetleniyor…
Cumhuriyetin en “aile boyu” yolsuzluk skandalı patlıyor, tapeler tespih taneleri gibi saçılıyor; destek “kefen” kertesine vardırılıyor. Soma oluyor…
301 can yerin altına gömülüyor, bu da yetmiyor… Üstüne öfke protestolarındaki “tekmeli müşavir” ve Başbakan’ın “İsrail dölü” küfürleri, “markette şamar” görüntüleri belgeleniyor…
Ama RTE’nin popüleritesinde zırnık oynama olmuyor…
Öyle ki AKP lideri tam gaz kendinden emin cumhurbaşkanlığına oynuyor.

IŞİD hasarı
Bunlar Türkiye’nin, dünyadaki imajını çok ama çok yaralıyor.
Türkiye’nin yarısının bu profilde bir lidere nasıl olup da sahip çıktığı ve oy verdiği dıştan anlaşılmasa da… “Erdoğan’ın sırtı ne olursa olsun yere gelmez!” tablosu netlik kazanıyor.
Seçim hilesiydi, AKP seçmenlerine bahşedilen menfaat ve kolaylıktı, sanayicisinden gazetecisine, işçisine uzanan yoğun baskıydı, “Alo Fatih” medyasıydı, muhalefeti her şart altında dövmek, seçmeni kutuplaştırıp saflaştırmaktı derken oy kaybının hep önüne geçiliyor ve iktidar bilakis krizlerden büsbütün bilenerek ve kibir çıtasını yükselterek çıkıyor.
Korkarım bu kez de aynı şey olacak.
Gezi-yolsuzluk-Soma faciası ve ardından uluslararası medyada yer bulan tekmetokat görüntüleriyle Musul’da IŞİD’in gerçekleştirdiği konsolosluk baskını, başta Erdoğan olmak üzere, AKP iktidarının -ve bu meyanda maalesef Türkiye’nin!- imajına dev bir darbe daha indirdi.

‘Rüzgâr eken fırtına biçer!’
Çizmenin “derin” Ortadoğu uzmanlarından Gian Micalessin örneğin Berlusconi ailesinin gazetesi Il Giornale’de önceki gün; “Rüzgâr eken fırtına biçer!” diye yazdı:
“RTE için de olan bu. Erdoğan bakalım kendisini bu fırtınadan koruyacak bir sığınak bulabilecek mi? Bölgede Osmanlı gücünün yeniden doğuşunu düşleyen, bu gücün başında yeni sultan olmayı hayal eden Erdoğan şimdi (yurttaşlarına) içerde geçmişte neden IŞİD’i desteklediğini izah etmek; uluslararası planda da gene benzer şekilde NATO üyesi bir ülkenin başbakanı sıfatıyla nasıl bu ölçüde ilkesiz olabildiğini anlatmakla yükümlü. Erdoğan’ın bu ufak oyunları aslında CIA ve Washington tarafından tabii ziyadesiyle biliniyordu ama Esad karşıtı cephenin mensubu olarak (Türk Başbakanı) hoşgörülüyordu. Ancak şimdi durum değişti. Musul badiresinin ardından Erdoğan, Irak’ı kaderine terk etmekle suçlanan Obama yönetiminin ‘açığını’ kapatmak için kullanılan elverişli bir günah keçisine dönüşebilir!
IŞİD’in geçmişte “MİT desteğine sahip olduğunu” anlatan yazı, yukardaki nedenlerden ötürü “rehine krizinin” Erdoğan için bir turnusola dönüşeceğini anlatıyor.
Sol gösterip sağ vuran Obama’nın “Musul badiresi” üzerine henüz ne yapacağı belli değil ama şimdiye dek olanlara bakıldığında, Erdoğan’ın “içerde” sanıldığı gibi çok fazla zorlanmayacağını söyleyebiliriz.
Bu yazıya oturduğumda Erdoğan her zaman yaptığını yapıyor, kürsüden kıyasıya muhalefeti dövüyordu:
“Muhalefet dengeyi yitirdi” diyordu: “Yağmur yağsa hükümet sorumlu, çok yağarsa yine hükümet sorumlu. Ellerine diken batsa(!) bizden biliyorlar!”
“Rüzgâr ekip fırtına biçmenin sorumluluğunu” üstüne almak şöyle dursun; “siyasi sorumluluktan” bahsedene; “O siyasi sorumluluğun cevabını 30 Mart’ta milletim verdi” diye yanıt veriyordu.
Yüzde 43, önceki tüm büyük siyasi-sosyal olaylarda olduğu gibi, “siyasi sorumluluğu” ortadan kaldırmaya yettiği gibi; bir de üstüne soru sormaya yeltenen “ana muhalefeti fırçalamak” yetkisi veriyor…
Başımıza ne gelirse gelsin, kartları hep ters yüz ediyor Başbakan.
Dünyanın gözlerinin içine bakarak baksanıza CHP’ye “Sen katillerle el tutuyorsun, biz ise katillere karşı(!) duruyoruz” diyor!
Durumdan -bire bir kendi sözleriyle!- “tereyağından kıl çeker gibi” sıyrılma hesapları yapıyor.
Başbakan’da her badireyi böyle oya dönüştürmek potansiyeli olduğu sürece “tereyağından kıl çeker gibi” o her şeyden sıyrılır ve ekilen fırtına şimdiye dek olduğu gibi -heyhat!- bu ülkenin yurttaşlarına kalır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları